André Bonnard – Antik Yunan Uygarlığı 2

Tragedya kutsanmış ya da tertemiz arı sularla yazılmaz. Kan ve gözyaşı ile yazıldıklarını söylemek ise fazla beylik kaçar. Tragedya dünyası bir ölçüde düşsel bir dünyadır; Atinalı şairler, bu dünyayı, hem köylü hem denizci bu halkın iki yüzyıl boyunca yaşamış olduğu gerçeklik hakkında edindiği acı deneyimden hareketle yine halk için yaratırlar. Solon’un zamanında Atina halkı önce Eupatrides’lerin, ondan sonra da zenginlerin egemenliğini yaşadı; ikisi de halkın omuzlarında acımasız bir yazgının boyunduruğu kadar ağır bir yük oluşturmuştur: Toprakları ve hakları ellerinden alınan bu halkın, sürgün ya da köle olarak sitenin dışına atılmasına, alçaltan ve öldüren sefalete mahkûm edilmesine ramak kalmıştır. Sonra V. yüzyılın başında, tragedyanın ikinci kez doğuşu sırasında beslenmek ya da düpedüz yok etmek için yollarda önlerine çıkan tahıl ambarlarını silip süpüren, hayvan sürülerini kırıp geçen, köyleri kasabaları yakıp yıkan, zeytinağaçlarını kökünden kesen ve kutsal yerleri aşağılayan, bir afet gibi çöküp, tanrıların sunaklarını yerle bir eden, heykellerini kıran karma karışık ve sayısız göçebe boylarıyla Medler ve Perslerin istilası geldi. Atina halkı kararlı bir çabayla, sonra güçlü ve ani bir silkinmeyle zorba Eupatrides’lerden kurtulmuş, Asyalı istilacının hesabını görmüş, kendini ezip geçmek isteyen güçlerden, onca övündüğü demokratik eşitliği ve bağımsızlığını, bu arada aynı darbeyle sitesinin ve ülkesinin özgürlüğünü, ulusal bağımsızlığını sökerek almıştır. Atina halkının, bileğinin gücüyle –ve tanrıların yardımıyla– taraf tutup kazandığı mücadelenin anısı –ki bunu kendisini gözetleyen ölümün suratına çarparak meydan okumuştur–, bütün Attika (Attihi) tragedyasının orta yerinde birazık karanlık bir yansıma biçiminde bile olsa hep vardır. Aslında tragedya, Atina halkını, demokrasinin (o dönemde oturtulduğu taban ne kadar dar olursa olsun) ve yurttaş özgürlüğünün savunucuları haline getiren tarihin zorlaması sonucu, bu halkın şiirsel eylemde ona verdiği karşılıktan başka bir şey değildir. İlk iki büyük tragedya şairi aristokrasiden ya da yüksek burjuvaziden gelmektedirler. Ne önemi var, onlar soylu ya da zengin olmalarından öte, dâhi birer şairdirler; sitenin hizmetinde Atina yurttaşlarıdırlar. Atina topluluğuna dahil olmaları onların öteki insanlarla sıkı bağlarının olduğunu gösterir. Şiirsel eserlerini, tanrılarca yakılan bir ateşli krater gibi onlar arasından bulup çıkarırlar: Sanatları, bu tutuşan kaynağı yola getirmek, bu yabanıl alevi, hemşehrilerinin yaşamlarını verimli kılacak besleyici bir güneşe dönüştürmek amacını güder.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir