Dükkânın çevresinde deli gibi dönüyorum. Park yeri yok. Sabah sabah bu yarım saatlik park yeri arama turu iyice sinirimi bozuyor. Tüy diker gibi! Şurada cinnet geçirsem n’olacak? Bakkal, çaycı yardıma mı koşacak? Ayrıca, koşsalar n’olacak? Cinnet minnet geçirmemeye çalışıyorum o yüzden. Tam bu sırada, ben cinnet hususunda kendimi ikna etmeye çalışırken, adamın biri de arabasının kapısını açıyor. Hey güzel Allahım! Ne diyorlar, kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş. Juan Antonio, yani Fofo’cuğum, iki haftadır deliler gibi âşık. Tam anlamıyla deliler gibi. Fofo’nun Şile’ye gittiği hafta sonu tanışmışlar. Aslında, daha önce tanışmamaları da, İstanbul’da değil de, Şile’de tanışmaları da inanılmaz. Neyse işte, tanışıp, âşık oldular. Alfonso İspanyol Kültür Merkezi’nde ders veriyor. Fofo mu? Fofo, güya bana dükkândaki işlerde yardım ediyor. Aslında iki hafta öncesine kadar gerçekten de yardım ediyordu, haksızlık etmeyeyim. Şimdi ise yüzünü gören cennetlik. Evde karşılaşıyoruz tabii, üstünü değiştirmeye geldiğinde, ama işte o kadar. İki haftadır aramızda toplam yirmi dakikalık bir diyalog geçmedi desem yeridir. Fofo âşık bir kelebek olduğundan beri dükkânı her gün ben açıyorum. Bu, her sabah erken kalkıyorum, dolayısıyla her gece kendimi pestil gibi yatağa atıyorum demek. Kısacası, gece hayatı, arkadaşlarla buluşmalar falan kalmadı. Bu aralar Lale’yle bile doğru düzgün görüşemedim. Neyse ki işimi seviyorum. Aslında on saat dükkâna çakılıp kalmam gerekmediğinde daha çok seviyordum. “Polisiye roman okumayı seven birinin polisiye roman satmayı da sevmesinden daha doğal ne olabilir?” diyordu Fofo. Doğrusu ben de aynen böyle düşünmüştüm dükkânı açarken. Aklın yolu birdir. Sevgili dükkânım sayesinde İstanbul’da yaşayan veya yolu İstanbul’dan ve Kuledibi’nden geçen her polisiye okurunu tanıyorum. Üç sene önce, dükkânı yeni açtığım günlerde ilk müşterilerimden biri Mick Jagger olmuştu. Gözlerime inanamadım önce. Çok heyecanlandım. Gerçi imza falan istemedim. Kendimi zor tuttum ama birlikte fotoğraf çektirmeyi de önermedim. Hatta tanıdığımı bile belli etmedim. Lale benimle çok dalga geçmişti: “Alman kabızlığın tutuyor bazen,” diye. Almanlığım değil de saçmalığım tutuyor bence. Sıkı durun, Mick Jagger’i tanıdığımı belli etmeme nedenimi söyleyeceğim: İş kadını ciddiyetiyle bağdaşmaz diye… Dükkânı yeni açtığımda kendimi Güler Sabancı sanıyordum. Neyse ki bu ruh halim fazla uzun sürmedi. Zaten günde on saat ağır işçi olarak çalışınca, insan kendini olsa olsa gündelikçi Havva Hanım gibi hissedebiliyor. Gene de eskisine göre çok rahatım: Hem işi bayağı öğrendim, hem de pek maddi sorunum kalmadı. Aslında Fofo’yla konuşmayı düşünüyorum, bu aptal âşık hali devam edecekse ve dükkana dönmeyi düşünmüyorsa, yerine birini alacağım. Bizim Fofo’da orta sınıf ev kadını kafası vardır. Dedikodu denmez buna, yüzüne karşı da söylüyorum. Hani, sırtını dayayacak bir erkek bulur bulmaz işi gücü bırakan kadınlar vardır ya… Günün birinde boşandıklarında da ne yapacaklarını şaşırırlar. Bu Fofo’nun ilk vakası değil. Biz yaklaşık iki yıl önce tanıştığımızda o memleketi Granada’da bir Türk’e âşık olup, peşinden İstanbul’a gelmişti. Oradaki işini gücünü bırakmış, sırt çantasını kapıp uçağa atlamış. Sevgilisi, Ali, kravat takan bir avukattı. Düşüncesi bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Bizim Fofo’yla böyle birinin ilişkisi ne kadar sürebilirdi ki zaten? Hep diyorum, gene iyi dayandı, bir yıla yakın o adamla birlikte oldu. Adam, Fofo’yla sevgili olduklarını arkadaşlarından saklıyordu. Hatta Fofo’yu arkadaşlarından saklıyordu. Fofo da her nedense onun kravatlı arkadaşlarıyla tanışmaya can atıyordu. Adamın bürosuna baskınlar yapıyordu. Aldatılıyor muyum diye değil, belki bir arkadaşını görür, tanışırım diye. Lale’yle ikimiz sinirden kudurmak üzereydik. Özellikle ilişkinin son zamanları tam bir felaketti. Fofo sürekli evde oturup Türk televizyon kanallarını seyrediyordu. Gerçi, faydası oldu, Türkçeyi söktü. Şimdi, “Selam çocuklar, bugün bomba gibiyim,” “Kendinize dikkat edin,” gibi abuk sabuk televizyon Türkçesiyle konuşuyor, ama olsun, televizyon seyreden herkes onu anlıyor.

Esmehan Aykol – Kitapçı Dükkanı
PDF Kitap İndir |