Sevan Nişanyan – Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi

Şirince’ye ben 1992’de ayak bastım. Müjde benden birkaç yıl önce köyü keşfetmiş, aşık olmuş, 23 yaşındayken deli bir cüretle gitmiş, köylünün ahır olarak kullandığı yarı yıkık bir evi satın almış, varını yoğunu harcayıp tamir ettirmiş. O dönemde Müjde turist rehberliği yapıyor. Ben bir İngiliz yayınevi için dünyanın çeşitli ülkeleri hakkında rehber kitapla derken tam yedi yıl onarım izni çıkmadı. Sonunda lanet olsun deyip evi satışa çıkardık. Temelli Şirince’ye yerleştik. İşler Büyüyor 1997’de Can Yücel’in kızı Güzel’in vesile olmasıyla Şirince’de yarı yıkık iki göz bir ev daha aldık. Biraz tamirat öğrendik ya, amaç bu evi de onarıp satmak, yahut kiralayıp biraz para kazanmak. Bunun izni nereden alınıyor diye muhtara sorunca öğrendik ki meğer bizim köy 1983’ten beri sitmiş, ama imar planını anıtlar kurulu onaylamadığından yasal yoldan hiçbir şey yapmaya imkân yokmuş, fazla göze batmadan yapsak bir şey olmazmış. Ne olur ne olmaz deyip İzmir’deki anıtlar kuruluna başvurduk. Bayındırlıktan imar durumu getir dediler. Bayındırlığa başvurduk, imar planıyla ilgili anıtlar kuruluna yazı yazdılar. Anıtlardan üç ay cevap gelmeyince bir daha oraya gittik. Haftaya gel dediler gene gittik. Haftaya gel dediler gene gittik. Öğrendik ki her başvuranı böyle yapıp aylarca oynatırlarmış. Rica minnet, yeniden bayındırlığa yazı yazıp ‘ne oldu imar planı’ diye sordular. Bayındırlık cevap yazıp imar planı konusunda anıtlar kurulunun cevabının beklendiğini belirtti. Bu arada köylü hiç durmadan ev yapıyor, ev yıkıyor, lokanta açıyor, dükkân açıyor, köyün ortasındaki mandalina bahçesini dozerle bir gecede dümdüz edip gözleme salonu yaratıyor, ahşap tavanları söküp lambri yapıyor, kilisenin avlusundaki yüz yıllık papazevini yıkıp yerine betonarme gecekondu yapıyor. Onlar yapıyorsa biz de yaparız dedik. Hem düzgün bir şey yaparız, onlara da örnek olur diye kendimizi avuttuk. Yaptık. Bir şey diyen olmadı. Ev sonuçta o kadar güzel oldu ki, bunu satmak çocuğunu satmak olur duygusuna kapıldık. Pansiyon yapıp işletmeye karar verdik. Ali Nesin devreye girdi. Yandaki harabeyi de alıp iki antika ev de oradan çıkardık. Gene anıtlar kuruluna gidip, ‘geçen sene izin vermediniz kaçak yaptık, allahaşkına bu sefer bir çözüm bulun’ diye yalvardık. Cırtlak sesli bir kadın ‘suçunu itiraf ediyor bir de’ deyip bizi azarladı. Ertesi gün gelip bitirdiğimiz eve tutanak tuttular. Rica minnet, biraz çorba, sümenaltı edildi. 1998 sonunda üç evle pansiyonculuk dünyasına adım attık. İlk müşterilerimizden biri İsveç başkonsolosu ile eşi. Kör talih, o gece elektrikler kesildi, saatlerce gelmedi. Sabahleyin korka ürke hallerini sorduk. ‘Biliyor musun,’ dedi, yüzünde gülücükler, ‘dün gece on yıldan beri ilk kez karımla gerçekten konuşabildim; elektrik gelmesin diye dua ettik.’ Hasan Dayı’nın Eşeği Anıtlar Kurulu zulmüne karşı yazacağım yüzlerce yazıdan galiba ilkini 1999’da yazmışım. Burada geçen ‘çorba’ sözcüğü yüzünden yer yerinden oynadı; Bayındırlık bakanlığında kasırgalar esti, volkanlar patladı. Peki yazının gerisi? Tınmadılar bile (Temmuz 1999, nisanyan.com sitesi) ‘Allah seni Anıtlar Kuruluna düşürsün!’ Türkiye’de bir insana yöneltilebilecek en ağır beddualardan biri… Tarihi bir yapıyı, bir köyü veya kasabayı ölüme mahkum etmenin en kestirme yolu ise o yeri ‘sit’ ilan etmek. Devletin zaten ağır işleyen çarkları o noktada bir daha yerinden kıpırdamamak üzere duruyor. Bürokratik korkaklık, tembellik, sorumsuzluk, cehalet, kibir ve önyargıdan oluşan kara bir kâbus, ‘sit’ ilan edilen yerin üstüne çörekleniyor.Şirince 1983’te kentsel sit ilan edildi. Köyde yapılacak her türlü inşaat, tamirat ve tadilat, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun iznine bağlandı. Kanun gereği çıkarılması gereken Koruma Amaçlı İmar Planı 1984’te yürürlüğe girdi. Ancak Şirince’nin tarihi dokusunu mahvedecek bir rezillikten ibaret olan bu planı Koruma Kurulu – haklı olarak – uygulamadı. 1997’de plan resmen iptal edildi. Yenisi çıkarılamadı. Yakın gelecekte çıkma olasılığı da zayıf. Sonuç? 1983’ten beri Şirince köyü sit alanı içinde yasal olarak bir tek çivi çakılmasına izin verilmedi. Akan çatısını aktarmak isteyen köylüler bile Koruma Kuruluyla muhatap olmaya zorlandılar. Ve kör, sağır, ahmak ve vicdansız bir duvarla karşılaştılar. (Şirince’de ‘koruma altında’ bir ev. Yasal yoldan onarmak imkansız. İzinsiz onarmanın cezası üç yıl hapis.) Hasan Dayının Ahırı Diyelim ki Şirince’de Hasan Dayının elli yıllık ahırı bir gün şiddetli yağmurda çöktü. Hasan Dayının izlemesi gereken prosedür şöyle: Adım 1. Önce bir mimar tutup röleve ve restorasyon projesi hazırlatacak. Selçuk’ta bu işi Koruma Kurulunun istediği evsafta yapabilen mimar pek yok. O yüzden mimarı tercihan İzmir’den bulması gerekiyor. Ortalama süre üç ay. Maliyet, kırk metrekarelik bir ahır için Mimarlar Odası tarifelerine göre bir ila birbuçuk milyar. Adım 2. Hasan Dayı projeleri alıp İzmir Bayındırlık ve İskan Müdürlüğüne gidecek. Gün belirleyip Bayındırlık memurlarını Şirinceye getirecek. Tesbit yaptıracak. Süre: iki hafta. Adım 3. Bayındırlık Müdürlüğü, Koruma Kuruluna yazı yazıp Şirince köyünün imar planı bulunup bulunmadığını ve sözkonusu yapının tescilli tarihi eser olup olmadığını soracak. Koruma Kurulu normal şartlarda cevap vermeyecek. İş orada tıkanacak. Adım 4. Hasan Dayının Kültür Bakanlığında ya da Valilikte hatırlı dostları var diyelim. Onlar aracılığıyla Koruma Kurulundan cevap çıkarttırdı. Ancak ahırı tescilli bir yapı olmadığı için olumlu cevap alması yasal olarak mümkün değil. Proje yatar. Şah ve mat! (Şirince’de varolan yapıların yarıdan çoğu tescilli değil. Çünkü köydeki yapıların çoğu kendi başına bir tarihi değer ifade etmeyen, ancak köyün bütünlüğü içinde göze hoş gelen yapılar.) (Şirince’de ‘koruma altında’ bir ev.) Adım 5. Hasan Dayı şanslı çünkü parası bol. Bayındırlık Müdürlüğündeki memurları yemeğe götürdü, birer çorba içirdi, gönüllerini aldı. Onlar da Kuruldan gelen yazıyı kaybettiler. İmar durumu yazısını verdiler. Hasan Dayı bu yazıyı projelerine ekleyip Kurula başvuracak. Gün alacak. Raportörleri Şirince’ye götürecek. Onların da karnını doyuracak, gönüllerini hoş edecek. Başvuru dosyasını ikmal edecek. Süre: bir ay. Adım 6. Sıra geldi Koruma Kurulunun toplanıp başvuruyu gündeme almasında. Ortalama bekleme süresi: İKİ YIL. Çok etkili kişileri araya sokup Kurul üyelerini teker teker ikna ederek bu süreyi altı aya kadar düşürmek mümkünmüş deniyor. Adım 7. Kurul üyeleri o gün tesadüfen iyi günlerinde olduğundan itiraz eden çıkmadı diyelim. Projeyi geçirdiler. Yazısının yazılması için kaleme verecekler. Toplam yarım milyarı bulan harçlar, pul paraları, oda aidatları, vakıf rüşvetleri, eğitime katkı fonları ödenecek. Süre: bir ay. Hasan Dayı artık bayram edebilir: Şirince tarihinde görülmemiş olanı başardı. Ahırının restorasyon projesini Kurula onaylattı. Adım 8. Geriye kala kala ruhsat kaldı. Bunun için yapılması gereken şey önce bir inşaat mühendisi tutup statik proje çizdirmek. Depremden sonra çıkan yeni yönetmelik gereğince dört tane de TUS (teknik uygulama sorumlusu) bulması gerekiyor. Mühendisler odasının tarifesine göre 40 metrekarelik bir yapı için asgari TUS ücreti bir milyar küsur lira. İnanması güç ama cari olan mevzuata göre Hasan Dayı’nın ahırını yığma taştan yapmaya hakkı yok. Betonarme proje yaptırmak ve hesaplarını mühendise tutturmak zorunda. Hikayeyi kısa keselim. Yoksa Hasan Dayının daha geçmesi gereken çok aşama var. Sonuç: Tüm bağlantılarını ustaca kullanan, bürokrasi batağında kulaç atmayı bilen ve inanılmaz bir şekilde şansı yaver giden Hasan Dayı iki yıl sonunda ahırının tamir ruhsatını alır. Bu iş için beş milyar dolayında para harcar. Yirmi-otuz kez İzmir’e gidip gelir. Bu arada iki yıldan beri açıkta yatıp kalkan eşeği soğuk kapıp vefat eder. Amcaoğluna ödünç verdiği keçileri ise, amcaoğlu eltisinin kızını kaçırıp kayınçosunun yeğeniyle küs olduğu için bir türlü geri alamaz… (Şirince’de ‘koruma altında’ bir ev. Anıtlar Kurulu eserlerinden.) Suça Teşvik Tabii normal hayatta ve Türkiye koşullarında bunların hiçbiri olmaz. Hasan Dayı iki usta tutar. Bir gece sabaha karşı bir kamyon briket getirip ahırını onarıverir. Belli olmasın diye üstünü naylonla örter. Köy heyeti olayı anlayışla karşılar. Kaşla göz arası iş kapanır. Yaptığı iş ağır cezalık suçtur. 2863 sayılı yasanın 65. maddesine göre üç yıla kadar hapis cezası vardır. Ayrıca sekizyüz küsur milyon para cezası ödemesi ve İl İdare Kurulu kararıyla kaçak yapının yıktırılması gerekir. Şirince’de son ondört yılda bu yöntemle inşa edilmiş 60 dolayında ahır, müştemilat, ev, gecekondu, dükkan ve pansiyon sayabiliyoruz. Hapsi de sakil, ucuz, uyduruk yapılar. Her an yıktırılabileceği endişesiyle ve aceleyle yapıldılar. Akan damlar naylon ve ondülinle tamir edildi. Yüz yıllık tarihi doğramalar sökülüp yerine pimapen takıldı. Evlerin kenarına briket ve profil demirden gözleme-çöpşiş bahçeleri kuruldu. Halen Şirince’deki 200’ü aşkın tarihi evin yarısı içinde oturulamayacak kadar harap ve kaderine terkedilmiş durumda. Ötekilerde oturanların çoğu, bir gecekondu bile yaptıramayacak kadar fakir ve yaşlı olan insanlar. Köy nüfusunun büyük bir bölümü eski evinin kenarına yaptırdığı uyduruk müştemilatta yatıp kalkıyor. Eski evini ahır ve samanlık olarak kullanıyor. Lazım oldukça eski evden üç-beş taş söküp gecekondusunu onarıyor. Her kış şiddetli yağmurlarda eski güzel evlerden üç-dört tanesi çöküp gidiyor. Şirince, göz göre göre ölüyor.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir