Nelly Arcan – Fahişe

Konuştuğum zaman başkalarına hitap etmeye alışık değilimdir, işte bu yüzden hiçbir şey engel olamaz bana, üstelik sizi şaşkına çevirmeden ne söyleyebilirim ki? Maine sınırında bir köyde doğduğumu mu, dini bir eğitim aldığımı mı, öğretmenlerimin hepsinin dindar olduğunu, hayatlarını feda ettikleri şey karşısında kendilerinden geçmiş ve katı kadınlar olduklarını, anne diye hitap etmek zorunda olduğum, öncelikle kendilerine sahte birer ad seçmek zorunda olan -Julie için rahibe Jeanne ve Andree için rahibe Anne-, ana babaların çocuklarına isim koymadaki, Tanrının nezdinde onları uygun bir biçimde tanımlamadaki yetersizliklerini bana öğreten rahibe-anneler olduklarını mı? Ve daha başka ne öğrenmek isterdiniz, derslere yeteneği olan tamamen normal bir çocuk olduğumu mu, yetişip büyüdüğüm bu ateşli Katoliklerin köyünde şizofrenlerin şeytan çıkarma yöntemiyle tedavi edilmek üzere papazlara gönderildiğini mi, azla yetinildi-ğinde, iman sahibi olunduğunda hayatın bu köyde çok güzel olduğunu mu? Ve daha başka ne, on iki yıl boyunca piyano çaldığımı ve herkes gibi şehirde yaşamak için köyü terk etmek istediğimi mi, o gün bu gündür tek bir nota bile çalmadığımı ve kendimi barda garson olarak buluverdiğimi mi, o zamana kadar beni şekillendiren her şeyi inkar etmek, bir insanın aynı anda hem eğitimini sürdürebileceğini, yazar olmak isteyebileceğini, hem de kendini orda burda harcayıp, ilkokulumdaki rahibelerin tarikatlarına hizmet etmek için yaptıkları gibi kendini feda edebileceğini kanıtlamak için fahişe olduğumu mu? Bazı geceler rüyamda ilkokulumu görüyorum, her seferinde piyano sınavlarım için geri dönüyorum oraya ve her seferinde aynı şey oluyor, piyanomu bulamıyorum ve partisyonumda bir sayfa eksik oluyor, oraya yıllardır tek bir nota bile çalmadığımı ve sanki hiçbir şey değişmemiş gibi benim yaşımda orada bulunmanın komik olduğunu bilerek dönüyorum, ve içimden bir ses başrahi-benin karşısında artık çalamamanın yaratacağı aşağılık duygusundan kurtulmak için bu işten vazgeçmenin daha uygun olacağını söylüyor, ki çalmışım ya da çalmamamışım, hiç önemi yok onun için, çünkü uzun zamandır asla piyanist olmayacağımı, ancak piyano çalar gibi yapacağımı biliyor zaten, ve her boğaz temizlemenin kıyı bucak her yerde gök gürültüsü gibi yankılandığı, kırmızı tuğladan bu küçük okulda, bir sınıftan diğerine gitmek için sıraya girmek gerekirdi; en kısalar öne ve en uzunlar arkaya, benim en kısa olmam gerekiyordu, neden bilmiyorum ama parola böyleydi, ön sıraları kapabilmek için, en kısalarla en uzunlar arasında ortada sıkışmamak için en kısa olmak, ve okul açıldığında, rahibe tüm sene boyunca hiç değişmeyecek olan sıralamayı yapacağı zaman kendimi güvenceye almak için elbisemin altında dizlerimi kırardım, çünkü kısa boylu da olsam elbette ki en kısa olan ben değildim, biraz daha uğraşmam, istediğim yeri güvence altına alabilmek için boyumu biraz daha kısaltmam gerekiyordu; hem sonra yetişkinleri sevmiyordum, bunların tek bir sözü bile beni ağlatmaya yetiyordu, işte bu yüzden de sadece karınlarıyla işim olsun istiyordum, çünkü karınlar konuşmaz, hiçbir şey istemez, özellikle de rahibelerin karınları, insanda bir yumrukla zıplatmak isteği uyandıran yusyuvarlak toplar. Bugünse bu kısa olma ihtiyacımdan tamamen sıyrılmış durumdayım, hatta yıllarca boyumu uzatmak için topuklu ayakkabılar giydim, ama çok topuklu değil, müşterilerimin yüzüne karşıdan bakabilecek kadar. İyice düşünülürse. fazla sayıda annem oldu, başka bir isme indirgenmiş fazla sayıda şu sofu modellerinde, ve belki de bunlar isimlere bu kadar susamış Tanrılarına inanmıyorlardı, ya da tam anlamıyla diyelim; belki de aileleriyle bağlarını koparmak için, dünyaya gözlerini açmalarına yol açan eylemi unutturmak için bir bahane arıyorlardı sadece, sanki Tanrı onların nerden geldiklerini, bir anneden ve bir babadan geldiklerini bilmiyormuş gibi, sanki Tanrı Jeanne’ları ve Anne’larının gerisinde neyi saklamaya çalıştıklarını göremezmiş gibi, anne babalar tarafından aksi bir tesadüfle seçilmiş şu adları yani; orada çok fazla böyle annem oldu, ama kendi annem, çoğunlukla uyuduğu için benimle konuşmayan annem, uykusunda benimle ilgilenmeyi babama devreden annem pek yoktu yanımda. Örtülerin altındaki bedeninin biçimini ve yastığa kıvrılmış bir kedi gibi ancak yarısı dışarıda kalan başını hatırlıyorum, yavaşça yok olan bir anne enkazı; varlığının görülmesi için, onu örten örtülerden ayırt edilebilmesi için sadece saçları vardı, ve bu saçlar dönemi yıllarca sürdü, üç dört yıl belki de, sizin anlayacağınız bana öyle geliyor, benim için Uyuyan Güzel dönemi oldu bu, annem karanlık bir yaşlılık sergilerken ben tam anlamıyla ne bir çocuk ne de bir ergendim, saçların renk değiştirmeye başladığı, kasıktaki sapsarı ayva tüylerinin arasında hiç fark ettirmeden iki üç siyah kılın bittiği şu ara dönemdeydim, ve biliyordum ki tam olarak uyumuyordu, yarı uyur bir haldeydi, günlük güneşlik odasında.fazlasıyla mavi.fazlasıyla kare çarşafların altında kazık gibi yattığını görüyorduk, yatağını çevreleyen dört büyük pencereden ışık huzmeleri vuruyordu kafasına; peki söyleyin bana, kafasına güneş ışıkları vururken bir insan nasıl uyur ve uyurken odanın bu kadar aydınlık olması ne işe yarar? İkide bir kımıldamasından, kendisiyle birlikte çarşafların altında gizli, bilinmeyen bir sebeple beklenmedik bir anda inlemesinden uyumadığını anlıyorduk zaten.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir