“Gurdjieff ancak sonradan anlayabildiğim bazı şeyler anlattı: ‘Hindistan’da sadece “Felsefi”, Mısır’da sadece “Teorik” ve İran, Mezopotamya ve Türkistan’da sadece “Pratik” okullar vardır. Çok eski bir zamanda bunlar bu şekilde bölündü… Ancak “felsefe”, “teori” ve “pratik” ile ne kastettiğimi bilmiyorsun. Bu kelimeler genel bilinen anlamlardan farklı bir şekilde algılanmalıdır’.” P.D. Ouspensky (1) Gurdjieff’in yukarıdaki sözlerini okuduğumda aklımda bazı şeyler geçmişti. Modern okkültizm, on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başlarında bazı iddialı ve kapsamlı akımların sonucunda ortaya çıkmıştı. Bir yandan H.P. Blavatsky önderliğinde Teosofi taraftarları Hint ve Tibet ezoterizmi öneriyordu, diğer taraftan bazı okkültistler bu görüşe tepki olarak Batı Ezoterik Tradisyonundan söz ediyorlardı ve alternatif sistemlere gerek olmadığını iddia ediyorlardı. Bu mücadele devam ederken, inisiyasyonunu Bektaşi, Nakşibendi gibi Sufi tekkelerinde, şaman çadırlarında alan G.I. Gurdjieff sessizce kendi sistemini ortaya koyuyordu ve tamamen farklı bir akımdan söz ediyordu. “Farkındalık”, “kendini bilme”, “kendin üzerinde çalışma”, “enneagram” gibi birçok kavramlar bu yine sistem çerçevesinde alışagelmemiş görüşleri ön plana çıkarıyordu. Gurdjieff’in yukarıdaki bu sözleri ise Mısır kökenli Majiyi, Hermetizmi ve simya üzerinde kurulu Batı Ezoterizmini ve Hint kökenli Yoga, Vedanta vs. üzerine kurulu Doğu Ezoterizmini karşı karşıya koyuyordu ve bunların dışında farklı bir Tradisyonun da bulunduğunu iddia ediyordu. Aslında modern okkültizm çelişkili ve yetersiz bir ifadedir. Okkültizm kadim ve gizli bir konu değil mı? O halde nasıl modern olabilir? Gerçekten okkült gizli anlamına gelir. Ayrıca şık bir sözcük değildir ve gün geçtikçe demode olmaktadır. Yurt dışında gittikçe yerine başka kelimeler almaya başladı. Ama ne yazık ki bazen yerine koyacak daha uygun bir kelime bulamıyoruz. Yine de konu itibarıyla özelliği gizlidir. Bu kendilerini imtiyazlı kişiler sanan belirli kimseler kıskançlıkla bilgiyi sadece kendilerine saklamalarından kaynaklanan bir gizlilik olarak algılanmamalı. Tabii ki bu da hiç de olmuyor değil, ama aslında gizlilik bizden kaynaklanır. Bir şeyi, hatta çok basit bir şeyi bile anlamadığımızda o bizim için örtülüdür, okkülttür. Sezgi ve idraklerimiz berraklaştıkça okkült bilgilere, okkült şeylere ulaşırız, o kadar basit. Yine de bazı bilgi ve uygulamalara hazır olmadığımız için, onlara hazır olacağımız zamana dek elimizden uzak tutulur. Asırlardır belirli okullarda bazı öğretiler gizli tutulmuştur. Bu okulların bazıları halen mevcuttur. Ancak bunların varlığını bilmek, nerede olduklarını ve ne öğrettiklerini öğrenmek için onlara inisiye olmak gerekir. Zamanımızda asırlardır gizli tutulan bazı öğretileri bir şekilde açığa çıkarmaya yönelik çabalar olmuştur. Aşağıda belirli ezoterik tradisyonların bünyesinde ortaya çıkan üç modern akımı anlatmaya çalıştık. Blavatsky ve Teosofi “Yolun kendisi olmadan yolu takip edemezsin” H.P. Blavatsky, Sessizliğin Sesi 32, (2 Helena Petrovna Blavatksy, 31 Temmuz 1831’de Ekaterinoslav, Ukranya’da doğdu. Bebekken onu vaftiz eden rahibin kıyafeti mumlara değerek tutuşmuştu ve kendisi kötü bir şekilde yanmıştı. Bu sanki ileriki yıllarda onun Hıristiyanlığa karşı tepkisinin bir ön göstergesiydi. Ne de olsa ileride İtalya’da Garibaldi saflarında erkek gibi dövüşüp, kendi deyimi ile “Papa taraftarlarını devirmeye” çalışacaktı. Aristokrat Alman asıllı bir aileden Albay Peter Hahn’ın kızıydı. Öte âlemlere temas göstergeleri daha çocuk yaşında başlamıştı. O zamanlar bile arkadaşlarına fantastik öyküler anlatırmış ve bunlar bir şekilde çocukların hayallerinde berrak bir şekilde canlanıverirmiş. 18 yaşında kendisinden çok daha yaşlı Erivan Vali yardımcısı Nicephore Blavatsky ile evlendirildi. Bu vesile ile Blavatsky soyadını aldı. Ancak evliliği üç ay sürmüştü ve Blavatsky kocasını terk ederek İstanbul’a kaçmıştı. Burada bir süre bir sirkte at üzerinde akrobasi yapmıştı, ancak atın düşerek üzerine çökmesiyle ağır bir şekilde yaralanmıştı. Mısıra giderken bulunduğu gemi infilak ederek batı, dört yüz yolcudan Blavatsky’de dâhil olmak üzere, sadece on yedi kişi kıyıya yüzerek canlarını kurtarabilmişti. Blavatsky (veya müritlerince kısaca “HPB”) bundan sonra genelde akrabaları eşliğinde yıllar süren bir dünya turuna çıktı, Teksas, Avrupa, Güney Amerika, Afrika ve Hindistan’a gitti. Yasak ülke Tibet’te girmek için bir kaç teşebbüs olmuşsa da yetkililer tarafından geri çevrildi. O zamanki meşhur medyumlardan D.D. Home yanında asistanlık hatta medyumluk yapmıştı. Ancak daha ilerde ruhçu seanslara genelde aldatıcı elemental ve elementari varlıkların geldiğini, bu tür çalışmaların bilinçsiz yapıldığında bir tür nekromansi (cesetlerle yapılan fal ve kara büyü) olduğunu iddia etmişti. 1848 ve 1858 arasındaki sürede neler geçtiği konusunda fazla bilgi vermemiştir. Tibet’e girerek bazı Mahatmalar tarafından ders aldığını ima eder. Mahatmalar Sanskritçe’de “yüce varlık” anlamına gelir. Bu Mahatmaların reenkarnasyon zincirinin son halkasına varmış, çok uzun ömürlü, beden olarak kusursuz, kâmil ve bilge kişiler olduğunu anlatmıştır. Daha sonra Amerika’ya giderek vatandaş olur. Bu sıralarda Madame Blavatsky (başka bir lakabı) 110 kilo ağrılında, günde 200 el sarmış sigara içen, erkek gibi açık sözlü ve dinamik bir kişiydi. Gençliğindeki güzelliğini yitirmişti ama çekik mavi gözleri hala çok etkili ve manyetik olduğu söylenirdi ve bir şekilde istediğini yaptırırdı. 13 Eylül 1875 tarihinde New York’ta Albay Henry Steel Olcott ve William Quan Judge ile birlikte Teosofik Cemiyeti kurdu. Teosofi (Teos-Tanrı, Sofi=Bilgelik) Grekçe Tanrı Bilgeliği ve İlahi Hikmet anlamına gelir. Cemiyetin üç amacı vardır: 1) Evrensel insan kardeşliğini kurmak, 2) Kadim din, felsefe ve bilimleri araştırmak ve açıklamak, 3) Doğa kanunları araştırmak ve insan içinde potansiyel olarak yatan ilahi güçlerini geliştirmek. 1877 yılında “Isis Unveiled” (3) (Aşikar edilmiş İsis) kitabını yayınlar. Bu kitap Viktorya çağı batıda adeta bir bomba etkisi yapmıştı ve çok sattı. İki cilt şeklinde 1500 sayfalık bu kitap, ruh ve evren sırlarını açıklamaya yönelik etkileyici ve yarı akademik bir stilde yazılmış bir eserdir. İnsan her fikre katılmazsa da, belki de en etkileyici yönü referans ve konuların zenginliğidir. İlk cildinin adı “Bilim” ve o günkü bilimin daha öğrenmesi gereken şeyler olduğu belirtmişti. Eski çağlarda doğa, metafizik ve beşeri sırları açıklayan çok ileri seviyede bir bilgi olduğunu, insan tarihinin sanıldığından çok daha eski olduğunu anlatır ve kanıtlar ortaya koyar. İkinci cildin adı ise “Din”, bu kitapta HPB o günkü din anlayışını eleştirir. Özellikle Hıristiyanlık ve Yahudilik ağır eleştirilere maruz kalır. Bunlara karşın kadim felsefe ve inançların daha ileri olduğunu ortaya koyar. Doğu dinleri özellikleri Hint-Aryan kökenli Sanskritçe eserlerin önemini vurgular ve savunur. Uzak Doğuda bazı ezoterik ve inisiyatik okulların varlığından söz eder. HPB’nin ikinci önemli eseri ve başyapıtı 1888 yayınlanan “The Secret Doctrine” (4) (Gizli Doktrin) idi. Bu kitap da yaklaşık 1800 sayfalıktır. İki cilt olarak yayınlanmıştır. Ancak HPB’nin 1891 yılında ölümünden dolayı tamamlanmıştır. Daha sonra HPB’nin yazılarından yeni ciltler basıldıysa da, özellikle yeni başkan Annie Besant’a karşı olan William Q. Judge fraksiyonu tarafından fazla itibar görmemiştir. Gizli Doktrin’in ilk cildi “Cosmogenesis”, evrenin yaratılışı, yapısı ve arkasındaki kozmik yasaları anlatmakta, ikinci cildi “Anthropogenesis” insan ırkının devinimleri, yedi kök ırk ve yedi alt kök ırklar, Lemuria (Mu) ve Atlantis gibi kayıp uygarlıklar, reenkarnasyon ile insanların ruhsal ve psişik tekamülü vs. anlatmakta. Kitabın tamamı Dyzan Stanzaları diye adı geçen kısa ve kadim bir kutsal metnin satır satır açıklanmasıdır. Bu kitap, Gizli Doktrin’in birçok kaynak eserleri gibi dünya literatüründe bilinmeyen kitaplar arasında. Üstelik Senzar diye kayıp bir dilde yazıldığı iddia edilmekte. Son zamanlarda HPB’nin bazı esrarengiz kaynak eserleri bulunmuştur. Bunların haricinde Gizli Doktrini 50 bin kitabı kaynak olarak göstermekte ve oldukça karmaşık ve zor anlaşılan bir eserdir. Anlayabilmek için birçok Sanskritçe kelimeyi öğrenmek ve klasik eserler ile felsefe konusunda biraz eğitimli olmakta yarar vardır. HPB’nin yakınları, örneğin Albay Olcott, eserlerini yazarken boşluğa baktığını ve sanki bir televizyon ekranına bakarak yanında olmayan kitapların sayfalarına girip alıntı alabildiğini, Mahatmalardan telepatik bilgi ve destek aldığını aktarmışlardır. Bazı ender kitaplar, örneğin sadece Vatikan’da bulunan el yazmaları dahi bu yolla aktardığı söylenir.
Kemal Menemencioğlu – Okült Diriliş ve Altın Şafak Hermetik Cemiyeti
PDF Kitap İndir |