Saygı Öztürk – Belgelerle Ergenekon

Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri Ümraniye’deki bir gecekonduya baskın düzenlediler. Aradıklarını, elleriyle koymuş gibi buldular, Çünkü gelen ihbar telefonunda, neyin nerede olduğu açık bir biçimde anlatılmıştı. Üzerinde 15 Haziran 1997 tarihli “mühimmat istif kartı” bulunan kasada Makine ve Kimya Endüstrisi kurumu (MKE) yapımı 18 adet el bombası, el bombalarına ait 18 adet fünye, “DM–41 ” NATO standardı tabir edilen 7 adet el bombası, Alman yapımı 2 adet el bombası bulundu. İşte bu bombaların ele geçirilmesiyle başlayan soruşturma, şimdi “darbe günlükleri”yle devam ediyor… “Dahası da var! Olayı kendilerince güçlendirmek ve kanıtlamak için cezaevlerinde başka suçlardan tutuklu ve hükümlü olan ve adı mafya olaylarına karışmış kişileri bile ifade için getirip Ergenekon çetesiyle bağlantılarını bulmak için çaba harcadılar. Madalyonun bir yüzünden bakınca manzara komikti: Üç beş yazar, emekli asker ve üniversite hocası el bombalarıyla milli iradeyi devirip darbe yapacak! Madalyonun öteki yüzünde ise Saygı Öztürk’ün burada sergilediği, açığa çıkardığı belgeler vahim Aslında bir gazetecilik şaheseri… Ve dağ fare doğurdu’ sözünün kanıtı. ” Emin Çölaşan Saygı Öztürk’ün bu kitabı, Türkiye’de özellikle AKP döneminin belgesidir. Niçin?. Türkiye’de işler kötüye gitmeye başladığı, yaratılan yapay pembe tablo lar çöktüğü zaman, topluma bir oyuncak verip gündemi saptırmaları gerekiyor du. İktidarları döneminde büyük uğraşlar verip kendi medyalarını kur muşlardı. Gazetelerin ve televizyonların çoğu artık doğrudan veya dolaylı bir biçimde AKP’ye hizmet veriyordu. Dürüst, ilkeli ve omurgalı yüzlerce meslekta şımız dışında kalan ve buralarda yuvalanan nice köşe yazarı, muhabir, yorumcu, yönetici ve hatta karikatürist, gazeteciliğin “eleştiri” olan asıl işlevini bir yana bırakmışlar ve AKP iktidarına yağcılık, yalakalık etme yarışma girmişlerdi. Bugün de öyle. Bu yaşadıklarımız, özellikle gazetecilik mesleği açısından utanç vericidir. Evet!.


Her şey kötüye gitmeye başladığında, bunların elinde toplumu uyutacak, kandıracak, uyuşturacak ve AKP’nin işine yarayacak bir oyuncak olma sı gerekiyordu. İşte böyle bir ortamda gündeme DARBE kavramını getirdiler. Birileri ör gütlenmişti ve AKP’ye karşı darbe yapacaktı! Kimdi onlar? Ordu mu? Hayır. Bizim bildiğimiz, darbeyi ordu yapar. O halde kimdi bu alçak, namussuz darbeciler! Ergenekon çetesi diye hayali bir senaryo ürettiler. Bu çetenin bazı evleri basılmış ve 27 adet el bombası ile bir silah ele geçirilmişti! Bunlarla darbe yapa caklardı! Peki “darbeciler” kimlerden oluşuyordu? Aralarında Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’un da bulunduğu iki emekli or general, iki emekli general, birkaç emekli subay ve astsubay, bazı üniversite ho caları, yazarlar, gazeteciler, ATO Başkanı Sinan Aygün ve bir parti başkanı. Bunlar bir araya gelip çok iyi darbe yapardı! Ancak ortada bir soru işareti daha vardı. Bu “darbeci örgüt” nasıl ele ge çirilmişti” Muhbir vatandaş kimdi? Onun da yanıtı hazırdı. Muhbir vatandaşın ismi Tuncay Güney’di. Bildiklerini (!) yıllar önce itiraf etmişti! Bugün ise o ifade lerini kabul etmediğini bu Kitap için söylüyor. 7 Soruşturma onun ve sonradan gözaltına alınıp tutuklanan bazılarının ifa delerine göre yapılıyor, itirafları (!) gündeme taşınıyordu. Fakat gelin görün ki, daha önce Fethullah’ın medya organlarında görev yapan bu “darbeci” şahıs şimdi ortada yoktu. Ne hikmetse daha sonra Kanada’ ya gitmesine göz yumulmuş ve orada Yahudiliği seçip haham olmuştu. Şimdi haham olarak görev yapıyordu. Ortada inanılmaz bir bilmece vardı. Vatana ihanet eden, birkaç el bom basıyla darbe tezgâhlayan “Ergenekon terör örgütü” işte böyle yakalandı.

Bütün bu aşamalarda Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Sinan Aygün, Mustafa Balbay, İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu gibi nice yurtsever insan sabaha karşı evlerinden toplanıp gözaltına alındılar. Bazıları tutuklandı, bazıları serbest bırakıldı. Daha önce de tutuklananlar olmuştu. Veli Küçük, Ergün Poyraz ve daha niceleri… Anımsayın, Ergün Poyraz 2007 yılında Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç hakkında çok ilginç kitaplar yazmış ve bunların kökenini ortaya çı karmıştı. Poyraz’ı seçimden hemen sonra 27 Temmuz 2007’de gözaltına aldılar, tutuklandı ve bir yılı aşan bir süre geçmesine rağmen hâkim karşısına çıkarılma dı. Niçin?. Çünkü iddianame bir yılı aşkın sürede ancak yazılabildi. Bütün bu süreçte inanılmaz bir “Korku İmparatorluğu” yaratıldı. Binlerce insanın telefonları dinlendi, arşivlerine el konuldu. Sonradan öğrendik ki bu muhteşem örgütün kökü 600 yıl öncesine dayanıyormuş ve asıl adı da “AGARTA” imiş!. Bir şeye dikkat ediniz. “DARBECİ” diye gözaltına alınan, bazıları tutuklanan bu örgütçülerin tamamı, AKP iktidarına karşı olan Atatürkçü, laik, çağdaş, yurtsever insanlardan oluşuyor. Saygı Öztürk aylarca çalıştı ve bu tezgâhın nasıl kurulduğunu ortaya çı kardı. Burada ayrıntılara girmiyorum. Acı gerçekleri ve inanılmaz olayları bu ki tabı okurken çok net bir biçimde anlayacaksınız.

Haham ve muhbir Tuncay Güney’le defalarca konuştu. İlhan Selçuk, Veli Küçük, Doğu Perinçek, Emin Şirin, Doçent Dr. Emin Gürses, Ergün Poyraz ve Si nan Aygün’ün polis ifadelerinin tam metnini ele geçirdi. Zaten “Ergenekon terör örgütü”nü anlayabilmek için gözaltına alınan kişilere ne sorulduğunu, onların nasıl cevap verdiğini yani bu ifadeleri okumanız gerekiyor. Saygı, olayı her boyutuyla çözdü. Ergenekon çetesi palavrasını gazeteci kimliğiyle çökertti. Birbirini tanımayan insanların aynı örgütün mensupları diye gösterildiğini saptadı Bu kitap Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçecektir. Ergenekon yalanı, darbe iftirası, haftalar ve aylar boyunca AKP medyasının ve AKP’nin en üst yönetici takımının dilinden düşmedi. AKP’ye yakın çevrelerden bunlara sürekli “medya servisi” yapıldı. Yüzlerce yalanı bunlar manşetten verdi. Ülke yönetiminde çuvallayanlar, kafalarda yaratmak istedikleri hayali DARBE öcüsüne, DARBE umacısına sarılıp günü kurtarma peşine düştüler. Öbür yanda bir sürü masum insan gözaltına alınmış, tutuklanmış, büyük sıkıntılar yaşamış, umurlarında bile değildi. Amaç, yarattıkları hayali, ciddiyetten yoksun ve düzmece kavramlara sığınıp kendilerini kurtarmak, hatta acındırmak tı. Bu söylediklerimin yüzde yüz doğru olduğunu, bu kitabı okuyunca göre ceksiniz. İfadeler alınırken sorulan sorulara bakınız, insanların telefonları aylarca dinlenmiş, özel yaşamlarına girilmiş ve o sorular soruluyor.

Soruşturma yasala rımız uyarınca güya gizliydi ama işlerine gelen bazı bölümleri polis, savcılık ve mahkeme aşamasında bir sürü yalanla birlikte medyaya servis yaptılar, sızdır dılar. Saygı Öztürk’ün elinde telefon konuşmalarının tamamı bulunmasına rağ men özel yaşama saygısı gereği bu konuşmalara kitabında yer vermedi. Yasalar paspas gibi çiğnenirken, gizli olan soruşturmanın bilgi ve belgeleri havalarda uçuşurken, işlerine gelen bu rezaleti ellerini ovuşturarak seyretmekle yetinen başbakan, Adalet bakanı ve İçişleri bakanı sorumludur. Eğer bu ülkede yasalar geçerliyse, hukuk devleti diye bir nesne varsa, bunun hesabı bu şahıslar dan bir gün mutlaka sorulacaktır. Dahası da var! Olayı kendilerince güçlendirmek ve kanıtlamak için ceza evlerinde başka suçlardan tutuklu ve hükümlü bulunan ve adı mafya olaylarına karışmış kişileri bile ifade için getirip Ergenekon çetesiyle bağlantılarını bulmak için çaba harcadılar. Danıştay katliamı, Hrant Dink cinayeti, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu cinayetleri ve hatta PKK olayları Ergenekon işiydi! Neyse ki Osmanlı dönemindeki Patrona Halil ayaklanmasını, Genç Os man’ın öldürülmesini, Enver Paşa’nın Babıâli baskınını falan Ergenekon’a bağla mayı akıl etmediler de rahatladık! Madalyonun bir yüzünden bakınca manzara komikti: Üç beş yazar, emekli asker ve üniversite hocası el bombalarıyla darbe yapacak! Madalyonun öteki yüzünde ise Saygı Öztürk’ün burada sergilediği, açığa çıkardığı belgeler vahim. Aslında bir gazetecilik şaheseri… Ve “Dağ fare doğur du” sözünün kanıtı. Saygı yüzlerce ucu olan yumağı dört bir yanından tutmuş, o uçlardan ba zıların ortaya çıkarmış, birbirine bağlamış… Ve yine dört dörtlük bir eserle kar şımızda. Bundan önceki kitabımın önsözünde Saygı için rahmetli gazeteci abimiz Şinasi Nahit Berker’in sözünden yola çıkarak bir tanım yapmıştım: “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir