Florence Atwater – Boyacının Penguenleri

Eylül sonlarında bir öğle sonrasıydı. Şirin bir kasaba olan Durgunsu’da boyacılık yapan Bay Popper, işini bitirmiş evine dönüyordu. Kovalarını, merdivenlerini ve kalaslarını da yanında taşıdığından yürürken epeyce güçlük çekiyordu. Orasına burasına boya ve kireç bulaşmıştı, saçlarına ve bıyıklarına da duvar kağıdı parçaları yapışmıştı, pek de düzenli biri olduğu söylenemezdi doğrusu. Oyun oynayan çocuklar o geçerken başlarını kaldırıp gülümsediler, onu gören ev hanımları da, 11Bakın bakın, boyacı Bay Popper geçiyor,” dediler. 11Unutmayayım da John’a hatırlatayım, ilkbahar gelince evi bir güzel boyatsın.11 Ama hiç kimse boyacının kafasından neler geçtiğini bilmiyordu, bilmek bir yana, günün birinde onun Durgunsu’nun en ünlü kişisi olacağını tahmin bile edemiyordu. Bay Popper hep hayal kurardı. Duvar kağıtlarına yapıştırıcı sürerken olsun, insanların evlerinin dış yüzeylerini boyarken olsun, yaptığı işi unutur giderdi. Bir keresinde bir mutfağın üç duvarını yeşile, dördüncüsünü sarıya boyamıştı. Evin hanımı ise, öfkelenecek ve duvarları baştan boyatacak yerde öylesine hoşlanmıştı ki yapılan işten, du7 -� “‘ varlara hiç dokunmamasını istemişti. Bu mutfağı goren öteki ev hanımları da duvarlara bayılmışlardı, çok geçmeden Durgunsu’da oturan herkesin evinin mutfağı böyle iki renkli olmuştu bile. Boyacının bu kadar dalgın olmasının nedeni, hep uzak ülkelerin hayalini kurmasıydı. Durgunsu’dan dışarı adımını atmamıştı. Mutsuz değildi kasabasında. Kendine ait küçük, güzel bi r evi, çok sevdiği bir karısı, Janie ile Bill adında iki de çocuğu vardı. Yine de, eşimle tanışıp evlenmeden önce öteki ülkeleri şöyle bir gezip dolaşmış olsaydım hiç de 8 … fena olmazdı, diye düşünürdü sık sık. Hindistan’da kaplan avına çıkmamış, Himalayalar’ın doruğuna tırmanmamış, Güney’deki denizlerde inci çıkarmak üzere derin sulara dalmamıştı. Daha da önemlisi, kutupları hiç görmemişti. En çok da bunun eksikliğini duyuyordu. Buzlarla ve karlarla kaplı o bembeyaz, pırıl pırıl düzlükleri hiç görmemişti. Durgunsu’ da bir boyacı olmaktansa bir bilgin olabilmeyi ne kadar da isterdi, eğer öyle olsaydı, kutuplara yapılan keşif gezilerine katılabilirdi. Kendisi gidemediği için, tek yapabildiği şey, durmadan oraları düşünmekti. Kasabaya ne zaman kutuplarla ilgili bir film geldiğini duysa, bilet gişesinin önüne ilk koşan bizim boyacı olurdu ve çoğunlukla da filmi üç kez arka arkaya izlerdi. Kasabanın kitaplığına ne zaman Güney ya da Kuzey Kutbu’yla ilgili bir kitap gelse, kitabı okumak için alan ilk kişi de Bay Popper olurdu. Aslında kutup kaşifleri hakkında öyle çok şey okumuştu ki, onların adlarını teker teker sayabilir ve her birinin yaptıklarını sıralayabilirdi. Bu konuda tam bir uzman sayılırdı. Akşamları bu iş için en uygun zamandı. O zaman küçük evinde koltuğuna gömülebilir ve dünyanın kuzeyindeki ve güneyindeki o buz gibi soğuk bölgeler hakkında yazılanları okuyabilirdi. Okurken de Janie ile Bill’in geçen yılbaşında hediye ettikleri küçük küreyi alıp okuduğu bölgenin bulunduğu yeri arayıp bulabilirdi. Şimdi de, sokaklarda yürürken, hem akşam olduğu hem de eylül ayının sonu geldiği için büyük bir mutluluk duyuyordu. Proudfoot Caddesi, 432 numaradaki küçük evine varınca kapıyı açıp içeri girdi. 9 Kovalarını, merdivenlerini ve kalaslarını yere bırakıp Bayan Popper’i öperken, “İşte böyle tatlım,” dedi, “boya mevsimi sona erdi. Durgunsu’da ne kadar mutfak varsa boyadım, Elm Sokağı’ndaki yeni apartmanın bütün dairelerindeki bütün odaların duvarlarını kağıt kapladım. İlkbahara kadar bir işim kalmadı, ilkbahar gelince insanlar evlerini boyatacaklar.” Bayan Poppcr içini çekti. “Bazen ilkbahardan sonbahara kadar süren bir iş yerine, bütün yıl kesintisiz süren bir işte çalışsaydın diye düşünüyorum,” dedi. “Ara sıra tatil yapıp evde kalman hoşuma gidiyor elbette, ama bütün gün oturup kitap okuyan bir adamın yanında temizlik yapmak pek kolay olmuyor doğrusu.” “İstersen bütün evi boyayayım canım.” “Aman aman, sakın” dedi Bayan Popper, “geçen yıl yapacak başka bir iş bulamadığından banyoyu tam dört kez boyamıştın, bence bu kadarı yeter. Ama asıl canımı sıkan şey, para konusu. Biraz para biriktirdim, daha önceki kışlarda olduğu gibi yine idare edebiliriz sanıyorum. Ama artık pirzola filan yemek yok, dondurma da, pazar günleri bile.” Oyun oynamaktan dönen Janie ile Bill bunu duyunca, “Yoksa her gün kuru fasulye mi yiyeceğiz?” diye sordular. “Herhalde öyle olacak,” dedi Bayan Popper. “Haydi gidip ellerinizi yıkayın, yemek yiyeceğiz. Sen de babamız, şu pis boyaları kaldır, nasıl olsa daha uzunca bir süre onlara ihtiyacın olmayacak.” 10 BÖLÜM2 Radyodaki Ses O akşam, Popperler’in çocukları yatınca, Bay ve Bayan Popper, uzun ve sakin bir akşam geçirmek üzere koltuklarına yerleştiler. Proudfoot Caddesi’ndeki 432 numaralı evin küçük ve sevimli oturma odası, Durgunsu’daki öteki oturma odalarına pek benziyordu, tek farkı duvarlarında dünyanın dört bir köşesini gösteren dergilerden alınma resimlerin asılı olmasıydı. Bayan Popper onaracağı giysileri eline alırken Bay Popper de piposunu, kitabını ve küresini alıp oturdu. Kendilerini bekleyen upuzun kış aylarını düşünen Bayan Popper ara sıra içini çekiyordu. Onu kaygılandıran, fasulyelerin kış boyunca yetip yetmeyeceğiydi. Oysa Bay Popper hiç mi hiç dert etmiyordu bunu. Gözlüklerini burnunun üzerine yerleştirirken, kış boyunca gezi kitapları okuyabileceğini ve bu okumasını bölecek bir iş çıkmayacağını düşünüp keyifleniyordu. Küçük küresini yanı başına koyup okumaya başladı. “Ne okuyorsun?” diye sordu Bayan Popper. 11 “Güney K11tbıı Scriivcnlcr i adında bir kitap okuyorum. Çok ilginç. Güney Kutbu’na gitmiş olan çeşitli insanları ve orada neler bulduklarını anlatıyor.” “Şu Güney Kutbu hakkında yazılanları okumaktan bıkmaz mısın sen?” “Hayır, bıkmam. Elbette bunları okumak yerine oraya gitmeyi yeğlerim. Gidemediğime göre okumakla yetinmek zorundayım, ne yapayım.” “Bana kalırsa oraları çok sıkıcı olmalı,” dedi Bayan Popper. “O kadar kar ve buz var ki, çok sıkıcı ve çok soğuk olmalı.” “Yo, yanılıyorsun,” dedi 1:3ay Popper. “Geçen yıl Amiral Drake’in Biju’ya yaptığı keşif gezisinin filmini benimle birlikte izlemiş olsaydın oraları can sıkıcı bulmazdın.” “Eh, n’apalım gelmedim ve bana kalırsa artık hiçbirimizin sinemaya harcayacak parası olmayacak” diye yanıt verdi Bayan Popper, sesi biraz sert çıkmıştı. Aksi bir kadın sayılmazdı, ama para konusu kafasına takılınca bazen işte böyle huysuzlaşırdı. “Eğer gelmiş olsaydın canım,” diye devam etti Bay Popper, “Güney Kutbu’nun ne kadar güzel olduğunu görebilirdin. Ama bana kalırsa oradaki en güzel şey penguenler. O keşif gezisine katılanların penguenlerle oynayarak keyifli vakit geçirmelerine şaşmıyorum. Dünyanın en komik kuşları onlar. Ama öteki kuşlar gibi uçamıyorlar. Küçük adamlar gibi dimdik yürüyorlar. Yürümekten yorulunca karınlarının üzerine yatıp kayıyorlar. Evde penguen beslemek ne güzel olurdu.”

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir