Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları

”Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları” adını verdiğim bu kitaptaki belgeler, hiçbir yerde yayımlanmamıştır. Yalnız Türk Tarih Kurumu Konferans serisinde bir tanıtma makalesi olarak çıkarmıştım (1979)(*). 1918 yılının temmuz ayını kapsayan günlük hatıra defterleri, Mustafa Kemal’in Karlsbad’da ”Geçen Günlerim” başlığı altında altı deftere yazdığı hatıralarıdır, yalnız 6. defter Karlsbad’dan Viyana’ya geldiği gün bir sayfa olarak yazılmıştır. Diğer sayfalar boş kalmıştır. Eski harflerle yazılmış bu beş defterde has isimler ve bazı deyimler Fransızca olarak kaydedilmiştir. İki günlük yazılar da tamamen Fransızcadır. Mustafa Kemal Atatürk, askeri, siyasi ve sosyal meseleler üzerinde fikirlerini açmakta ve özellikle okuduğu kitaplardan aktarmalar yapmaktadır. Ancak bunlarda kendi fikirlerini çoğunlukla belirtmemektedir. Aynı usulü bu tarihten önceki hatıra defterlerinde de takip etmiştir. Zaten kendisinin her zaman her yerde kitap okuduğu bilinmektedir. Tarihi olayları, geleceğe ışık tutacak nitelikte bulduğu için yalnız ezberlemekle değil, fakat tahliller yaparak değerlendirmektedir. Bu bir aylık hatıra yazılarında Atatürk, milli benliğine bağlı Türkiye’nin geleceğine yön verecek bir hazırlık içindedir. Ben bu kitabı hazırlarken baş tarafına iki konuyu da yazmayı gerekli buldum. 1881’den 1918’e kadar Mustafa Kemal Atatürk’ün meslek ve fikir hayatı ve diğer hatıra defterlerinden kısa bilgiler, asıl el yazısı ile defterden ise bir derleme yaptım.


Çünkü Atatürk bu defterleri bana verirken öyle bir telkinde bulunmuştu. Yani daha çok kamuoyunu ilgilendiren ve faydalı olacak konular üzerinde durmamı istemiştir. Atatürk dış ülkelerde hangi vesile ile bulunursa bulunsun, kendi milleti için faydalı bilgiler edinmiştir. Türk milletini çağdaş medeniyet içinde görmeyi istemiştir. Bu vesileyle şu sözlerini tekrarlamak isterim. ”Türk milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvâzî ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber Türk içtimai heyetinin hususi seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır.” İşte bu prensibe uyan Atatürk 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi ve 1923’te yeni kurulan bağımsız Türk devletine ”Türkiye Cumhuriyeti” adını vermiştir. Yani tarihte ilk defa Türkiye deyimi kullanılmıştır. Ondan önce kurulan pek çok Türk devleti başka başka adlarla tarihe geçmiştir. Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türk milliyetçiliği prensibine bağlı olmak mecburiyetindedir. Yine Atatürk’ün deyişi ile: ”Devlet muayyen mınkıkada yerleşmiş ve kendine has bir kuvvete sahip olan fertlerin mecmu heyetinden ibaret bir mevcudiyettir.”



Osmanlı İmparatorluğu’nda Makedonya bölgesi. 1881 yılının bahar ayında Selanik’te Ahmet Subaşı mahallesindeki pembe evde bir Türk ailesinin Mustafa adını koydukları bir oğulları dünyaya gelmiştir (1). Annesinin adı Zübeyde Hanım’dır. Babası Ali Rıza Efendi, Selanik Evkaf kâtipliğinde, 1876 yılında Selanik Asakir-i Milliye taburunda birinci mülazım (üsteğmen) olarak bulunmuş, oğlunun doğduğu tarihte ise rüsumat memurudur.


Daha sonra memurluktan ayrılarak kereste ticareti ile meşgul olmuştur. Mustafa Kemal’in doğduğu tarihte yurtiçi ve dışında önemli olaylar şunlardır: Meşrutiyet idaresi İkinci Abdülhamid devrinde uygulanmamaktadır. 1876 Kanun-i Esasisi’nin hazırlayıcısı Mithat Paşa İzmir Valisi iken tutuklanmış ve mahkemeye verilerek Hicaz’dan Taif Kalesi’ne sürgüne gönderilmiştir. Osmanlı devleti mali meselelerde en güç durumda olduğu bu dönemde, yeni borçlanmalara girişmektedir. Ancak bu aldığı paraları hükümet bütçe açığını kapamak ve dağınık iş borçlarını ödemek için harcamaktadır. Herhangi bir üretici veya sanayi kuruluşlarında yararlı bir hale getirilmemekte idi. İşte bu durumda dış memleketler alacaklarının temsilcileri ile ”Muharrem Kararnamesi” adı verilen bir anlaşma yapılmıştır. Buna göre kurulan ”Düyun-ı Umumiye” idare meclisi, Osmanlı borçlarının ödenmesi için devlet gelirlerinden bir kısmını doğrudan doğruya toplama yetkisini elde etmekte ve böylece mali idareye dış ülkeler el koymakta idiler. Dış olaylarda ise Fransızlar Tunus’u işgal etmişlerdir. Almanya, Avusturya, Rus Çarlığı üç yıl için gizli bir anlaşma yaparken, Boğazlar meselesi üzerinde de görüş birliğine varmışlardır. İşte devletin bu ortamı içinde doğmuş olan Mustafa, okul yaşına geldiği vakit, babası Ali Rıza Efendi, oğlunu yeni sistem okulda okutmayı kararlaştırmıştır. Fakat annesi eski geleneklere bağlıdır. Oğlunun mahalle okuluna gitmesini ister. Bu iki fikrin, yeni-eskinin aile içinde tartışılması küçük Mustafa’da ilk derin izini bırakmıştır. Annenin istediği sadece okula başlamada eski usulde bir tören yapmakla yerine getirilir.

Baba ise oğlunu ertesi gün, Şemsi Efendi Okulu’na kaydettirir. Fakat ne yazık ki memuriyetten ayrılarak kereste ticareti yapan genç baba, oğlunun okumasını göremeyecektir. Mustafa daha ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır. Ancak o ailevi geçim güçlüklerine rağmen öğrenimine devam etmiş, Selanik Askeri Rüştiyesi’ne (ortaokul) imtihan vererek girmiştir. Burada matematik öğretmeni Mustafa Efendi, kabiliyet ve kemalini beğendiği için ona Kemal adını vermiştir. Mustafa Kemal 1895’te doğduğu şehirden çıkarak Manastır Askeri İdadisi’ne (lise) yatılı öğrenci olarak girmiştir. Orada şiir ve edebiyata merak sarmıştır ve güzel yazı yazmayı öğrenmek ister. Yabancı dili de öğrenmenin gerekli olduğuna inandığından, tatil zamanlarında Selanik’teki Frerler Okulu’nda Fransızcasını ilerletmek için kurslara devam eder. Mart 1899’da Mustafa Kemal’i İstanbul Harp Okulu’nun piyade sınıfında kayıtlı buluyoruz. O, bir taraftan normal derslerine çalışırken, diğer taraftan hür fikirli şiir ve yazıları okuyor ve sınıf dışında arkadaş 4 gruplarıyla aralarında tartışmalar yapıyorlar. O, aynı zamanda iyi söz söylemeye merak sarmış ve arkadaşlarını etrafına toplayarak bu denemeleri yapmıştır. 1902’de Erkân-ı Harb sınıfına (Harp Akademisi’ne) ayrılan Mustafa Kemal, memleket idaresinin durumu üzerinde düşünmektedir. Fakat o, asıl askerlik derslerine çalışmakta ve onlar üzerinde mesleki bilgilerini geliştirmektedir. Mustafa Kemal İstibdad İdaresi’ni İstanbul’da daha yakından hisseder olmuştur. Harp Akademisi’nin genç öğrencileri yeni hür fikirler etrafında toplanmaktadırlar.

Mustafa Kemal üç yıllık bu yükseköğrenimi esnasında anlayışlı, zeki ve çalışkan olarak hocalarının takdirini ve dikkatlerini çekmiştir. Ancak o, kendi benliğinde manevi huzursuzluk içindeydi. Mana ve mahiyetini bir türlü anlayamadığı duyguların etkisi altında küskün, kederli ve içinden gelen bir isyan duygusu ile dolu halde yaşıyor, ne bulursa okuyor ve yazıyordu. Harp Akademisi’nde ve devlet merkezindeki inceleme ve izlenimleri onda derin izler bırakacak kadar kuvvetli olmuştur. Hocalarının verdiği askeri problemleri halletmeye çalışırken adeta geleceğin meydan savaşlarını idare eden bir duygu içindedir. Bir gün tabiye (strateji) hocası Trabzonlu Nuri Bey sınıfta diyor ki: ”Efendiler, harp, muharebe artık bunlar sizce bilinen şeylerdir. Fakat gerilla nedir biliyor musunuz? İşte en müşkülü budur. Gerilla kolay bir askeri hareket değildir. Gerillayı bastırmak da onu yapmak kadar güç bir harekettir.” Bunun üzerine Mustafa Kemal hocasından şu ricada bulunuyor: ”Bu verdiğiniz dersi, Türkiye’nin belirli bir bölgesinde olmuş gibi ve dediğiniz tedbirlerin orada nasıl uygulanacağını lütfen anlatır mısınız?” Bunun üzerine hoca dersi daha etraflı anlattıktan sonra şu ödevi veriyor: ”Efendiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet merkezi İstanbul’dur. Hükümet İstanbul’dadır. Bilinmeyen sebeplerden dolayı Boğaziçi’nin doğu kıyılarından İzmit ve onun kuzeyinde Karadeniz’e çekilen bir hat içinde bulunan bölgedeki Türkler, payitahta karşı isyan etmişler ve gerillaya başlamışlardır: 1- Bu küçük bölge halkı bu isyanı niçin, nasıl yapabilir ve yürütebilir?” 2- Osmanlı İmparatorluğu, devleti, bütün hükümeti ve ordusu ile bu isyanı nasıl bastırabilir?” İşte bu ders uygulamasını Mustafa Kemal sonraları Samsun ve çevresinde olduğu gibi, Anadolu’da da yaşayacak ve ona göre tedbirlerini alacaktır. 11 Ocak 1905’te Mustafa Kemal, Harb Akademisi’nden yüzbaşı rütbesi ile mezun olmuştur. Siyasi faaliyetlerine ise, birkaç arkadaşı ile toplantılar yaparak devam etmektedir. Bundan dolayı sarayda sorguya çekiliyorlarsa da, bir müddet sonra Suriye’deki Beşinci Ordu Merkezi olan Şam’a tayin edilerek gönderilir (5 Şubat 1905).

Bu münasebetle Osmanlı idaresinin Suriye’deki durumuna yakından şahit olmuş ve çeşitli fırsatlarla bu bölgenin her tarafını gezmiştir. O, sivil ve askeri idarenin durumunu beğenmemektedir. 1906 yılının Ekim ayında birkaç fikir arkadaşı ile beraber ”Vatan ve Hürriyet” adı altında bir cemiyet kurarlar. Suriye, Lübnan ve Filistin’deki bazı merkezlerde Mustafa Kemal bizzat bu cemiyetin şubelerini yaymaya çalışmış ve bu cemiyeti asıl Makedonya’da faaliyete geçirmek istemiştir. İzinle Selanik’e giden Mustafa Kemal, orada bazı arkadaşlarının yardımıyla bu cemiyetin bir şubesini kurabilmiştir. Ancak, askeri vazifesine dönmek zorunda olduğundan tekrar Suriye’ye gitmiştir. Bu sırada Mısır hududunda Akabe meselesi dolayısıyla o bölgede vazifelendirilen Mustafa Kemal, bir müddet orada kalmıştır. Topçu stajını yaptıktan sonra Şam’a gittiği vakit, ordu Erkân-ı Harbiyesine (genelkurmay) tayin edilmiş ve 20 Haziran 1907’de kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesini almıştır. Bu arada Şam kütüphanelerinde eski Türk eserlerindeki askeri yönetmelikleri incelemiştir. Aynı yılın eylül ayında ise Makedonya’daki Üçüncü Ordu 5 emrine verilmiş oluyordu. Bu ordunun kurmay heyetindeki görevine Selanik-Üsküp demiryolu müfettişliği de eklenmiştir. Bu görev II. Meşrutiyet’ten önce bu bölgedeki hürriyet ilanı için yapılan çalışmalara yakından katılmayı sağlamış ve bu kişilerle tanışma ve görüşmesine vesile olmuştur. 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet olarak hürriyetin Makedonya merkezinde ilanı, Osmanlı devletinde rejim değişikliğine yol açmış ve parlamenter sistemi 30 yıllık aradan sonra geri getirmiştir.

Birinci Meşrutiyeti ve Kanûn-ı Esâsîyi yürürlükten kaldıran II. Abdülhamid’in bunu kabul edişi, milletin bu isteğine karşı gelemediği içindir. Fakat yıllarca istibdâd idaresinin başında bulunmuş olan bu padişahın tahttan indirilmesi gerekli görülmüş ve 7 Nisan 1909’da yine Osmanlı hanedanından V. Mehmet Reşat padişah olmuştur. Mustafa Kemal bu yeni devrede devletin idare sisteminde esaslı değişikliklerin yapılması taraftarıdır. Aynı zamanda ordu mensuplarının, bir siyasi kuruluş haline gelen İttihat ve Terakki içinde görev almamalarını önerir. Bunun için ordunun ıslahında, subayların talim ve eğitiminin esas olduğunu kabul ettirmek için uğraşmış ise de, siyasi bir parti haline gelen ”İttihat ve Terakki”nin üye ve taraftarları bu fikri kabul etmemişlerdir. Mustafa Kemal bu yıllarda askeri meselelere ait telif ve tercümeler yaparak yayınlarda bulunmuştur (2). Bu münasabetle Atatürk’ün 1937’de anlattığı bir olayı, okuyalım: ”Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908 Hürriyet İnkılâbı olmuştur.” Mustafa Kemal Makedonya’dadır. Yıl 1909 yazıdır. O, Selanik’teki büyük kumandanlık Erkân-ı Harbiyesi’nde (kurmayı) kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesinde bir subaydır. Osmanlı ordusu hizmetinde bulunan Almanyalı Mareşal Von der Goltz, Makedonya’daki Türk ordusuna garnizon tatbikatı yaptırmak üzere Selanik’e gelecektir. Büyük kumandanlık Erkân-ı Harbiyesi’nde, talim ve terbiye masası şefi olan Mustafa Kemal, Mareşal Von der Goltz gelmeden evvel, Selanik civarında tatbikatını muvafık gördüğü bu meseleyi hazırlamakla meşguldü. Mustafa Kemal, Kumandan Hâdi ve Erkân-ı Harbiye Reisi Ali Rıza Paşa’ları haberdar etmek istiyor.

Paşalar, Kolağası Mustafa Kemal’in bu cüretini hayretle karşılıyorlar. – Canım diyorlar, buraya gelecek olan Goltz, bizden ders almak için değil, bize ders vermek için geliyor. Mustafa Kemal buna şu cevabı veriyor: – Büyük alim, filozof, Millet-i Müsellâha müellifi olan Goltz’dan istifade etmek, üzerinde durulacak mühim bir noktadır. Ancak Türk Erkân-ı Harbiye ve kumanda heyetinin, kendi vatandaşlarını nasıl müdafaa etmek lazım geleceğini gösterebilmeleri elbette ondan daha çok mühimdir. Bir de, buraya yorgun gelecek olan mareşale fazla külfet yüklememek de münasip olur kanaatindeyim. Mustafa Kemal’in bu hareketini doğru bulmayanlar henüz kanaatlerini değiştirmemişlerdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle