Francis Fukuyama – Güven

Japon kökenli Amerikan siyaset bilimci Francis Fukuyama, bu kitabında toplumlar arasındaki ekonomik performans farklılıklarını açıklamak için çok ilginç tezler ortaya atıyor. Batı’da büyük ilgi uyandıran kitabın dayandığı ana tema, bir toplumda insanların birbirine duydukları güven düzeyi. Son dönemlerin popüler düşünürü, ekonomik refahın yaratılmasını ağırlıklı olarak sosyal sermayeye ve bir toplumun bireyleri arasındaki güven duygusunun yaygınlığına bağlıyor. Fukuyama buna göre toplumlar) yüksek güvenli ve düşük güvenli olarak ikiye ayırıyor. Güvene bağlı olarak da sosyal sermayenin ve bunun alt kümesi olarak kendiliğinden sosyalleşmenin topiumların siyasi ve ekonomik hayatındaki yaşamsal öneminin altını çiziyor. Fukuyama’nın görüşleri Batı’da birçok eleştiriye maruz kaldı. Hatta bu tezlerin doğruyu yansıtmadığını ileri süren analitik çalışmalar yapıldı. Ancak toplumlar arasındaki siyasi ve ekonomik farklılıktan açıklamada, kültür giderek daha fazla başvurulan bir faktör haline geliyor. Fukuyama’nın ele aldığı kültürler arasında Türkiye yok. Oysa 1990’lann ikinci yansında çok hızlı ve sancılı bir değişim sürecinden geçen Türkiye’yi, kitapta tartışılan temalar son derece yakından ilgilendiriyor. Aile şirketleri, profesyonel yönetime geçme, yakın gelecekte aile şirketlerinde ikinci kuşağın başa geçmesiyle boy gösterecek dağılma tehlikesi, gönüllü sivil örgütlenmelerin cılızlığı ve bunun ekonomik ve siyasi hayat üzerindeki etkileri, politikanın toplumun taleplerinden kopmasıyla kendini gösteren kaotik siyasi yaşam… Tüm bu konuları, bir kez de farklı bir perspektiften inceleyip, geçmişten bugüne kültürel faktörlerin gelişmeye hangi noktalarda fren yaptığı ve ne kadar etkili olduğu konuları araştırılmayı bekliyor. Belki böylece, ekonomik gelişmenin siyasi hayatın önünde gittiği Türk toplumunun önüne konan örnek toplum modellerinin, insanları birbirinden yalıtmaya değil, işbirliği ve uzlaşabilme yetisini geliştirmeye hizmet etmesi gerekliliği de gündeme gelebilir. Elimizdeki verilerin ışığında, güven düzeyi açısından Türkiye gerçekten çok acınası’bir noktada. Gündelik hayatta her an burun buruna geldiğimiz örnekler, Türk insanının birbirine güvenmediğinin kanıtı. Toplumsal araştırmalar da bu olguyu destekliyor.


Belirli aralıklarla yapılan Dünya Değerler Araştırması verilerine göre Türkiye, dünya ülkeleri arasında güven düzeyinin en düşük olduğu ülkelerden biri. 1990’da yapılan araştırmada ‘çoğu insana güvenirim’’ diyenlerin oranı yüzde 10 düzeyindeydi. 1997’de tekrarlanan aynı araştırmada güven düzeyi bu kez yüzde 6.5’e gerilemiş. Bir diğer deyişle insanlarımızın birbirine güven duygusu yedi yıida yüzde 35 azalmış. Siyasi hayatta sık sık kullanılan terimlerden “Güven Bunalımının, sadece politik düzlemden ibaret olmadığı, tüm sosyal katmanları saran bir olgu olduğu görülüyor 0 ülkede yapılan araştırma, Türkiye’deki güven düzeyini diğer ülkelerle karşılaştırmaya imkân veriyor. Dünya Değerler Araştırması baz alındığında, 40 ülke arasında Türkiye Brezilya’dan sonra insanların birbirine en az güvendiği ülke. Güven açısından, toplumsal mutsuzluğun inanılmaz boyutlarda olduğu Rusya’dan bile geride olmamız çok ilginç. Oysa araştırmanın yöneticisi Prof. Ronald Inglehart’ın söylediği gibi insanlann birbirine güvenmesi, sağlıklı bir ekonomi için olduğu kadar istikrarlı bir demokrasi için de hayati önem taşıyor. Fukuyama’nın üzerinde durduğu konulardan biri de aile ile devlet arasındaki gönüllü sivil kuruluşların varlığı. Güven düzeyi düşük ülkelerde, devletle aile arasında gönüllü birleşmeler çok zayıf. Bu da bir toplumda insanların ortak hedefler doğrultusunda işbirliği yapabilme ve organizasyonel yeteneklerini kısıtlıyor. Türkiye açısından baktığımızda, araştırmalar bu aradaki alanın “bomboş” olduğunu gösteriyor. PİAR Profil ’97 araştırmasına göre Türkiye’de sivil örgütlenmelere üye olma oranı şöyle: Siyasi parti ve gruplar yüzde 3.

9, sendikalar yüzde 1.3, spor kuruluşları yüzde 1.2, meslek odaları yüzde 0.8, eğitim-sanat grupları yüzde 0.5, tarikatlar yüzde 0.4, insan haklarıyla ilgili dernekler yüzde 0.2, çevre koruma demekleri yüzde 0.2… Liste böyle uzayıp gidiyor. Hiçbir toplumsal örgütlenmeye üye olmayanların oranı ise yüzde 90.8. Bu oran kitapta ele alınan yüksek güvenli toplumlardaki müthiş enerjik sivil hayatla karşılaştırıldığında, ortaya keskin bir kontrast çıkıyor. Fukuyama bu tarz bir toplum yapısının, aradaki kuruluşları yok eden veya kendine tabi kılan merkeziyetçi devlet politikalarından kaynaklandığını ileri sürüyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir