Andre Clot – Muhteşem Süleyman

GÜZELİM YÜZYILIN ŞAFAĞINDA 1453: II. Mehmet İstanbul’u fetheder. 1492: Kristof Kolomb, Amerika’yı keşfederken Katolik krallar da Granada’yı Müslümanlardan kurtarırlar. 1519: Şarl-ken Almanya İmparatoru seçilir. 1520: Luther aforoz edilir… Batı aleminin yeniçağa adım atışını belirlemek üzere başlangıç yapacağımız tarih ve olay hangisi olursa olsun, bunların hepsini birden kavrayan bir olguyla karşı karşıyayız: Avrupa’yı XIV. ve XV. yüzyıllar boyunca kırıp geçiren ve ortaçağdan miras kalan uygarlığı temellerine kadar sarsan o upuzun bunalımın ardından, feodal dünya gerçekten ölmüştü. Devletlerin dünyası, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından beri görülmeyen ekonomik ve toplumsal sıçramalarla sahneye çıkmaktaydı. Bu, hemen hemen yepyeni bir uygarlık, bir yeniden-doğuş’tu. Son iki yüzyılın bunalımı, Batı’nın bin yıldan beri yaşadıklarının en ciddisi olan o bunalım, artık Eskidünya’nın büyük bölümüne de bulaşmıştır. Tüm Avrupa’da, savaşların ve köylü ayaklanmalarının neden olduğu yıkımlara, bir de Karadeniz üzerindeki Kefe’den yayılan veba salgınının ıstırap, sefalet ve korkusu çökmüştür. Hıristiyan uluslar, yürekler acısı bir görünüm içindedirler. Fransa ile İngiltere, Fransa kralı ile Burgonya dükleri arasındaki çatışmalar; Jean Hus yandaşlarının savaşları ve imparatorluk kurumunun çöküşü; İskandinav ülkeleri ve Orta Avrupa’daki kargaşa ve gerilla faaliyetleri; Kilise’de daha önce görülmedik boyutlara varan ayrılıkçı hareketler. Derken, bir süre sonra Orta Avrupa’daki bütün bu olumsuzluklara yeni bir tehlike eklenir: Osmanlılar. Eskidünya kendi çekişme ve hatalarında ayak diredikçe, durmadan “Barbarlar” diye anılan -aslında çok uzun zamandır barbarlıkla bir ilişkileri kalmamış olan- o kitlelerin istilasından Batı’yı hiçbir şey kurtaramazdı. Tarih, bir zamanlar güçlü ve müreffeh oldukları halde, sonradan kendi iç çekişmelerinin ağırlığı altında, istilacılara ve gözünü budaktan esirgemeyen maceracılara yem olarak çöken devletlerin cesetleriyle kaplıdır. Ancak, bu kez, her şeyin yitirilmiş gibi göründüğü bir sırada Avrupa kendini toplar. 1453’teki Castillon muharebesi Yüzyıl Savaşları’na son vermiştir. Bir yüzyıl Önce, onca yıkıma yol açan büyük salgınlar yatışmıştır. Gelişme ve güvenlik yeniden kurulmaktadır. Avrupa’da bu yeniden barışa dönüşe, XII. ve XIII. yüzyılları anımsatan bir canlanma da hızla eşlik etmektedir. Nüfus artmaya başlar (Fransa’da 1450’den 1560’a kadar iki katına çıkar), ıssız kasabalar yeniden insanlarla dolar, kentler gelişir. Tarım, çoğu sanayi bitkileri olan yeni türlerin ekimine geçilmesiyle birlikte verimini artırır. Bağcılık yaygınlaşır, hayvancılık da öyle… Sanayi, yeni mamullere doğru açılırken, madencilik, camcılık, hafif dokumacılık, ipek ve yün dokumacılığı gibi, eskiden var olan kollar daha mükemmel bir hale gelir. Sanayinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, demir, kurşun ve bakır madenleri tam hızla çalışmaktadır. Romalılardan beri terk edilmiş duran ocaklar yeniden işletmeye açılırlar. Habsburglar’ın bütün serveti, ya bizzat işlettikleri, ya da kiraya verdikleri maden alanlarının gelirinden kaynaklanmaktadır. Hızla gelişen matbaacılık, peşi sıra kâğıt sanayisini de getirmiştir. Barışa dönüşle birlikte, bütün bu ürünler kolayca alınıp satılmakta ve geleneksel ticaret yollarını bulmaktadır: Avrupa ve Doğu’-nun içerilerinden Venedik ya da Doğu Avrupa ülkeleri üzerinden Batı Avrupa’ya, Polonya’ya ve Baltık ülkelerine giden yollarını… Bunlara şimdi, giderek daha yoğun biçimde kullanılan ve Atlantik kıyılarındaki limanlardan Kuzey’e ve Orta Avrupa’ya uzanan ticaret yolları eklenmiştir. Sermaye dolaşımı, belli tarihlerde düzenlenen fuarlar ve büyük banker kuruluşları sayesinde kolaylaşmıştır. Para ekonomisi de kredi kullanımı da yaygınlaşır.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir