F. Zen – Semboller, İnsan Tohumu

Nesiller boyu süregelen bilinmeyenlerin sır dolu geçitlerinde ortaya çıkan gerçekler, açıklanamayan, açıklanmak istenmeyen efsanenin perdelerini bir kez daha araladı. Atlantis ve Mu… Diğerleri gibi onlar sadece görünendi… Tarih kimi medeniyetlerce masallara sığındırılmakla yetindi. Oysa gerçek bambaşkaydı. Görünenlerin ötesine geçmek , bilinmeyenlerin de cevabını birlikte getirdi. Yüzyıllardır izlerini sürdüğümüz efsaneler, yazık ki kimi zaman yaşanılması kaçınılmaz gerçeğin ta kendisi olarak karşımıza çıkar. Medeniyet curantamları (Her medeniyetin başında bulunan dahiyane göz) ve insanoğlunun, geçmişin sayfalarından ders almadığını görmek için artık çok geçtir. Masallara mâl edilen vesikalar, insanoğlunu düşünmeye çağırsa da; düşünmesini istemeyen medeniyet curantamları yeni bir sis perdesi yaratır. Tarih bilginleri, kime ve neye göre doğruyu söyler, bilinmez… Birtakım vesikalarla yola çıkılsa da, birbirine zıt birçok fikir ve hüküm, kendine bir yer edinme gayreti içerisindedir. Arkeoloji bilimi de bundan farklı değildir. İlk bulan, ele geçiren yarışına girmek; birtakım vesikaları kendi medeniyet çıkarlarını göz önüne alarak sergilemek; insanoğlunu gerçeklerden, bilinmesi ve görünmesi gerekenlerden uzaklaştırmaktadır. O vakit, geçmişin sırları ve öğretileri ötelenirken, medeniyet çıkarları koyulur raflara. Bilimin ve tarihin izleri yavaş yavaş silinir sayfalardan. Atlantis ve Mu… Diğer adıyla, Türkiye, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri… Bu iki kayıp uygarlık efsanelerde yer bulsa da, bilinen en eski uygarlık oldukları tüm ilim bilginleri tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ortada yadsınmayacak mabedler, sanat eserleri ve toprağa işenmiş bir takım kitabeler ve semboller bulunmaktadır. Arkeoloji uzmanları, Atlantis halkının Uygurlar olduğunda hem fikirdirler; lakin, bu uygarlığın Uygur Türkleriyle ilişkilendirilmemesi için özel bir gayret sarfedilmektedir.


Gelgelelim, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana hangi medeniyet vardır ki, kendisine ait olmayan bir başka medeniyetin adını taşısın… Bilinen en eski uygarlıklardan biri olan Atlantis halkı, Uygur Türklerinin atası ve başlangıcıdır. Yaşadığımız yüzyılda bilinen adlarıyla Mısır, İzlanda, Türkiye ve Amerika; Atlantis ve Mu’nun izlerini taşıyan en belirgin ana medeniyetlerdir. Özellikle Mısır da bulunan, yumuşak toprağa işlenmiş vesikalar, tüm yaşanmışlığı ve bizlere tahsis edilen geleceği net bir şekilde ortaya koymaktadır. Yazık ki, saptırılan gerçeklerin efsanevi bir masala dönüştürülmesi, insanoğlunu bu gerçeklerden uzaklaştırmıştır. Osiris ve İsis, bunun en güzel örneklerinden yalnızca bir tanesidir. Yeryüzünde barış, adalet ve kardeşlik içinde yaşama yönelik çağrıları, ne acıdır ki kardeş evliliğine indirgenmiş ve görünmesi gereken gerçeklerin üzerleri kara bir çarşafla örtülmüştür. Osiris ve İsis’in çağrılarını, böylesine basite indirgemek tarihe bir saldırı, haksızlık ve büyük bir saygısızlıktır. İki kardeşin birlikteliğindeki asıl gerçek, barış içinde yaşama yönelik daha güçlü bir maneviyat duygusu geliştirilmesi yönünde sunulan manevi bir yakıştırmadır. Bu, doğruları gösterme amacı güden bir sesleniştir. İnsanoğlunun ölümünün de, doğumu kadar kutsal olduğunu ifade eden, bu doğrultuda birçok dinsel ve yaşama yönelik işlevsel öğretilerde bulunan bir uygarlığa yakıştırılan bu tablo fevkalâde acıdır. Geçmişin izlerini didik didik irdeleyen insanoğlunun, hiyeroglifleri çözememiş olması mümkün müdür? Yaşadığımız yüzyıl düşünülürse bu, olası bir ihtimal dahilinde bile değildir. Lakin ortaya çıkan savlar, kimi medeniyetleri ve medeniyet curantamlarını sekteye uğratarak, gölgeleyecekse; elbette görünen her zaman için görünmez kılınabilir… Tarih, izin verilenlerden ibarettir…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir