Trudi Canavan – Büyücüler Loncası 2 – Tanışma

Sabah ilerledikçe, Rothen bitkinlikten gözlerinin kapanmakta olduğunu hissetti. Gözlerini kapadı ve yorgunluğunu gidermek için biraz Şifa büyüsü yaptı, ardından kitabını aldı ve kendini okumaya zorladı. Sayfayı bitirmeden önce, kendini tekrar, uyuyan kıza bakarken buldu. Kız, dairesinin bir parçası olan küçük bir yatak odasında, bir zamanlar oğlunun olan yatakta yatıyordu. Diğerleri, kızı Büyücüler Makamı’nda tutma kararı yerine onunla tartışmıştı. Endişelerini paylaşmamasına rağmen -her ihtimale karşı- gözünü kızın üzerinden ayırmamızı. Gecenin en karanlık saatinde, biraz dinlenebilmek için nöbeti Yaldin’in almasına izin vermişti. Ama uyumak yerine, uyanıp kızı düşünmüştü. Açıklanacak çok fazla şey vardı Kızın yönelteceğinden emin olduğu bütün sorulara ve meraklara hazırlıklı olmak istiyordu. Olası konuşmaları beyninde defalarca tekrar etmiş ve sonunda uyumaya çalışmaktan vazgeçip kızın yanına dönmüştü. Ki neredeyse bir gündür uyuyordu. Büyüyorgunluğu, her seferde sık sık bu şekilde etki ederdi. Arınma’dan beri geçen iki yıl içerisinde siyah saçları biraz uzamıştı, yüzü solgundu ve bir deri bir kemik görünüyordu. Taşımak için kaldırdığı kızın ne kadar haϐif olduğunu hatırlayan Rothen başını iki yana salladı. Kızın Hırsızlar’la geçirdiği zaman, işine pek yaramamıştı, iç geçirerek dikkatini tekrar kitaba çevirdi.


Bir sayfa daha okumayı başardıktan sonra, kafasını kaldırıp kıza baktı. Kara gözler dik dik kendisine bakıyordu. Bakışlar cüppesine kaydı. Birden telaşlanan kız, onu saran yatak çarşaϐlarıyla boğuşmaya başladı. Çarşaϐlardan kurtulduğunda dehşetle üzerindeki ağır pamuklu geceliğe baktı. Kitabı yatağın yanındaki masaya bırakan Rothen, yavaş hareket etmeye özen göstererek ayağa kalktı. Kız gözleri ardına kadar açılmış bir şekilde sırtını duvara dayadı. Kıza yaklaşmadan odanın arkasındaki bir dolabı açıp kalın bir ceket çıkardı. “Al” dedi, ceketi kıza uzatarak “Bu senin.” Kız, adamın elindeki cekete, sanki vahşi bir hayvanmış gibi baktı. “Al,” diye üsteledi Rothen, kıza doğru birkaç adım atarak. “Udžşümüş olmalısın.” Kaşlarını çatan kız yatağın ucuna ilerledi ve ceketi Rothen’in ellerinden kaptı. Kız gözlerini, ondan ayırmaksızın ceketi giyip, ince vücudunun etrafına sararken tekrar duvara doğru geriledi. “Adım Rothen,” dedi adam.

Kız hiçbir şey söylemeden dik dik adama bakmayı sürdürdü. “Sana zarar vermek gibi bir niyetimiz yok, Sonea,” dedi kıza. “Korkman için hiçbir neden yok.” Kızın gözleri kısıldı ve dudaklarını tek bir çizgi haline gelene kadar bastırdı. “Bana inanmıyorsun…” Omuzlarını silkti. “Senin yerinde olsaydım belki ben de inanmazdım. Mektubumuzu aldın mı Sonea?” Kız kaşlarını çattı, ardından yüzünden bir küçümseme ifadesi geçti. Gülme isteğini bastırdı. “Tabii ki, bu söylediklerime de inanmıyorsun, değil mi? Söyle, senin için inanması en zor olan şey nedir?” Kollarını göğsünde kavuşturan kız, pencereden dışarı baktı ve yanıt vermedi. Hissettiği küçük sıkıntıyı görmezden geldi. Böyle komik bir şekilde cevap vermeyi reddederek de olsa kızın direnç göstermesini bekliyordu. “Sonea, birbirimizle konuşmak zorundayız”, dedi adam yumuşak bir biçimde. “Isǚ tesen de, istemesen de, içinde kontrol etmeyi öğrenmek zorunda olduğun bir güç var. Kontrol etmeyi öğrenemezsen, bu güç seni öldürür. Bunu anladığını biliyorum.

” Kızın kaşları çatıldı ama sessizce pencereden dışarı bakmayı sürdürdü. Rothen iç geçirdi. “Bizi sevmeme nedenlerin ne olursa olsun, yardımımızı reddetmenin aptalca olduğunun farkına varmalısın. Dün, içinde birikmiş olan gücü boşaltmak dışında hiçbir şey yapmadık. Güçlerinin büyüyüp tekrar tehlikeli bir hâl alması uzun sürmeyecektir. Bunu bir düşün,” durakladı, “ama çok uzun sürmesin.” Kapıya dönüp elini kapı koluna uzattı. “Ne yapmam gerekiyor?” Kızın sesi tiz ve zayıftı. Küçük bir zafer duygusu hissettiyse de hemen bastırdı. Arkasını dönerken, kızın gözlerinde gördüğü korku sebebiyle kalbinin burkulduğunu hissetti. “Bana güvenmeyi öğrenmen gerekiyor,” dedi adam. BüyücüRothen sandalyesine geri dönmüştü. Sonea’nın kalbi hâlâhızlı atıyordu ama yine de eskisi kadar değildi. Kendini daha az savunmasız hissetmesini sağlamıştı. Büyüye karşı hiçbir işe yaramayacağını bilmesine rağmen üzerine giydirdikleri o komik şeyi saklıyordu.

Içǚ inde bulunduğu oda büyük değildi. Bir köşesinde yüksek bir dolap, diğer köşesinde bir yatak vardı ve ortada ise masa duruyordu. Mobilyalar pahalı cilalanmış ahşaptan yapılmıştı. Masanın üzerinde gümüşten yapılmış küçük vazo ve yazı yazma gereçleri duruyordu. Masanın arkasındaki duvarda bir ayna, büyücünün arkasındaki duvarda ise bir tablo asılıydı. “Kontrol ustalık isteyen bir beceridir,” dedi Rothen. “Sana gösterebilmek için zihnine girmeliyim ama bana direnirsen giremem.” Sonea’nın aklına bir odada duran Lonca çıraklarının görüntüsü geldi, her çiftten biri ellerini diğerinin şakaklarına koymuştu. Onları eğiten öğretmen de aynı şeyleri söylemişti. Büyücünün doğruyu söylediğini anladığında, Sonea tedirgin bir rahatlama hissetti. Hiçbir büyücü, davet edilmeden zihnine giremezdi. Ona büyüsünün kaynağını ve nasıl kullanılacağını gösteren varlığı hatırlayınca kaşlarını çattı. “Dün yaptın.” Adam kafasını iki yana salladı. “Hayır, seni kendi gücüne doğru yönlendirdim, sonra kendi gücümü kullanarak onu nasıl kullanacağını gösterdim.

Kontrol oldukça farklıdır. Sana gücünü nasıl kullanacağını öğretmek için, gücünün bulunduğu yere ulaşmalıyım ve bunun için de zihnine girmeliyim.” Sonea bakışlarını kaçırdı. Bir büyücünün zihnine girmesine izin vermek mi? Orada ne görecekti? Her şeyi mi, yoksa sadece kendisinin izin verdiği kadarını mı? Başka seçeneği var mıydı? “Konuş benimle,” diye üsteledi büyücü. “Isǚ tediğin her şeyi sorabilirsin. Beni tanıdıkça, güvenilir bir insan olduğumu anlayacaksın. Bütün Lonca’yı sevmen gerekmiyor, beni de sevmek zorunda değilsin. Sadece, sana öğretilmesi zorunlu olanları öğreteceğime ve hiçbir zarar vermeyeceğime güvenecek kadar bana inanmalısın.” Sonea adama dikkatle baktı. Adam orta yaşlı, belki biraz daha yaşlıcaydı. Siyah saçlarında gri çizgiler olmasına rağmen, mavi gözleri hayat doluydu. Gözlerinin ve dudaklarının etrafındaki kırışıklıklar, adama güler yüzlü bir ifade veriyordu. Kibar, babacan bir adama benziyordu… ama Sonea aptal değildi. Sahtekârlar her zaman dürüst ve cezbedici görünürdü. Çünkübunu başaramazlarsa hayatlarını sürdüremezlerdi.

Lonca ilk önce en kibar büyücüleri ile tanışmasını ayarlamış olmalıydı. Daha derinlere bakmalıydı. Gözlerine baktıkça adam bakışlarına kararlı bir şekilde karşılık verdi. Adamın kendine olan güveni onu rahatsız ediyordu. Adam, ya onun hakkında itiraz edebilecek hiçbir şey bulamayacağından emindi ya da böyle gözükerek, onu kandırabileceğini sanıyordu. Her iki şekilde de, adamı zor bir görevin beklediğini düşündü. “Söylediğin herhangi bir şeye neden inanayım?” Adam omuzlarını dikleştirdi. “Sana neden yalan söyleyeyim?” “İstediğini elde etmek için… Başka neden olabilir ki?” “Peki, ne istiyorum?” Kız duraksadı.”Henüz bilmiyorum.” “Ben sadece sana yardım etmek istiyorum Sonea.” Gerçekten ilgileniyor gibi görünüyordu. “Sana inanmıyorum,” dedi kız.”Neden?” “Büyücüsün… Inǚ sanları korumaya yeminli olduğunuz söylenir ama ben sizi öldürürken gördüm.” Adamın kaşlarının arasındaki kırışıklıklar derinleşti ve yavaşça başıyla onayladı. “Gerçekten de gördün.

Mektubumuzda da sana bahsettiğimiz gibi, o gün hiç kimseye zarar vermek istemedik. Ne sana, ne de o çocuğa.” Içǚ geçirdi. “O olay korkunç bir hataydı. Eğer olacakları bilseydim, seni asla rahatsız etmezdim.” “Büyüyüyansıtmanın birçok farklı yolu vardır ve en yaygını da büyülübir vuruştur. Bunların en güçsüzü felç etmek için tasarlanmış olan felç vuruşudur. Felç vuruşu insanın kaslarını dondurur ve hareket edemez hale getirir. Çocuğu vuran büyücülerin hepsi felç vuruşu kullandı. Vuruşların rengini hatırlıyor musun?” Sonea kafasını iki yana salladı. “Bakmıyordum.” Kaçmakla çok meşguldüm, diye düşündü ama bunu yüksek sesle söylemedi. Adam kaşlarını çattı. “O halde kırmızı olduklarını söylediğimde bana inanmalısın, felçvuruşları kırmızıdır. Ama bu kadar çok büyücü karşılık verince, vuruşlardan bazıları üst üste binerek, daha güçlübir vuruş olan ateş-vuruşu etkisi oluşturdu.

O büyücüler hiç kimseye zarar vermek niyetinde değildi, sadece çocuğun kaçmasını engellemek istiyorlardı, inan bana, bizim hatamız daha büyük bir öϐkeye, Kral ve Evler’de de hoşnutsuzluğa sebep oldu.” Sonea omuz silkti.”Sanki çok umurlarındaydı.” Adamın kaşları kalktı. “Ah… ama umurlarında. Sebeplerinin ölen çocuk veya ailesi için duydukları sempatiden çok Lonca’yı bir arada tutmak olduğunu kabul etmeliyim. Yine de hatamız için cezalandırıldık.” “Nasıl?” Buruk bir biçimde gülümsedi. “Protesto mektupları… Halka verilen bildiriler… Kral’dan bir uyarı… Odžnemsiz gözüktüğünü biliyorum ama politika dünyasında kelimeler kırbaçlardan, sopalardan hatta büyüden bile daha tehlikelidir.” Sonea kafasını iki yana salladı. “Sizin işiniz büyü yapmak. En iyi yaptığınız şeyin bu olması gerekir. Bir büyücü hata yapabilir ama hepsi birden hata yapamaz.” Adamın omuzları dikleşti. “Günlerimizi, zavallı bir kızın büyüyle yönlendirdiği taşlarla bize saldırması için hazırlanarak geçirdiğimizi mi sanıyorsun? Savaşçılarımız savaşın en zor manevra ve stratejileri konusunda eğitilmişlerdir fakat Arena’daki hiçbir eğitim, onları kendi insanlarından -ki tamamen zararsız olduklarına inanmaktaydılar- gelecek bir saldırıya hazırlayamazdı.

” Sonea gürültülü bir biçimde homurdandı. Zararsız… Rothen’in dudaklarının kasıldığını gördü. Ondan nefret ediyorum, diye geçirdi içinden. Büyücülere göre varoşlular kirli, çirkin ve baş belasıydı. Kaç tane varoşlunun onlardan nefret ettiğine dair herhangi bir ϐikirleri var mıydı acaba? “Ama daha önce de bu kadar kötü şeyler yapmıştınız,” dedi kız. “Büyücüler tarafından yapılmış yanıklar taşıyan insanlar gördüm. Ayrıca sizden kaçarken kalabalıkta ezilenler de var. Ve bir de, siz onları sürdüğünüz için varoşlarda soğuktan donarak ölen insanlar var.” Gözlerini kısarak adama baktı.”Ama bunların hiçbiri Lonca’nın hatası olamaz değil mi?” “Geçmişte kazalar oldu,” diye kabul etti adam. “Büyücüler dikkatsizdi. Mümkün olduğunda yaralananlar iyileştirildi ve yapılanların karşılığı ödendi. Arınma’ya gelince…” Kafasını iki yana salladı. “Içǚ imizden birçoğu bunun artık gerekli olmadığını düşünüyor. Neden başladığını biliyor musun?” Sonea ters bir yanıt vermek için ağzını açtı, sonra duraksadı.

Arınma’nın başlangıcını onun bakış açısıyla dinlemenin bir zararı olmazdı.”Anlat bakalım.” Rothen uzaklara bakmaya başladı. “Otuz yıl önce kuzeyde, buradan uzakta büyük bir dağın tepesi patladı. Gökyüzünü kül ve is doldurdu ve güneşin ısısının bir kısmını kesti. Bu olayı izleyen kış o kadar uzun ve soğuk geçti ki bir sonraki kış başlamadan önce, doğru düzgün bir yaz yaşanmadı diyebiliriz. Kyralia’nın her tarafında ve Elyne’de ürünler mahvoldu ve sonrasında da tüm stoklar tükendi. Yüzlerce, belki de binlerce çiftçi ve ailesi şehre göçtü ama hepsine yetecek kadar ne iş ne de ev vardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir