Falih Rifki Atay – Mustafa Kemal’in Mutareke Defteri Ve 19 Mayis

Mütarekename şartlan ve Babıâli ile tartışmalar – Ruh ve zihniyet ayrılığı – Kuvayı Milliye ve hürriyet savaşı ruhunun tebşircisi bu “defter “dir. -I1918 Ekim ayının otuz birinci günü Mondros limanında demirli Agamemnun zırhlısında bu limanın adını taşıyan mütarekename imzalandığı zaman, Yıldırım Orduları Grup Kumandam Mustafa Kemal Paşa, memleketi ve milleti için olduğu gibi, kendisi için de yeni bir devir başladığına mı hükmetmiştir, nedir, mütarekename şartlarını ve bunlar üzerinde Babıâli ile tartışmalarinı bez kaplı bir cep defterine geçirmiştir. Sayfalarda kırmızı mavi kalemle işaretleri ve ara sıra “benim imzam” gibi notlan vardır. Mustafa Kemal, son çağ Türk tarihinde parlayıp sönen birçok şöhret gibi tesadüflerin adamı değildi. Onun askerlik ve ıslahatçılık hayatı, tâ ilk gençliğinden beri ahenkli ve hiçbir zaman tezatlaşmayan bir gelişme gösterir. 1918 ‘de Suriye kuzeyinde Birinci Dünya Harbi’nin son savaşını veren Mustafa Kemal Paşa, henüz genç bir kurmay subayı iken Arnavutluk isyanında, sadece sanat üstünlüğü ile, kendi kendini belir5 ten ve arkadaşları arasında imtiyazlandıran Mustafa Kemal Bey’dir. Çankaya sofrasında konuşan Atatürk de, daha Meşrutiyetken önce Selanik birahanelerinden birindeki masasında konuşan Mustafa Kemal Bey’in tıpkısıdır. Kafası bin bir fikirle, içi bin bir ihtirasla kaynar, fakat hiçbir zaman aklının yolundan şaşmaz. Onda idealist ve realist iç içe girmiştir. Daima ateşli ve o kadar hesaplıdır. Deha uzun bir sabırdır, demişler. Mustafa Kemal hiç acele etmemiş, hiçbir fırsatı da kaçırmamıştır. Sofya ataşemiliteri iken yazmış olduğu mektuptan biliyoruz ki, Mustafa Kemal Bey, Osmanlı devletinin Birinci Dünya Harbi’ne girmesi aleyhinde idi. O bu fikrinde yalmz değildir: Birçok askerler ve siviller de onun gibi düşünmekte idiler. Genelkurmay’da vazife gören îsmet Bey o takımdandır.


Enver yerine Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı olsaydı Birinci Dünya Harbi’ne girmezdik. Batmazdık, bir büyük devlet olarak kalırdık. Talih Türk milletinden bu bahtiyarlığı kıskanmışım Talih, bir yeni dünya harbinde, Türkiye’yi aynı maceraperestlikten sakınmak şerefini, o zamanki Mustafa Kemal Bey öldüğü için, o zamanki İsmet Bey’e nasip etti. İkinci Dünya Harbi’nin türlü cilveleri arasında, düşmanımız Rusya’nın yok olmasına yardım etmek fırsatını kaçırmakta olduğumuzu iddia eden askerlerimiz bir hayli idi. Kumandanlık etmiş olanlardan birinin terletici ısrarlarını bir akşam Cumhurreisi İnönü’nün masasında dinlemiştim. Biz tuhaf insanlarız. Birinci Dünya Harbi’ne girmemiş olsak, ne olurduk, onu muhakeme ediyoruz. Çünkü girdiğimiz için öaümış olduğumuzu biliyoruz. Fakat İkinci Dünya Harbi’ne girmemiş olmanın bahtiyarlığını ölçemiyoruz. Çünkü girip de batmamışız. Asker ve kahraman Mustafa Kemal, asker ve basiretli 6 Sofya ataşemiliterinin devletini ve milletini korumak üzere çnpındığı Birinci Dünya Harbimde bir köşeye çekilip, bir gün kendi gibi düşünmeyenlerin akıbetleri ile alay etmek için ve öğünmek için oturmadı. En çetin cephelerde vazife alarak dövüştü. Suriye kuzeyinde de o harbin son savaşım İngilizlere karşı verdi. Ordusunun başmda kaldı. 31 Ekim 1918’de Türkiye Birinci Dünya Harbi’ni, Almanya ve Avusturya İmparatorluklarını yenerek kazanan büyük devletlere teslim olmuştur.

“Yapacak bir şey kalmamıştı.” Türklüğün kaderi zafer devletlerinin lütuflanna bağlı idi. Geçmiş ve yıkılmış idareyi bütün mesuliyetleri ile harpçi liderlere ve onların partisine mal ederek ve bunda ne kadar samimi olduğumuzu göstermek üzere bilhassa İngilizlere tam bir itaatle bağlanarak, “ne derlerse ana şakir, ne kılsalar ana şâd”, tevekkül kapısından ayrılmamalı idik. O günlerde memleketin hiçbir tarafında hiçbir mukavemet fikri yoktur. Mütareke şartlan, sadrazam ve başkumandanlık erkânıharbiye reisliği tarafından Yıldınm Ordulan Grubu Kumandanlığıma da bildirilmiştir ve bu şartlara göre kendisine düşen vazifelerin yapılması emredilmiştir. -IIMustafa Kemal’e göre, bir iş başında bulunan herkesin daima yapacağı bir vazife vardır. Bir vazife ve mesuliyet adamı, “teslim olmaz’. Nitekim Yıldınm Ordulan Grubu Kumandam mütareke şartlannın bazılarını çok kanşık ve gelecek için tehlikeli görmektedir. Daha 11 Kasım’da İzzet Paşa’ya bir telgraf yollayarak, Toros tünelleri, Suriye sının gibi meselelerde ve mütarekenamenin birtakım şartlannda kanşıklık olduğunu söyler ve açıklama ister. İzzet Paşa hemen cevap ve7 rir: Toros tünelleri İtilaf devletleri kuvvetleri tarafından sadece “muhafaza” için işgal olunacaktır. İşletme ordular grubuna aittir. İtilaf kuvvetlerinin Amanos tünellerini de işgal etmeye hakları yoktur. Suriye’deki garnizonların teslim olması maddesi de “ihtiyat” olarak yazılmıştır. Cephedeki kıtalar bunlar arasında değildir. Yıldırım Orduları Kumandam bu telgraftan rahat etmez.

Bir cevap yazarak, Suriye’deki garnizonların teslimi ihtiyat olarak yazılmış bir maddedir, diyorsunuz, benim anlayışıma göre bu madde İngilizler tarafmdan bizi aldatmak için konmuştur, mütareke şartlarını hükümetin başka türlü, İngilizlerin başka türlü anladıklarına şüphe etmiyorum, nitekim İngilizler bu gece (5/6.11.1334) raporla anlatacağımız üzere Suriye kıtasmdadır diyerek Yedinci Ordunun teslimini istemişlerdi. Kilikya sınırını sormaktan maksadım, bu tarihi ismi kabul eden hükümetin bu bölgeyi gösteren İngilizce atlasa Kilikya sınırının Maraş kuzeyinden.geçtiğini dikkate alıp almadığım anlamaktı, çünkü benim fikrimce Adana ismi yerine tarihi Kilikya ismini koyan İngilizler, Suriye sınırlarım Kilikya kuzey sınırı doğusuna uzanmaktan ibaret kabul etmektedirler, diyor. 5.11.1918 tarihli bu telgrafın sonu şu cümle ile bitmektedir: “Pek ciddi ve samimi olarak arzederim ki mütareke şartlan arasında anlaşmazlıkları giderecek tedbirler alınmadıkça orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak, İngiliz ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır.” Babıâli ruhu ve zihniyetiyle Kuvayı Milliye ruhu ve zihniyeti arasındaki derin aynlığı belirten ilk tarihi vesika budur, sanıyoruz. Mustafa Kemal, sonradan, bu cümlenin yanını pek kaim bir mavi çizgi ile çevinniştir. Sadrazamın konağından Adana’ya 5.11.1918’de şu telg- raf gelir: “Mütarekename şartlarına göre gerçi İngilizlerin iskenderun’u işgal etmeye haklan yoksa da Halep civanndaki ordulanm beslemek için İskenderun’dan istifade etmek istemeleri de haklı bir talep mahiyetindedir, mütarekenamedeki bir hayli maddeleri tadil ederek, vaktin darlığından dolayı, bize yalnız “şifahen izahat ve teminat” veren İngiliz murahhasının bu “centilmenliğine karşı” bir cemile olmak ve ” Yunanistan’ın faaliyet sahasma çıkanlmamasını” temin etmek üzere İskenderun limanından İngilizlerin erzak vesaire taşımak hususunda istifade etmelerine ve İskenderun – Halep yolunu tamir edebilmelerine müsaade etmekte bir mahzur görmüyorum. Bununla İskenderun liman ve şehrini terk etmiş olmuyoruz. Askeri ve mülki hükümetimiz yine yerli yerinde kalacaktır.

Keyfiyeti kendi tarafınızdan İngiliz Suriye ordusu kumandanlığına bildiriniz.” Bu emri Mustafa Kemal’in aklı almaz. Hemen cevap verir: “Halep civanndaki ordulanm beslemek için İngilizlerin İskenderun’dan istifade etmek istemeleri haklı değildir. İngilizlerin eline geçen Halep vilayetinde ve Halep şehrinde milyonlarca erzak olduktan başka, mütarekenin 21’inci maddesine göre Halep’teki İngiliz ordusuna iaşece yardım etmek lazım gelirse” pek çok erzak bulunan Kilis ve Antep taraflarından kendilerine istedikleri satılabilir. Sizi temin ederim ki maksat Halep’teki İngiliz ordusunu beslemek değil. İskenderun’u işgal etmek ve İskenderun – Kınkhan – Katma yolu ile hareket etmek Yedinci Ordunun ricat hattmi kesmek ve bu orduyu Musul ‘da Altıncı Orduya yaptıkları gibi, teslim olmaktan çekinemez bir vaziyete sokmaktır. İngilizlerin Ermeni çetelerini bugün İslahiye’de harekete geçirmiş olmalan da bu zanmn yanlış olmadığını gösterir. İngiliz murahhasının centilmenliğini ve buna karşı cemile göstermeyi “idrak ve takdir 9 nezaketinden muarra” bulunduğumu arzederim. Yunanistan’m faaliyet sahasına çıkarılmaması ile İngilizlerin İskenderun – Halep yolunda yerleşmelerindeki mantıki münasebeti anlayamadığım gibi bu hususta müsamahayı da pek mahzurlu görüyorum. Onun için meseleyi sizin tarafmızdan İngiliz Suriye Ordusu kumandanına bildirmekte mazurum. İskenderun’a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmaya teşebbüs edecek İngilizlere ateşle karşı konulmasım ve Yedinci Orduyu da, bugün bulunulan hatta pek zayıf ileri karakol tertibatı bırakarak kuvvetlerini, Katma – İslahiye istikametinde hareket ettirip Kilikya sınırlan içerisine geçirmesini emrettim. İngilizlerin aldatıcı muamele, teklif ve hareketlerini İngilizlerden fazla haklı ve nazik ve buna karşı cemile gösterecek emirleri tatbik etmeye yaradılışım müsait olmadığından, halbuki başkumandanlık erkân-ı harbiyesinin içtihadına uymadığım takdirde birçok ithamlar altmda kalmaklığım tabii bulunduğundan kumandayı hemen teslim etmek üzere yerime tayin buyuracağınız zatın süratle gönderilmesini rica ederim.” Bu telgrafın üstünde “aceledir” ve “tehir eden idam olunur” işaretleri vardır. İngilizlere ateşle karşı koymak? Sadrazam ve Başkumandanlık Erkân-ı Harbiye Reisi’nin ve hükümetinin aklı başından gider. 6.

11.1918’de Grup Kumandanlığına bir telgraf gelir. Bunda silah kullanma emrinin hemen geri alınması, mütarekenamenin tatbikinde zorluklar çıktığı, fakat bu zorluklan kabul ettiren şeyin gaflet değil, “kat’i mağlubiyetimiz” olduğu bildirilmekte ve siyasi teşebbüslerde bulunulduğu da ilave edilmektedir. Telgrafta grubun kaldınlması, karargâha Dördüncü Ordu Karargâhı unvanı verilmesi muvafık görüldüğü, fakat vazife başında bulunanlann bundan kaçınmayacaklarına güvenildiği de bildirilmektedir. 10 Mustafa Kemal’ in 7.11.1918 tarihli cevabında şöyle denilmektedir: “İskenderun’a çıkacaklara ateşle karşı konulması hakkındaki emrimin maddesi şudur: “İngilizlerin muhtelif bahanelerle Yedinci Ordu kıtalarını müşkül vaziyete sokmak istediklerini anlıyorum. Buna meydan vermemek üzere Üçüncü Kolordu iskenderun’a kuvvet çıkarılmasını, Yirminci Kolordu için beşinci maddede zikrolunan harekât nihayet buluncaya kadar, icabederse ateşle menedecektir. “Bu harekât nihayet bulmuş olduğundan silah kullanma hakkındaki emrin de tatbik edilmesine lüzum kalmamıştır.” Telgrafta Mustafa Kemal siyasi teşebbüslerde bulunulduğu fıkrası ile hemen hemen alay eder. “Mazhar’ı eltaf-ı şüphaniyye olmanızı tazarru ederim” der. Karargâhtaki vazifesine devam etmesi fıkrasına da, şu kâhince cevabı verir: “Cephedeki hareketlerin tarafımdan ifasında izhar buyurulan emniyetin samimiyetine şüphe etmem. Bu samimiyet ve teveccühe itimadımın derecesi, memleketin tahsili hususunda uhde-i âcizaneme muhavvel vazifelerin tatbik-i fiiliyatında sübut bulacaktır.” Devletin durumu hakkındaki ihtarları aym telgrafta şöyle karşılamıştır: “Bugünkü vaziyetin nezaketini bütün mahiyeti ile takdir edebileceğimde tereddüt etmeniz kadar beni müteessir edecek bir şey olamaz. Vazife yaparken yalnız memleket selametini hedef edinen icraatımın ve bunun lüzum gösterdiği ricalarımın su-i telakkiye uğramamasını rica ederim.

” Mustafa Kemal’in sezindiği tehlikelerde nasıl doğru gördüğü hemen meydana çıkmıştır. 9.11.1918 tarihli bir telgrafı ile İzzet Paşa şunları bildirmektedir: “Bugün Britanya hükümeti tarafından aldığı emir üzerine Visamiral Galtrop iskenderun şehrinin, General Alenbi tarafından bildirilecek müddet içinde teslimini talep etmiş ve kabul olunmazsa generalin şehri cebren işgal edeceğini bildirmiştir. Bu bapta mütarekename11 nin yedinci, onuncu, on birinci maddelerine göre şehri teslim teklifine hakkı ve selahiyeti olduğu ve harbe devam etmekten mutlak surette aciz bulunduğumuza göre güç hal ile akdettiğimiz mütarekenin İskenderun şehri için feshedilebileceği, onun için teklifin kabul edilmesi zaruri olduğu ilave edilmektedir.” Telgrafta Mustafa Kemal’i sinirlendiren bir fıkra şudur: “İskenderun limamndan ve Halep şosesinden istifade edebilecekleri teklif edilmiş iken böyle “dehşetli” bir cevap karşısında kalmakhğımıza da, İtilaf devletlerinin ilk müracaatlarına tarafımızdan sert ve soğuk cevap almalarının da “dahl-i küllisi” olduğu “kaviyyen melhuz” olduğundan “ibraz-i fütur” etmemek şartı ile bu aczimizin dikkatte bulundurulması lazımdır.” Mustafa Kemal’in sadrazama mütareke defterindeki son şahsi cevabı şu olmuştur: “İskenderun limamndan ve Halep şosesinden istifade etmeleri hakkında itilaf devletlerinin ilk müracaatlarına tarafımızdan sert ve soğuk cevap verilmiş olduğu telakkisinin sebebi anlaşılmamıştır. Bilakis oradaki kumandanımızın İngilizlere cevaplan çok nazikane olmuştur. İngilizlerin “dehşetli” bulduğunuz en son müracaatlarının sebeplerini başka yerde aramak lazımdır ve tedricen bütün memleketimizi istila etmeye kadar varacak olan böyle “dehşetli” müracaatlann tekrarlanacağına şüphe olmadığından, asıl sebeplerin muhakeme edilmesi lüzumunu arzetmeyi vazife eddederim. İngilizlerle akdolunan mütarekenin imza altındaki şekli devletin sıyanet (korunma) ve selametini muhafaza eder mahiyette değildir. Bu mütareke maddelerinin, müphem ve şümullü medlullerini (gösterilmesini) bir an evvel tespit etmek lazımdır. Yoksa İngilizlerin tekliflerine bugüne kadar olduğu gibi mukabele edilmekte devam olunursa, şimdi Kilis – Payas hattına kadar olan araziyi isteyen İngilizlerin yarın Toros’a kadar olan Kilikya mıntıkasını ve daha sonra Konya – izmir hattının işgali gibi tek12 liflerin birbirirıi takip edeceği ve ordumuzun kendileri tarafından sevk ve idare, hattı vükelamızın (bakanlanmızm) Britanya hükümeti tarafından intihap (seçilmesi) edilmesi gibi teklifler karşısmda kalmaklığımız ihtimalden uzak değildir. Aczimiz ve zaafımız derecesini pek iyi büirim. Bununla beraber devletin yapmaya mecbur olduğu fedakârlığın derecesini de tayin ve tahdit etmek lazım geleceği kanaatini muhafaza ederim. Yoksa Almanya ile ittifak halinde sonuna kadar harbe devam edilerek büsbütün bozguna uğradığımıza göre, İngilizlerin elde etmek istediklerini onlara kendi yardrmımızla bahşetmek, tarihte Osmanlılık için, bilhassa bugünkü hükümet için pek kara bir sayfa vücuda getirir.

Vatanın akıbeti ile endişeli olmaktan mütevellit ve samimi olduğuna şüphe edilmemek lazımgelen işbu mütalaalarımın münakaşa mahiyetinde telakki edilmemesini rica ederim. Bilhassa sizce yalandan malumat olmuştur ki, acizleri her ne hal ve her ne vasıfta bulunursam bulunayım, doğru olduğuna kani bulunduğum ve icabedenlere bildirilmesini memleket selameti icabı saydığım içtihatlarıma bağlı kalmaktan nefsimi menetmeye muktedir değilim.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir