Dada Manifestoları – Dadacılar

Hugo Ball, 5 Şubat 1916’da Zürih’de “Cabaret Voltaire” adını verdiği sanatçılar lokalini açtı. Bu, Dada’nın kamuya açık en önemli kurumunun doğuşu anlamına geliyordu. Berlin’den Zürih’e gelmiş olan dadacı Richard Huelsenbeck şu yorumu yapmıştı: “Dada, yüreklilik, küçümseme, üstünlük, devrimci karşı koyuş; egemen mantığın, toplumdaki hiyerarşinin yok edilmesi, tarihin yadsınması, köktenci bir özgürlük, anarşi, burjuvanın yok edilmesi anlamına gelir. ” Bu sanatçılar topluluğu, burjuva ile savaş ve düşünce yoksulluğunu özdeşleştiriyordu. Almanya’da, 1914’te, sanat ve bilim alanındaki aydınların büyük çoğunluğu, Batı kültürü adına, kültürü koruma amacıyla savaşın gerekliliğini savunmuşlardı. Dada hareketi, yaklaşık tüm Avrupa ülkelerinden rejim karşıtı aydınların önderliğini yaptığı bir hareketti; savaşa karşı olmaları, bu aydınları birleştiren en önemli özellikti. Birer pasifist olan bu aydınlar, kendi devletleriyle açık bir çatışma içindeydiler; bu durum, Almanya, Fransa ya da Romanya, her yerde aynıydı. Bu grupların gazetecilik ya da sanat alanındaki çalışmaları, savaş başladıktan sonra uygulanan çok daha sıkı bir denetimle neredeyse olanaksızlaştırıldı; bu aydınlardan çoğu, askere çağrılma tehlikesiyle karşı karşıya idiler. Birçok aydın, sığınmacı olarak başka ülkelere giderek, kendi ülkelerindeki zorluklardan uzaklaştılar. Böylece, İsviçre, özellikle Zürih, Avrupa ülkelerinden gelen sığınmacı aydınların toplandıkları merkez oldu. Daha 1914’te Bakunin gibi birçok tanınmış anarşist buraya yerleşmişti. Lenin de, Zürih’de Cabaret Voltaire lokalinin bulunduğu Spiegelgasse’de yaşıyordu. İlk dadacı gösterilerinin izleyicileri bu sığınmacılardı. Kabare gösterilerine etkin olarak katılanlar yine Hugo Ball, Emmy Hennigs, Tristan Tzara, Richard Huelsenbeck, Walter Serner, Hans Arp ve Marcel Janco gibi sığınmacılardı; Rus müzikçiler konserler veriyor, sığınmacı ressamlar dada etkinlikleri için afiş hazırlıyor ve dada yayınları için resim yapıyordu. İsviçre, merkezi konumu yanında, tarafsızlığı dolayısıyla sığınmacıların geldikleri ülkelerin makamları tarafından izlenmelerine olanak vermemesiyle de ideal bir sığınma ülkesiydi; sığınma hakkı ve basın özgürlüğü, gazetecilik çalışmaları için elverişli bir ortam sağlıyordu.


Dadacıların, İsviçreli yerli izleyicilerle hemen hemen hiç ilişkisi yoktu; içinde yaşadıkları sığınmacılar ortamı, kapalı bir bohem yaşamının bütün özelliklerini taşıyordu. Kübizmin başlıca temsilcileri olan Picasso ve Braque bu sığınmacılar tarafından özellikle beğeniliyordu, İtalya’daki fütüristler ile de yakın ilişki içindeydiler. Marinetti’nin Özgürleştiren Sözcükler bildirgesi, Zürihli sığınmacıların tiyatroya özgü bir beceri ile okudukları eşzamanlı şiirlerin kuramsal temelini oluşturuyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir