Etiket: Tahsin Yücel

Tahsin Yücel – Yüz ve Söz

Cumhuriyet gazetesindeki oldukça kısa süreli ve fazlasıyla alçakgönüllü köşe yazarlığı serüvenimi 1996 eylülünde noktaladıktan sonra, böyle bir işe bir daha hiç mi hiç girişmemeye karar vermiştim. Yalan değil, zaman zaman, birtakım olaylar karşısında tepem atınca, “Benim de bir köşem olsa, bir güzel söylerdim bu konuda düşüncemi” dediğim oluyordu ya genellikle çok daha rahattım, öncelikle gazeteye […]

Tahsin Yücel – Yazının Sınırları

Yıllar önce, Isǚ tanbul’da, genellikle roman çevresinde dönen bir söyleşinin sonunda, Michel Butor, en büyük düşlerinden birinin yapıtlarının son halkası olarak “geleneksel bir roman” yazmak olduğunu söylemişti bana. Michel Butor gibi en belirgin özelliği durmamacasına yeni biçimler aramak olan bir yazardan pek beklenmeyecek bir sözdü bu. Ama, biraz düşünülecek olursa, anlaşılmayacak bir söz değildi. Her […]

Tahsin Yücel – Yalan

Yusuf Aksu’nun bir açıdan olağandışı, bir açıdan fazlasıyla durağan serüvenini yakından izlemiş olanlar arasında, ününü hak ettiğini söyleyenler çoğunluktadır, hiç hak etmediğini söyleyenler üç beş kişiyi geçmez. Ancak, küçümsenmeyecek bir bölümü bu ünü her şeyden önce rastlantıya borçlu olduğunu savunur. Bunlar arasında da yorumlar kişiden kişiye değişir: kimi, açık gerçekleri görmekte her zaman ağır kalmış […]

Tahsin Yücel – Tartışmalar

Kimi göstergebilimcilere göre, bir durum değişimiyle sonuçlanan her süreç bir anlatı olarak nitelenebilir: şu kalemi elimden bırakıp şu kitabı almama, şu kitabı okuyup bitirmemden onun kendi içindeki eklemlenimine, otobüste ayağıma basan yolcuyla giriştiğim tartışmadan sınıfta öğrencilere anlattığım derse varıncaya dek her edim. Uzun sözün kısası, ne yaparsak yapalım, bir anlatı izlencesi gerçekleştirip dururuz. Tıpkı Moliere’in […]

Tahsin Yücel – Gökdelen

Bağlı değildi, sağında solunda bir sürü koltuk varken, odadaki tek tahta iskemlenin üstünde, kımıldamadan oturmasını söyleyen de olmamıştı, o gene de hep aynı yerde, aynı tahta iskemlenin üstünde, kımıldamadan oturuyor, korku ve şaşkınlık içinde karşısındaki adamlara bakıyordu. Geniş omuzları, kısa boyları, kapkara saçları, dar alınları, kalın kaşları, küçücük, yuvarlak gözleri, eğri burunları, sarkık bıyıkları ve […]

Tahsin Yücel – Sonuncu

“Sen bu kitabı ne zaman bitireceksin, orasını bilemem, ama ben onun yazılma öyküsünü çok daha önce bitireceğim”, deyip de evlilik yaşamımızda ilk kez Selami’nin tepesini attırdığımda, Müştak on dört, Müşerref on iki, ikizler dokuz yaşındaydı, yani bizimki topu topu sekiz yıldır çalışmaktaydı Serencam’ının üzerinde. Ancak o günlerde sekiz yıl çok uzun bir süre gibi görünüyordu […]

Tahsin Yücel – Peygamberin Son Beş Günü

Romana gerçek görüntüsü verilmesi kimseye aykırı gelmez. Buna karşılık, gerçeğin roman kılığına sokulması yazarı da, okuru da rahatsız eder. Hiç kuşkusuz, “Yaşamım roman olur!” diyerek serüvenlerini yazacak romancı arayanlara da, hem serüvenlerinin romansılığına, hem yazma yeteneklerinin üstünlüğüne inanarak yaşamlarını romana dökmeye kalkanlara da oldukça sık rastlanır. Ama bu coşkulu insanların doğru yolda olduklarını söylemek zordur. […]

Tahsin Yücel – Kumru ile Kumru

Yıllardan beri böyleydi işte, evde ya da sokakta ne zaman canını yaksalar, soluğu Meryem ebede alırdı Kumru, kafasına bir şey takıldığı zaman da ona koşardı, düşüp bir yerini kanattığı zaman da, sokakta çocuklar alay ettiği zaman da, anasından ya da kardeşlerinden dayak yediği zaman da. Meryem ebe, “N’oldu sana, doğuştan sürmelim?” diyerek bağrına basardı onu, […]

Tahsin Yücel – Kimim Ben

Kimim ben? André Breton unutulmaz yapıtı Nadja’ ya bu soruyla girer, hemen arkasından da kimilerimizin belki yaşamları boyunca bir kez bile sormadıkları bu kısacık soruyla gerçeklik duygumuzu temelinden sarsan bir gözleme gelir. Ama ben aynı soruyu çok daha çarpıcı ve çok daha acı biçimde soranlarla da karşılaştım. Ufak bir toplantı yerinde, bir masa çevresinde, başlıca […]

Tahsin Yücel – Aykırı Öyküler

Babamın, Ali Rıza amcamın, Zübeyde Halamın anlattıklarına bakılırsa, büyükbabam başöğretmen olmadan önce dünyanın en sessiz adamıydı. Üstelik çevresindekiler de kendisi gibi sessiz olsunlar İsterdi. Bu nedenle, akşamları, küçük masasının başına geçtikten sonra, babam, Ali Rıza amcam ya da Zübeyde Halam boş bulunup yüksek sesle konuştular mı kabasına iğne batırılmış gibi yüzünü buruştururdu hemen. Ama, kızgınlığını […]

Tahsin Yucel – Yapisalcilik

Belirli bir yaygınlık kazanmış tüm sanat ve düşün akımlarının, gittikçe daha karmaşık, daha içinden çıkılmaz bir biçimde, bir dizi toplanma ve dağılma, yeniden toplanıp yeniden dağılma sürecinden geçtiğini biliriz. Başlangıçta birkaç genel ilke çevresinde birleşen bilim, düşün ya da sanat adamları, genel ilkelerden kaynaklanan ya da kaynaklanmak savında olan ürünler çoğaldıkça, ya bunları çok farklı […]

Tahsin Yucel – Anadolu Masallari

Yeşiltay, mavi gözlü bir çocuktu, bütün çocuklara benzerdi. İşi gücü oyundu, güzel oyunlara biterdi, bir de masalları severdi. Geceleri uyku girmezdi gözlerine, uyuma.zdı, annesini de uyutmazdı, gece yarıtarına kadar :ma-­ sal anlattınrdı. Dinledikçe, dinliyeoeği getirdi. Dinlediği güzelim masallar düşlerine girerdi. Düşlerinde devlerle, cücelerle, dervişlerle, cinlerle, peri kızlanyla birlikte � zerdi, bir demir asa alırdı eline, […]