Kategori: Polisiye

John Le Carre – Soğuktan Gelen Casus

Amerikalı, Leamas’a bir fincan kahve daha uzattı. «Neden gidip Ket etmez. Açığa çıkarıldı bir kere, kaçıyor, korku içinde. Mundt’un adamları peşinde. Bir tek şansı var. Bırak da zamanını kendi seçsin.» Genç adam duraksadı; hem gitmek istiyor, hem de gideceği anı tam olarpk kestiremiyordu. Barakanın içinde bir telefon çaldı. Birden kulaklarını dikip beklediler. Bir polis Almanca […]

John Le Carre – Küçük Trampetçi Kız

Alman yetkililerinin her ne kadar olayı bilmelerine imkân yoksa da, ortaya kanıt diye bir şey çıkarması Bad Godesberg’de oldu. Bad Godesberg olayından önce giderek artan bir kuşku vardı. Ama planlamanın üstünlüğü, bombanın kötü yapımına karşın, bu kuşkuyu kesinliğe dönüştürmüştü. Bu meslekte çok kullanılan bir özdeyişe göre, bir insan ergeç olaya imzasını atar. Bütün sıkıntı işin […]

John Kobler – Al Capone

FRANK LOESCH’in üzerine aldığı iş bu yaşa, bu mevkiye gelmiş biri için gerçekten çok sinir bozucuydu. Chicago Cürüm Komisyonunun kurucusu ve şimdiki başkanı olan yetmiş beş yaşındaki saygıdeğer avukat, Lexington Otelinin siyah beyaz kareli taşlarla bezeli lobisini geçip, süslü parmaklıklı asansöre doğru yürürken derin bir sıkıntı içindeydi. Bir de, yardım istemeğe gittiği adamı yok etmeğe […]

John Hart – Tanrı Küçük Günahları Affeder

Asfalt, ülkeyi kara bir yara izi gibi kesiyordu. Hava henüz ısmmamıştı ama şoför sıcaklığın giderek artacağını, ilerideki maviliğe doğru yolu bulanıklaştıracağını biliyordu. Güneş gözlüğünü ayarladı ve dikiz aynasından arkaya baktı. Bu aynadan otobüsün uzunluğunu ve içindeki bütün yolcuları görebiliyordu: Güzel kızları, kalbi kırık erkekleri, sarhoşları ve delileri, kırmızı buruş buruş çocukları olan iri göğüslü kadınları… […]

John Grisham – Sokak Avukatı

Lastik çizmeli adam asansöre benim arkamdan bindi ama, önce onu görmedim. Ancak kokusunu duydum – sigara, ucuz şarap ve hiç yıkanmadan sokaklarda geçen yaşamının o keskin kokusunu. Yukarıya çıkan asansörde ikimiz yalnızdık ve bir ara başımı çevirip baktığımda, siyah renkli, çamur içindeki koskoca çizmelerini gördüm. Adamın üzerinde, âdeta paçavraya dönmüş, eski, diz boyu bir pardesü […]

John Altman – İhanet Çıkmazı

Ön büronun arkasındaki yanık tenli adam ona baktı, tanıdı ve tek kelime etmeden gözlerini indirdi. Tabii. Katil son iki gece, Epstein çifti akşam yemeğinden dönerken yanlarında yürüyerek kendisini otel lobisinde iki kez teşhir etmişti. Gece sorumlusu da normal olarak katili onların oğlu sanmıştı. Yakın plandan bakılınca, üzerinde Venezia, Mi Amore yazılı bir tişört ve elinde […]

Jo Nesbo – Harry Hole #5 – Şeytan Yıldızı

Batı tarafına doğru artık hafif çökmüş olan ev, killi topraktan bir temelin üzerine 1898’de inşa edilmişti. Bu eğimden dolayı, akan su ahşap eşiği aşarak, batı tarafına doğru meşe parkelerin üzerinde ince bir iz bırakarak yatak odasının döşemesinde ilerliyordu. Akan su arkasından birikenlerle yoluna devam etmeden önce bir an için yerdeki oyukta mola veriyor ve hemen […]

Jo Nesbo – Harry Hole #3 – Kızıl Gerdan

Gri bir kuş Harry’nin görüş alanına girip, çıkıyor; Harry ise parmaklarıyla direksiyona vurmaya devam ediyordu. Vakit geçmek bilmiyordu. Dün televizyon programının birinde “ağır akan zaman” konusu konuşulmuştu. İşte Harry’nin içinde bulunduğu zaman da tıpkı böyleydi. Noel’de, Noel Baba’yı beklerken zamanın geçmek bilmemesi gibi. Ya da elektrikli sandalyeye oturmuş, elektrik verilmesini beklerken; durduğu düşünülen zaman gibi. […]

Jeffery Deaver – Lincoln Rhyme #7 – Saatçi

00:02, Salı, gece yarısı Ölmeleri ne kadar zaman almıştır, dersin?” Sorunun muhatabı sorulanı duymamışa benziyor; dikiz aynasına göz attı, yeniden kendini yola verdi. Saat gece yarısını iki geçiyor, aşağı Manhattan sokakları buzlu. Soğuk hava cephesi bulutları sürüklediği için gökyüzü berrak, ama ayaz erken bastıran karı asfalta, betona yapıştırmış, yollar ayna gibi. İki adam, Vincent’in aklı […]

Jeffery Deaver – Lincoln Rhyme #4 – Taş Maymun

Onlar kaybolmuştu, onlar talihsizdi. Onları defolu mallar gibi dünyanın dört bir yanına taşıyan insan kaçakçıları -yılanlar- için adları ju-jia, yani domuzlar’dı. Gemilerine el koyup onları tutuklayarak sınır dışı eden Amerikan Göçmen Bürosu ajanları için adları belgesizlerdi. Umutluydular. Önlerinde uzanan riskli, aşırı çalışma isteyen yıllara karşılık, binlerce yıllık ata mirasından, ailelerinden ve evlerinden vazgeçen insanlardı onlar. […]

Çetin Altan – Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri

Ufak tefek Rıza Bey, taban düşüklüğünün bacaklarda yaptığı ağrıları önlemek için, ayaklarında hafif tahtadan kalın tabanlı İsveç saboları, yazı masasının başında, koca bir bardak taze demli çayla, yeni bir polis öyküsü yazmaya çalışıyordu. Dışarda hava limoniydi. Gökyüzünü kademeli kaplamış yoğun bulutların arasından, güneş bazan azıcık görünüyor, sonra yine kayboluyordu. Rıza Bey, gemiye İngiltere’den yüklenmiş elektronik […]

Christianna Brand – Topuklu Ayakkabıyla Gelen Ölüm

SAAT dokuza on kala, düzenli fakat hüzün verici odasının kapısını kapayıp caddenin köşesindeki duraktan tramvaya binerek işe en erken gelen, İrene olurdu. Kalabalığa rağmen geçen ilk araca binmeyi başarır ve konserve kutusundaki sardalya balığı gibi zorlukla ayakta durur, bir eliyle tutunmaya çalışırken öbürüyle cebini karıştırarak bilet parasını çıkarırdı. Oxford Circus’a gelince kendine kalabalıkta bir yol […]

Charles Dickens – Kasvetli Ev II

Sir Leicester Dedlock şimdilik aile gutuna galebe çalmış; bir kez daha hem mecazi hem de düz anlamda ayaklan üzerinde. Lincolnshire’daki yerlerinde sular yine alçak arazileri basmış, nem de muhafazalı olmasına rağmen Ghesney Wold’a sızmış, Sir Leicester’m kemiklerine de. Geniş şöminelerde yalazlanan ve ağaçların nasıl kurban edildiğini görüp kaşlarını çatan koruluğa alacakaranlıkta göz kırpan çırpı ve […]

Charles Dickens – Kasvetli Ev 1

Kasvetli Ev’in yazarı Charles Dickens (1812-1870), İngiliz edebiyatının en büyük yazarlarından biridir. Pek çok kez Shakespeare ile karşılaştırmıştır; ona “romanın Shakespeare’i” diyenler de vardır. Ancak, bu görüş, son elli altmış yıldır yapılan araştırma ve incelemelerin ürünüdür. Dickens’ın kendi zamanında insanlar, onun romanlarını genellikle eleştirel olmayan bir yaklaşımla okurlardı. Bu romanlar XIX. yüzyılın ikinci yansında İngiliz […]

Val McDermid – Tony Hill & Carol Jordan #2 – Kandaki Tel

Cinayet sihir gibiydi, diye düşündü. Elinin çabukluğu gözü her zaman aldatırdı ve böyle de kalacaktı. Daha sonra kimsenin gelmediğine yemin ettikleri bir eve gelen postacı gibiydi. Bu bilgi benliğine bir kalp hastasına cihaz yerleştirilmesi gibi yerleşmişti. Sihrinin gücü olmadan ölü olurdu. Ya da ölü gibi. Ona baktığı anda bir sonrakinin o olacağını anladı. Gözleri birleşmeden […]

Val McDermid – Deniz Kızları Şarkı söylüyor

İlk seferi her zaman hatırlar insan. Seks hakkında, böyle demezler mi? Aynı şey cinayet için de geçerlidir. O tuhaf ve egzotik dramanın tek bir zevkli anını bile unutamam hiçbir zaman. Bu kadar deneyimden ve bilgiden sonra şimdi amatörce bir iş olduğunu görüyor olsam da, hâlâ aynı heyecanı duyuyorum. Harekete geçme kararını iradem dışında vermeden önce […]