Neda Armaner – Nurculuk

Risaleler yüz otuz küsur tutan bir yazı serisidir. Elimizdeki dokümana göre, risalelerin basıldığı yer ve zaman çok kere kayıtlı değildir. Ancak bu risalelerin ticaretini yapanlar çeşitli baskılar çıkarmaktadırlar. Bazı kere mevcut iki üç kitaptan derlenen parçalarla yapılan bir telif yeniden piyasaya sürülmektedir. Bu bakımdan miktar zamanla çoğaltılmaktadır. Risalelerde üslup özelliği şöyle özetlenebilir: Terkipli, daha doğrusu özentili bozuk bir avam Osmanlıcasıdır. Cümleler çok kere gramer hataları ile dolu ve anlaşılmaz haldedir. Bu husus yani anlaşılmaz oluşu bir keramet veya marifetmiş gibi itiraf edilmektedir. Mesela Nu r Meyveleri adlı risalede: “Elcevap: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlıyarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur Şakirtlerinin bir şahsı mânevi si var, şüphesiz o şahs-ı mânevi, bu zamanın bir âlimidir.” (Ankara 1959 , s. 66-67). Risaleler anlaşılsın veya anlaşılmasın sadece onları okumanın ilim yolu olduğu hususundaki iddia ve mübalağa daha da ileri götürülür: 6 “Baskil nur talebeleri adına manevi evlatlarınızdan Mehmet, Lütfü, Hafız Ali ve Hüseyin ” imzalarını taşıyan ve “çok aziz, çok şefkatli üstadımız Efendimiz Hazretleri” başlıklı mektupta “Artık senelerce ilim tahsili için koşup yorulmağa ve vilayet yollarında 40 sene seyahat etmeğe ihtiyaç kalmadı, Aziz arkadaşımız, gözünü aç bu nurlara bak, oku, aradığın ilim zevkini bir sene, belki çok daha yakın zamanda risale-i nurda bulacaksın, evet aziz üstadımız (bir sene bu risaleleri ve bu dersleri kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim hakikatli bir alimi olabilir) müjdesini ve tesellisini beşere vermek ancak size nasip olmuştur…” Diğer bir misal de şöyledir: (Sikke-i Tasdiki Gaybî, Mukaddime, s. 2) “Eski Medreselerde beş on seneye mukabil İnşallah nur medreseleri beş on haftada aynı neticeyi temin edecek” şeklinde sihirbaz ağzına yaraşır ibareler ancak ilmin, bilginin feyzinden nasibi olmayan, hele Müslüman âlimlerin hayatından, ilimler tarihinin önemli yerinden ve ilme hizmetlerinden habersiz olanların yürüttükleri mantıktır denebilir. Bunun içindir ki risaleler Nursi’yi göklere çıkarmakta ve ayarsız ibareleri arka arkaya sıralamaktadır: “Asrı saadettekiler hariç islâm âlemi böyle büyük bir âlim yetiştirmemiştir.” (Risale-i Nur hakkında Ankara Üniversitesi ‘nde verilen konferans, s. 9). 7 Eflâtun ve Ibni Sina’nın kültür tarihindeki önemli yerinden haberleri olmadığı için, Sait Nursi’nin ilimde Eflâtun ile Sina’yı geçtiği iddia ediliyor. Diğer taraftan da risalelerin ilhamla yazıldığı yolundaki ifadelerine halel gelmesin diye olacak, yarı ümmî olduğu hemen ileri sürülüyor (Barla hayatı, s. 3 5). Bu kabil tezatlara pek çok rastlanacaktır. ilim konularında da risaleler alabildiğine ilimden uzaklaşır ve zihinleri şaşırtır şekilde temsiller uydurur. Yirminci yüzyılın en uygun öğretileri olarak ilan edilen bu risalelerdeki bilgileri, kısaca bir fikir edinmek için görelim: Nurculara göre elektrik kontağı, meteor hadiselerinin fenni ve fizik ilmine uygun açıklaması, dine aykırıdır; dinsizliğin ifadesidir: “Bu ve buna benzer olaylar tamamiyle ilâhi kudretin varlığının delilidir ve onun nişanesidir. Bunların hepsinin izahı Kuran da mevcuttur ve fizik kanunlarına göre açıklama yapmak, Kuran ‘ın kudretine, hikmetine aykırı düşmektedir ” (Ramazaniye risalesi s. 15). Bir başka misal ise: “Din kitapları asırlardır haber verdiği halde ilim adamlarının çözemedikleri bir gerçekvardır ki, oda, “7 kat arşdır”. 7 kat arşdan maksat, “Dünya, Merih, Erendiz, Sekendiz, Uranüs, Nebtün, Piliton “gezegenleridir.. 8 Erendiz, “Arşı Azanıdır”, Dördüncü kat sema olan Sekendiz, Cennettir, Pilitonun uyduları olan, süreyi münteha, güneşin kürsi, arzı tilek ve çulpan ise cehennemdir.” Bu açıklamalar sonunda, yazar, bazı sonuçlara varmaktadır. Mesela, “3000 sene sonra, Türkiye de yazlar soğuk kışlar ise sıcak olacaktır” (Ahmet Yücenur, Muciznur, Kayseri I960 s. 220). Kuranıkerim’in insanlar için bir mev’ize olduğundan habersiz olan risaleler onu bir fizik ve mekanik icatlar kitabı gibi gösterir ve ilan eder. (Ayet-ül Kübra s. 39-40). “Şimendifer ve Tayyare gibi medeniyetin harikalarından çok şeyleri Kurandan istihraç eden 20. sözün 2. makamı ve Risale-i Nur ‘a ve elektirige işaret eden âyetlerin işarâtını bildiren (İşarât-ı Kur ‘aniye) namındaki ( 1. Şua) ve hurufu Kur ‘aniye ne kadar muntazam, esrarlı ve manalı olduğunu gösteren (Rumuzat-ı Semaniye) namındaki ayeti beş veçhle ihbar-ı gaybi cihetinde mucizeliğini ispat eden küçük bir risale gibi Risale-i Nur ‘un bir cüz ‘ü, Kur ‘an ‘ın bir hakikati bir nuru izhar etmesi, Kur ‘an ‘ın misli olmadığına ve mucize ve harika olduğuna…” Radyo için de bir ayrı tefsir vardır: (Nur aleminin bir anahtarı, ş. 35), 9 Şöyle ki: “Bir melâike var, kırkbir başı var, her başında kırkbin dil var, her bir dilde kırkbin tesbihatyapıyor. Altmış dört triliyon tesbihatı aynı anda söylüyor, Demek Kürre-i hava bu melâike gibidir. Yani, bu melâikenin tesbihatı adedince her kelime-i tayyibe hava sahifesinde yazıyor. Kürre-i hava diyor ki, bu hadis benden veya bana nezarete memur melekten haber veriyor, külli bir şuurla yapılan bu iş yalnız tek bir zerrenin vazifesi ne bana yani kürre-i havaya ve ne de bütün esbaba vermesi hiçbir cihet imkânı yok. Demek her yerde hazır, nazır, ahadiyet cilvesiyle ve içinde ihatalı bir irade, muhit bir ilim bulunan kudreti eze/iyenin cilvesidir. Buna milyonlar şahitlerinden birisi radyodur”.. Bu ifadeler bir başka yerde de yayımlanmıştır. (Said-i Nursi, Risale-i Nur Gözü ile Radyo, Ihlâs Dergisi, 10 Ocak 1964, No: 9, s. 3) Aksettirdiğimiz kısa parça, Risale-i Nur’un berbat Türkçesine ve konuları nasıl dar ve ilkel bir düşünce ile açıkladığına örnek teşkil etmektedir. Bu kırıntı bilgiler dine hizmet şöyle dursun, birçok masum kimseyi din ve ilmin yüce ve doğru yolundan ayırmış olur. ••* 10 Nur risaleleri, yegâne ilim kaynağı olduğu iddiasından başka, dindar olmayı da ancak Nurculukta görüp İslam dininin geniş ve müsamahakâr mahiyetini kendi kısır görüşüyle inhisarında tutmak ister. Mesela Fihrist risalesi’nde Nurcu olmayanları Müslüman saymadığını dolambaçlı ifadelerle anlatıyor: “Mühim bir Mecliste Ankara ‘da oluz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhit şakk-ı şefe ilzam oldu ” (s. 2). Asayı Musa risalesinde, kendisini dua ve zikirlere verip de risale-i Nur’u yazıp dağıtmayı ihmal edenlere sitem vardır: “Bir kısım kardeşlerime hususi bir mektuptur ” başlığını taşıyan parçada, “bir kısım nurcular üç aylarda bazı zikirleri, risale-i nurları okumaya ve yazıp dağıtmağa tercih etmişler. Yani zikir ve dua etmek risale-i nurları okumaktan daha sevaptır demek istemişler.” Onlara risale-i Nurları okumanın sevabı şöyle anlatılıyor. “Bilginlerin kalemi şehitlerin kanıyla muvazene edilir. Ümmetin fesadı yanında sünnete uymak (Temessük etmek) yüz şehit sevabını kazanır… Bu iki hadisin mecmuu gösterir ki böyle zamanda hakâiki imaniyeye ve esrarı şeriat ve sünneti seniyyeye hizmet eden mübarek halis kalemlerden akan siyah nur veya âbı hayat hükmünde olan mürekkeplerin bir dirhemi şühedanın yüz dirhem kanı hükmünde yevmi mahşerde size faide verebelir.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir