Claude Lévi-Strauss – Mit ve Anlam

1 934 yılının sonbaharında, bir pazar günü, saat dokuzda telefon sanki her zamankinden farklı çaldı. Arayan, Ecole normale superieure’ün müdürü Celestin Bougle’ydi. Telefondaki telaşsız ses kestirmeden sordu: “Etnografya ile hala ilgileniyor musunuz, sevgili dostum? ” Sorusuna, “Elbette!” diye heyecanlı bir cevap alınca da şöyle devam etti: “lyi, öyleyse Sao Paulo Üniversitesi’nde sosyoloji profesörlüğüne adaylığınızı koyunuz. Kenar mahalleler yerlilerle dolu, hafta sonlarında onlarla bolca ilgilenirsiniz.” lşte her şey bu telefonla başladı. Ne arayan Bougle ne de aranan genç adam, bu kısa telefon görüşmesinde yirminci yüzyılın ikinci yansına damgasını vuran “yapısalcılık çağı”nı başlatacak bir yapı ustasının doğduğunu biliyorlardı. Ama genç adam, efsanevi bir yetmiş yıllık kariyere ilk adımını atmış ve sonunda kendini Academie Française üyesi Claude Levi-Strauss yapacak yola çıkmıştı. il 28 Kasım l 908’de Brüksel’de ressam bir baba ile entelektüel bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Levi-Strauss, küçük yaşta ilginç nesneler toplamaya ve jeolojiyle ilgilenmeye başladı. Paris Üniversitesi’nde 1927-1932 yılları arasında hukuk ve felsefe tahsili gördü. Psikanaliz ve Marxizme ilgi duyduğu üniversite yıllarında Comte, Durkheim ve Mauss gibi büyük Fransız sosyologlannın eserlerini okudu. Hukuku sevemediği için Agregation’u felsefeden vermişti. Fakat bu, çok geçmeden felsefeye de ihanet etmeyeceği anlamına gelmiyordu. Bir süre lise öğretmenliği yaptıktan sonra, 1934- 193 7 arasında Sao Paulo Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olarak görev yapmak üzere Brezilya’ya gitti ve l 939’a dek orada kaldı. Bororo yerlilerinin sosyal örgü denmesini konu alan 1 936 tarihli ilk antropoloji makalesi ve daha sonra da Nambikvara ve Tupi-Kavaip yerlileri üzerine kaleme aldığı yazıları, bu yıllar içinde Brezilya’da yaptığı alan çalışmalarının entelektüel ürünleridir. l 939’da askere çağrıldığı için Fransa’ya dönen LeviStrauss, savaş sırasında ünlü Maginot Hattı’nda irtibat subayı olarak görev yaptı.


Alman işgalinden sonra, kısa 2 bir süreliğine, eski mesleği öğretmenliğe dönen LeviStrauss; Vichy Hükümeti’nin uyguladığı “ırk yasaları” gereğince görevden alınınca çok geçmeden ülkesini terk etmek zorunda kaldı. 1 941-1945 arasında N ew York’taki New School for Social Research’te öğretim elemanıydı. New York’ta göçmen olarak yaşadığı bu yıllarda Boasçı antropolojiden çok etkilendi. Aynı dönemde, daha sonra geliştireceği kendi antropolojik yaklaşımına ilham veren Saussure linguistiğine vakıf olmasını sağlayan Rus asıllı Amerikalı büyük linguist Romanjakobson ile tanıştı; nitekim 1945’te “l’.analyse structurale en linguistique et en anthropologie” (“Linguistik ve Antropolojide Yapı Analizi”) adlı makalesini yayınladı. Ülkesine döndükten sonra, Fransız kültür ataşesi olarak (1946- 1 947) yeniden New York’a gönderilen LeviStrauss, kısa bir süre de alan araştırması için Bangladeş’te bulundu. 1950- 1979 yılları arasında Ecole pratique des hautes etudes’ün sosyal antropoloji çalışmaları yöneticisiydi. l 982’ye değin çalışmayı sürdüreceği College de France’taki sosyal antropoloji kürsüsüne ise l 959’da atandı. Levi-Strauss, 1949’da doktora tezi olarak savunduğu ve aynı sene yayınladığı ilk önemli eseri Les Structures elementaires de la parente’de (Akrabalığın Temel Yapılan) yakın akrabalar arasındaki cinsel ilişki yasağını, yani ensest tabusunu ele aldı. Durkheim’ın klasik eserinin etkisini yansıtmaya kitabın adı kafiyse de bu çalışmada LeviStrauss’un asıl ilham kaynağı Mauss’tur. Mauss’un değerli eşyaların dolaşımına dair yaklaşımını, temel akrabalık ilişkileri ve ensest tabusuna uyarlayan Levi-Strauss’un 3 karşılıklılık teorisine göre; bir erkeğin bir kadına el sürmeyerek onun başka bir erkekle ilişki kurmasına izin vermesi, bu adamın başka bir yerlerde kendine ait bir kadınının olduğunu gösterir. 1 Ayrıca anne, kızkardeş veya kızıyla evlenmeyi yasaklayan kurallar, onları başkasına vermeyi ve dolayısıyla da başkalarının annesi, kızkardeşi veya kızıyla evlenmeyi mecburi kılar; ve kadınla erkek birlikteliğini bir sosyal iletişim haline getirir. Yasaklamanın ve müsaadenin sertlik ve esneklik dereceleri, elbette toplumdan topluma değişir; fakat yine de değişmeyen bir “tutumlar sistemi” vardır.2 1952’deki Race et histoire’ın (Irk ve Tarih) ardından kendisine şöhreti getirecek, dönemin entelektüellerince heyecanla selamlanacak, yüz binlerce satacak ve Georges Bataille’ın ifadesiyle “insani bir kitap, büyük bir kitap” olan Tristes tropiques’i (Hüzünlü Dönenceler) 1955’te yayınlanır. Fransa’nın her yıl verilen en prestijli edebiyat ödülü Gouncourt Akademi Ödülü jürisinden de epeyce oy aldığı halde, bir roman olmadığı gerekçesiyle Hüzünlü Dönenceler birinci olamaz.

Tam anlamıyla ne antropoloji kitabı ne de roman denilebilecek Hüzünlü Dönenceler, bütün çığır açıcı büyük eserler gibi, kolayca tanımlanamayacak türler-üstü bir “düşünce şiiri” veya “modern Odysseia destanı” dır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir