Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #2 – Sivas Kongresi

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarında ABD Başkanı Woodrow Wilson, devlet anlam ve düzeni ile ilgili 14 maddelik programını açıklamıştı. Milliyetçilik temeline ve ulusların kendi kendilerini yönetme esasına dayanan bu programın 12. maddesi, Osmanlı Devleti’nin tümüyle bağımsız bir devlet olarak kalmasını öngörüyor ve ancak bu ülkedeki Hıristiyanların da özgürlük içinde gelişip kalkınmalarını ve Boğazların herkese açık tutulmalarını şart koşuyordu. Belirtilen kurallar uyulmaya elverişliydi. Birincisine, zâten, yıllardan beri uyuluyordu. İkincisi de, ticaret araçları için olmak kaydıyla, kabul edilebilirdi. Böylece, Wilson Prensipleri’ne güvenilerek yenik Osmanlı Devleti ile yenen İtilâf Devletleri arasında, 30 Ekim 1918’de, Mondros Bırakışma Antlaşması yapılmıştı. Ne var ki, anlaşmanın yedinci maddesi gereğince, güvenliklerinin tehlikede olduğunu ileri sürdükleri yerleri ele geçirmeye kalkışan İtilâf Devletlerinin yarattığı durumun tek ve tam anlamı memleketin işgali idi. Nitekim, ilk önce İngilizler Musul’u işgal etmişlerdi. Sonra İtilâf Devletlerinin askeri birlikleri karadan ve denizden İstanbul’u idareleri altına almışlardı. Adana Fransızların; Urfa, Antep, Maraş İngilizlerin; Antalya ve Güneybatı Anadolu İtalyanların; İzmir ise, İtilâf Devletlerinin kararı ile, kendisiyle savaşır durumda olmadığımız Yunanlıların işgali altına girmişti. Sıra Kuzey Anadolu’da idi ve bu kıyılarda işgale en elverişli yer olarak Samsun bölgesi görünüyordu. Çünkü, Samsun bölgesinde asayiş bozuktu. İşgal kuvvetleri komutanları, İstanbul Hükümeti’ne bir nota vererek, asayiş sağlanmadığı takdirde bölgeyi işgal edeceklerini bildirmişlerdi. Ne var ki, bölgedeki asayişsizliği yaratanlar Rum çeteleri idi ve Rum çetelerinin yarattığı asayişsizlik bölgenin işgaline gerekçe gibi gösterilmek isteniyordu. İstanbul Hükümeti telâş içindeydi. Samsun’a giderek, bölgenin asayişini sağlayıp işgalini önleyecek güçlü ve güvenilir bir komutana ihtiyaç vardı. Bu komutan da, o sırada görevsiz durumda İstanbul’da bulunan, Mustafa Kemal Paşa olabilirdi. Mustafa Kemal Paşa, kendi anlatışına göre, 1881’de Selanik’te doğmuş, ortaokulu Selanik’te, liseyi Manastır’da, Harp Okulu ile Kurmay Okulu’nu İstanbul’da bitirmiş, 1905’te kurmay yüzbaşı olarak okuldan çıkmış, görevle Suriye’ye gitmiş, 1907’de önyüzbaşı olarak Makedonya’da bulunmuş, 31 Mart ve Arnavutluk hareketlerinde Mahmut Şevket Paşa’nın kurmaylığını yapmış, 1910’da bir manevrayı izlemek üzere Fransa’ya gitmiş, 1911’de Genelkurmay Başkanlığı’nda görevlendirilmiş, aynı yıl Trablusgarp’a giderek İtalyanlara karşı Derne Kuvvetleri Komutanlığı yapmıştı. Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine İstanbul’a dönmüş, Bolayır Kolordusu Harekât Şubesi Müdürü olmuş, savaştan sonra askeri ataşe olarak Sofya’ya gönderilmiş ve burada yarbaylığa yükselmişti. Savaşın bittiğinin açıklanması ile Tekirdağ’da kurulan 19. Tümen komutanlığına atanmış, Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı’nda albaylığa yükselmiş, Anafartalar Grubu Komutanı olmuş, İngilizlerin Çanakkale’den çekilmesi üzerine 16. Kolordu Komutanı olarak Edirne’ye gitmiş, bir ay sonra doğuya gönderilerek Diyarbakır, Bitlis, Muş bölgelerinde kolordu komutanlığı yapmış, generalliğe yükselmişti. Bitlis ve Muş’u savaşla Ruslardan geri almış, Diyarbakır’da 2. Ordu komutanı olmuş, 1917’de Falkenhein idaresindeki grupta 7. Ordu komutanlığına getirilmişti. Hem grup komutanı hem de İstanbul Hükümeti ile arasındaki anlaşmazlık sebebiyle görevinden ayrılıp İstanbul’a gelmiş, Alman Genel Karargâhı’nda ve Alman Batı Cephesi’nde incelemeler yapmaya giden Veliaht Mehmet Vahdettin ile Almanya’ya gitmiş, Veliaht’ın padişah olması ile tekrar Nablus bölgesindeki 7. Ordu komutanlığına getirilmiş, İngiliz taarruzu karşısında orduyu Halep’e çekerken “Fahrî Padişah Yaveri” olmuştu. Daha sonra Adana bölgesindeki Yıldırım Orduları Grubu komutanlığına getirilmişse de Mondros Antlaşması yapılınca İstanbul’a dönmüştü. (Atatürk, Nutuk, Vesika: 144) Kısacası, hem “genç”, hem “güçlü”, hem de “güvenilir” bir komutan olan Mustafa Kemal Paşa, o sırada görevsiz olarak İstanbul’da bulunuyor ve hükümet adamları ile tanışmak için uğraşıyordu. (A. Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım: 38) Böylece, Mustafa Kemal Paşa, önce Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya, sonra da padişah Sultan Vahdettin’e (VI. Mehmet) götürülüp görüştürülmüştü. Gerek sadrazam, gerekse padişah, Mustafa Kemal Paşa’ya, ülkenin içinde bulunduğu genel durumu anlatmış, verilmek istenen görevi belirtmiş, esas görevin sadece bir bölgenin asayişini sağlamak olmayıp tüm vatanın kurtuluşuna çalışmak olduğunu, bunun için de kendisine mülki idareyi de kapsayan geniş yetkiler ve gerektiği kadar para verilebileceğini açıklamıştı. Mustafa Kemal Paşa belirtilen görevi kabullenmiş ve yaptığı inandırıcı konuşmalarla her ikisinin de güvenini kazanmıştı. Bunun üzerine, Mustafa Kemal Paşa, 30 Nisan 1919’da, merkezi Sivas’ta olması gereken ve fakat kaldırılmış olduğundan karargâhı bile bulunmayan 9. Ordu’ya kıtalar müfettişi olarak atanmış, askeri ve siyasi idarede istediği en geniş yetkileri kapsayan ve daha sonra bakanlar kurulunun “olur”una da bağlanacak olan bir “Yetki Talimatı” 6 Mayıs 1919 tarihli tezkere ile kendisine tebliğ edilmiş, İçişleri Bakanlığı’ndan, gerektiğinde harcanmak üzere 1000 lira özel ödenek verilerek hazırlanan Bandırma vapuru ile 16 Mayıs 1919’da, Samsun yolu ile, Sivas’a gönderilmişti. Ordunun kurmay heyetini de beraberine alarak yola çıkan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da, Samsun’a çıkmış, Mıntaka Palas oteline yerleşerek gerekli temaslara başlamıştı (Şemsi Belli, Makbule Atadan Anlatıyor Ağabeyim Atatürk: 39). Samsunlularda gördüğü derin yurtseverlik ve milli mücadele heyecanından çok ümitlenen Mustafa Kemal Paşa, 20 Mayıs 1919’da sadrazama çektiği bir telgrafla, İzmir’in işgalinin sivil olsun asker olsun, Türk milleti tarafından şiddetle red ve protesto edildiğini, bu işgali millete kabul ettirmenin mümkün olmadığını, ancak hükümetin gerekli girişimlerde bulunacağı inancı ile sükuneti koruyabildiğini bildirmişti (Belgelerle Türk Tarihi Dergisi: 7). 21 Mayıs 1919’da da, biri İstanbul Hükümeti’ne ve diğeri Erzurum’daki arkadaşı Kâzım Karabekir Paşa’ya olmak üzere iki telgraf çekmiş ve hükümete gönderdiği telgrafta, Samsun’da İngiliz askerlerini gördüğünü, bir miktar askerin de Sivas’a gönderileceğini duyduğunu, İngilizlerin her istedikleri yere asker göndermeleri halinde asayişi sağlamakta zorluk çekeceğini, bunun hükümet tarafından önlenmesi gerektiğini bildirmişti. (Belgelerle Türk Tarihi: 5) 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta ise, memleketin genel durumunun aldığı çok tehlikeli şekilden büyük acı ve üzüntü duyduğunu, yurduna ve ulusuna borçlu olduğu son vicdan görevini birlikte yerine getirebilecekleri kanısı ile bu görevi kabul ettiğini ve tez elden kendisiyle buluşmak isteğinde olduğunu, ancak çok bozuk olan asayiş durumu ile ilgilenmek için birkaç gün Samsun’da kalmak zorunda olduğunu anlatmıştı. (K. Karabekir, İstiklâl Harbimizin Esasları: 50) 22 Mayıs’ta, başbakanlığa iki şifreli rapor göndermiş, bu raporlarda, Samsun bölgesinde 40 kadar Rum çetesinin bulunduğunu, bunların Rum Metropoliti Yervantos tarafından idare edildiğini, adı geçenin Hıristiyanlara tecavüz edildiği yolunda sahte raporlar düzenleyip Fransız temsilcisine gönderdiği, hükümetçe korunamayan Müslümanların da 13 kadar çete ile kendilerini savunduklarını, Samsun’daki İngiliz temsilcisinin bir yabancı devlet himayesinden söz ettiğini, katiyen kabul edilemeyeceği cevabını verdiğini anlatmış ve milletin bütün ruh ve vücudu ile hükümetine itaatli bulunduğunu bildirmişti. (Belgelerle Türk Tarihi: 14) 24 Mayıs’ta yola çıkarak, Kavak bucağında dinlendikten sonra akşam üzeri Havza’ya varan, Mesudiye otelinde misafir edilen ve hayli bozulmuş olan sağlık durumu için kaplıcalarından yararlanmak üzere 15 gün kadar burada kalan Mustafa Kemal Paşa, bu arada Rusya’dan gelen bir heyetle ve Anadolu’nun ilk kuva-yı milliyesinin başı denebilecek olan Giresunlu Topal Osman Ağa ile görüşüp halkla temas etmiş, yurtsever Havzalılarda gördüğü umut verici milli mücadele heyecanını destekleyip daha da güçlendirmiş ve 13 Haziran 1919’da Amasya’ya varmıştı.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir