Etiket: Gabriel García Márquez

Gabriel Garcia Marquez – On İki Gezici Öykü

Bu kitaptaki on iki öykü, şu geçtiğimiz on sekiz yıllık süre içinde yazıldı. Son biçimlerini almadan önce, içlerinden be} tanesi gazete haberi ve senaryo halindeydi, bir ianesi de bir televizyon dizişiydi. Bir başkasını, bundan on beş yıl önce banda kaydedilen bir söyleşide anlatmışlım, anlattığım arkadaşım da onu yazıya döküp yayımladı; işle o yayından yola çıkarak […]

Gabriel Garcia Marquez – İyi Kalpli Erendira

Yağmurun üçüncü günü evin içinde o kadar çok yengeç öldürmüşlerdi ki, Pelayo evin sular altındaki avlusunu geçip onları denize atmak zorunda kalmıştı, çünkü yeni doğan çocukları geceyi ateşler içinde geçirmişti ve bunun nedeninin o berbat koku olduğunu düşünüyorlardı. Salıdan beri ortalığa bir hüzün çökmüştü. Gökyüzüyle deniz aynı kül rengine bürünmüşler, mart ayında kıvılcımlar saçar gibi […]

Gabriel Garcia Marquez – Hanım Ana’nın Cenaze Töreni

Tren, kızıl renkli kayalar arasındaki geçitten zangır zangır titreyerek geçip simetrik çizgilerle uzanan bitmez tükenmez muz plantasyonları arasına girmişti. Hava nemli bir hal almış, denizden gelen esinti artık hissedilmez olmuştu. Boğucu bir duman bulutu vagonun küçük penceresinden içeri doluverdi. Demiryolu boyunca uzanan dar yolda, yeşil muz hevenkleri yüklü kağnılar görülüyordu. Yolun öbür yanındaki boş tarlalarda […]

Gabriel Garcia Marquez – Bir Kayıp Denizci

Haber 28 Şubat 1955’t e öğrenildi: Kolombiya Deniz Kuvvetlerine bağlı Caîdas adlı bir muhribin mürettebatından sekiz kişi, Antiller denizinde fırtınaya tutulan muhripten denize düşüp kayboldu. Mobil tersanelerinde onanldıktân sonra Alabama’dan ayrılıp Cartagena’ya. gitmekten olan gemi, faciadan yüz yirmi dakika sonra bu limana ulaştı. Panama Kanalının denetiminden sorumlu Birleşik Devletler askeri birliklerinin ve Güney Karaibler bölgesindeki […]

Gabriel Garcia Marquez – Bir Kaçırılma Öyküsü

Arabaya binmeden önce, kendisini kimsenin gözlemediğinden emin olmak için omzunun üzerinden geriye baktı. Bogota’da saat Aakşamın yedi buçuğuydu. Hava bir saat önce kararmıştı; Ulusal Park iyi aydınlatılmış değildi; yapraksız ağaçlar, bulanık, hüzünlü gökyüzünün üzerine hayaletleri andıran siluetler çiziyorlardı, ama görünürde korkulacak bir şey yoktu. Maruja, mevkiine rağmen şoförün arkasına oturdu, çünkü orası ona hep en […]

Gabriel Garcia Marquez – Anlatmak İçin Yaşamak

Gabriel Garcia Mârquez, 1928’de Kolombiya’nın Aracataca kentinde doğdu. Büyükannesiyle büyükbabasının evinde ve teyzelerinin yanında büyüdü. Başkent Bogota’daki Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde başladığı hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarım bıraktı. 1940’lardan başlayarak uzun yıllar gazetecilik yaptı. Öykü yazmaya 1940’ların sonlarında başladı. Yayınlanan ilk önemlrya-pıtı, Yaprak Fırtınası’ydı. 1961’de yayınlanan Albaya Mektup Yazan Kimse Yok, ülkesi uğruna savaşarak yaptığı hizmetlerin […]

Gabriel García Márquez – Yüzyıllık Yalnızlık

Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı. O zamanlar Macondo, tarihöncesi kuşların yumurtaları kadar ak ve kocaman, parlak çakıllarla örtülü yatağı boyunca dupduru akan bir ırmağın kıyısında kurulmuş, yirmi hanelik bir kerpiç köydü. Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin […]

Gabriel García Márquez – Mavi Köpeğin Gözleri

Gürültü işte yine başlamıştı. Gayet iyi tanıdığı bu soğuk, keskin, dikine dikine gelen ses, şimdi acı veren bir tizlikle çınlıyordu; delikanlı bunun nasıl bir gürültü olduğunu bir günde unutuvermişti sanki. Ses, içi oyulup boşaltılmış gibi bomboş kalmış kafatasının içinde yankılanıyordu. Kafatasının iç çeperleri birden peteklerle kaplanmıştı sanki. Gürültü, bitmek bilmez sarmallar halinde büyüyor ve kafasını […]

Gabriel García Márquez – Kolera Günlerinde Aşk

Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini. Ölüyü, her […]

Gabriel Garcia Marquez – Kırmızı Pazartesi

Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 5.30’da kalkmıştı. Rüyasında kendini koca koca incir ağaçlarından bir ormanın içinden geçerken görmüştü, incecik bir yağmur çiseliyordu, bir an için mutluluk duymuş, ama uyandığında üstü başı kuş pislikleri içindeymiş duygusuna kapılmıştı. “Rüyasında hep ağaçlar görürdü,” demişti bana annesi Plâcida Linero, o uğursuz pazartesinin […]

Gabriel García Márquez – Benim Hüzünlü Orospularım

Doksanıncı yaşımda, kendime bakire bir yeniyetmeyle çılgınca bir aşk gecesi armağan etmek istedim. Aklıma Rosa Cabarcas geldi, hani şu gizli genelevinde eline yeni bir parça düşer düşmez hatırlı müşterilerini haberdar eden kadın. Daha önce ne böyle bir şeye niyetlendiğim olmuştu, ne de onun baştan çıkarıcı müstehcen önerilerine kapıldığım, ama benim ilke sahibi biri olduğuma hiç […]

Gabriel Garcia Marquez – Başkan Babamızın Sonbaharı

Hafta sonunda akbabalar, balkon pencerelerindeki kepenkleri gagalayarak başkanlık sarayına girdiler, kanat çırpışları, içerdeki durağan zamanı dalgalandırdı ve pazartesi günü tan ağarırken, kent, büyük bir ölü ve çürüyen bir görkemin ılık esintisiyle, yüzyılların uyuşukluğunu üstünden attı. Ancak o zaman, kimilerimizin Önerdiği üzere ana kapıyı menteşelerinden sökmek için koçbaşı kullanmadan ve daha gözü pek olanlarımızın sözlerine uyarak, […]

Gabriel Garcia Marquez – Aşk ve Öbür Cinler

26 Ekim 1949, önemli haberlerle dolu bir gün değildi. Muhabir olarak ilk yazılarımı yazdığım günlük gazetenin yazı işleri müdürü olan Üstat elemente Manuel Zabala, o sabahki toplantıyı, alışıldık birkaç öneriyle kapatmış, redaktörlerden hiçbirine belirli bir iş vermemişti. Birkaç dakika sonra, telefondan, eski Santa Clara manastırının mahzenindeki mezarların boşaltıldığı haberini alınca, fazla bir umuda kapılmadan şu […]