Etiket: Cemil Kavukçu

Cemil Kavukçu – Üstü Kalsın

Otel odasının penceresinden boş caddeye, bankanın saçağı altında tezgah açmış, çakmak, tespih, tırnak çakısı gibi şeyler satan adama bakıyordum. Bir film karesinde donup kalmış gibiydi. Pencere pervazından yağmur damlaları sızıyor, nemle kabaran toz kokusu burnumu sızlatıyordu. İki yana çektiğim tül perde belki de aylardır yıkanmamıştı. Bir sigara yaktım. “Bu işler böyle,” dedim. “Ne dedin ahi,” […]

Cemil Kavukçu – Tasmalı Güvercin

“Teferiç ne oğlum?” dedi öğretmen. Başparmaklarını kemerinin ardından pantolonunun içine doğru sokmuş, hafifçe kamburunu çıkarmış, dikkatlice Sami’ye bakıyordu. Sınıfın karşısında konuşmaktan çekinen, konuşmak zorunda kaldığında kekeleyen ve kalın kaşlı, kel kafalı öğretmeninden ödü kopan Sami, bu soru karşısında iyice afallamıştı. Bir süre önüne bakarak sustu. Öğretmen teferiç’in ne olduğunu bilmiyorsa bunu ona nasıl anlatacaktı! Bir […]

Cemil Kavukçu – Suda Bulanık Oyunlar

Atlaslarda, coğrafya kitaplarında, haritalarda adı ne olursa olsun, ‘Kırat’ diyor ona Tarık; çünkü adının tersten okunuşu. Bütün akarsularda olduğu gibi, yatağı genişledikçe durulup yavaşlıyor, yavaşladıkça ölümü hızlanıyor ve öyküsü büyüyor. Doğduğu yer, Sulak Dağı’nın kuzeydoğusunda bir yer; enlemi boylamı belli bir nokta. Ama, o noktadan ilk ne zaman çıkıp kendine bir yol bularak aşağılara doğru […]

Cemil Kavukçu – O Vakit Son Mimoza

“O vakit, değildir bu vakit,” dedi bankacı Sabri Bey. Sekiz numara yakın gözlüklerinin ardından tuhaf bir malılukmuş gibi bira bardağına bahyordu. Her zamanki yerini alıp bar taburesine tünemişti. Hiçbir kuşa benzemeyen bir kuştu ve herkesin kabullendiği, artık kimsenin dikkate almadığı bir biçimde kendi kendine ötüyordu. ilk zamanlar yadırganmıştı, “Al bi manyak daha,” denilip arkasından konuşulmuş […]

Cemil Kavukçu – Gemiler de Ağlarmış

Makine dairesindeki zil, “benden bu kadar” dercesine çaldı; ardından da ana makinenin sesi kesildi. Günlerdir düzenli bir hırıltıyla inleyen hayvan susmuştu. Zincir şakırtıyla boşaldı. Baş taraftaki çana üç kez vuruldu, üç kilit zinciri denize bırakmışlardı. Yeniden boşalan zincirin sesi; çanın sesi iki kez daha duyuldu. Ranzamda doğrulup lombozdan dışarı baktım. Bu kış gecesinde, ışıkları donuk […]

Cemil Kavukçu – Dört Duvar Beş Pencere

O çocuk saatlerce, hiç bıkmadan denize neden bakar? Açıkta demirlemiş gemilere mi, balıkçı teknelerine mi, denize düşecekmişçesine bir taş gibi inen, sonra suyun yüzeyini yalayıp yükselen bet sesli martılara mı, ayaklarının dibine kadar usulca sokulan, ardından da oyun oynamak istiyormuş gibi geri kaçan beyaz köpüklü sulara mı; yoksa rüyalarına mı, kimselere söylemediği hayallerine mi? Belki […]

Cemil Kavukcu – Uzak Noktalara Dogru

Aylardan nisan ve biz Burt Lancaster’i görmek için bir dağ köyüne gidiyoruz. Kararsız, oynak bir nisan; havanın ne yapacağı hiç belli değil. Ansızın gözü dönmüş bir yağmur indiriverir; ya da asık yüzlü bulutlar selam bile vermeden, peşleri sıra, ne işe yaradığı pek anlaşılmayan gök gürültüleri ve şimşekleri de sürükleyerek, yere tek bir damla bile düşürmeden […]

Cemil Kavukcu – Temmuz Suclu

Perdeyi aralayıp dağa baktı. Gecenin bu ilerlemiş saatinde ne eteklerine yayılmış kentin şakır şakır ışıkları ne de tepelere doğru tırmanan konduların dağınık cılız ışıkları kalmıştı. Pencerenin önünde, yemek masasını çevreleyen sandalyelerden birinde oturuyordu. Salon karanlıktı. Gecenin kendine özgü boğuk, uzak, gizemli seslerini dinleyerek sigara içiyordu. Yerdeki şarap şişesini boğazından kavrayıp perdenin aralığından sızan donuk ışığa […]

Cemil Kavukçu – Yalnız Uyuyanlar İçin

Apartman girişinde, sol yanda, duvar boyunca sıralanan posta kutularından 39 numaralısı bana ait. Ondan yeterince yararlandığım söylenemez. Öbür kutular gibi (özellikle 12, 17 ve 28) zarflar ve katlanmış dergiler taşmıyor içinden. Posta kutuları bir uygarlık ölçütü olabilir mi, diye düşündüğüm oluyor zaman zaman. Ama elektrik, telefon ve su faturalarının bana ulaşmasındaki işlevini düşünüp avunuyorum. Bazen […]

Cemil Kavukçu – Düşkaçıran

“Galatasaray!” Buyurgan, küçümseyen bir biçimde söylemişti bunu. İyi gününde olsaydı “Galatasaray lütfen,” derdi.Taksiye biner binmez dikiz aynasındaki top namlusu gibi iki siyah gözle bakışları karşılaştığında inmek istemiş, bir gerekçe bulamadığı için de oturduğu yerde kalakalmıştı. Genç sürücünün kaçamak bakışlar attığını hissediyor ama aynaya bakmıyordu. Adam resmen belasını arıyordu. Nerede cins bir taksici varsa ona rastlıyordu. […]

Cemil Kavukçu – Başkasının Rüyaları

Çocukluğundaki yaz günlerini düşününce içine bir sıkıntı çökerdi. Sıcak öğle sonraları, ipe dizilmiş tütün yapraklarının kurutulduğu bomboş, sessiz sokaklar, dilleri dışarıda bitkin köpekler, sinek ve arı vızıltıları… Sonra, zorunlu öğle uykuları. Mızıklamasının yararı olmazdı; çabuk büyümek için nasıl çok yemek yemesi gerekiyorsa, gündüzleri uyuması da gerekiyordu. Evin en serin yeri, üst kattaki, pencereleri bahçeye bakan […]

Cemil Kavukçu – Aynadaki Zaman

Kocaman bir kuş kondu pencereme. Gagasında taşıdığı kendisinden de büyük silgiyi pervaza bıraktı. “Her şeyi sil” dedi, “sonra ben yine geleceğim.” Fatih içeri girdiğinde Samet telefonda yüksek sesle, bozuk bir aksanla Inǚ gilizce konuşuyordu. Gözlüğünün üstünden bakıp gülümseyerek başını salladı. Kalkmak için yeltenince, Fatih elini ileri doğru uzatarak rahat olmasını işaret etti. Masanın karşısındaki koltuklardan […]