DNANIN ON İKİ TABAKASI “Bir sonraki tekâmül aşamasına hazır olanlar için Kryon’un verdiği bilgiler son derece değerlidir. Bunlar hem bize, hem de gezegenimize şifa verecek bilgilerdir. Kryon herşeyin gerçekten yolunda olduğunu ve yapacak işimiz olduğunu bilmemizi sağlıyor.” Louise L. Hay ‘’Kryon’un medyum kanalıyla verdiği mesajlar giderek olağanüstü değerli hale geliyorlar. Yeni Çağ gerçekten üzerimizde.” Metaphysical Reviews “Bu kitaba açık bir zihinle yaklaştım ve onu elimden bırakamadım. Kryon’un sözleri sevgi dolu, huzur verici ve güven tazeleyici. Bir hayli büyük haberle karşı karşıyayız.” The Light Connection “Bilgilerin sunuluşundaki sadelik bu çalışmayı Metafizikle yeni tanışmış kimseler için son derece anlaşılır kılmakta, kıdemli yeniçağcılara da birçok yeni içgörü vermektedir…” The Connecting Link Magazine “Kıyamet kehanetlerinden bıktınız mı? Bu kitap ise şaşırtıcı olumlulukta, berrak ve pratik bir bilgi sunuyor. Yaşamımızı değiştirme potansiyeliyle dolu bu bilgi Ruh’un insanlara olan inanılmaz sevgisini yansıtıyor.” Arizona Networking News “Gerçekten büyük meseleleri direkt ve sevgi dolu bir biçimde ele alan bu kitabın tüm dünyada çok ses getireceğine inanıyoruz.” The New Times Watson ve Crick, DNA’nın çift sarmal yapısını gözler önüne serdiklerinden beri, bu zarif görüntü, kendi yapımıza derinlemesine bakma ve yaşamı üreten işlevlere dönüşen güzelliği ve formu bulma yeteneğimizi yansıtan kültürel bir ikon olagelmiştir. Einstein’ın bir fotoğrafının yirminci yüzyıl dehası fikrini çağrıştırmasına benzer bir biçimde, DNA’nın resmi de hem estetik takdiri, hem de bilinçli varlıklar olarak kendi yapımızla ilgili derin gerçekleri keşfetmiş olmayı çağrıştırır. DNA’nın kimyasal formunun ve yapısının dönüm noktası oluşturan keşfinin ardından, bu çalışma DNA’nın şifresini çözmeye doğru ilerledi. Birkaç on yıl içinde, DNA’nın üçlü şifresi tamamıyla çözüldü ve bu başarı insanın bilimsel dehasının yeni bir kanıtını oluşturdu. Üçlü şifrenin anlamı şudur: DNA’nın her üç bazı, bir protein oluşturmaya başlamak, belli bir amino asit yapı taşını eklemek ya da yeni molekülü oluşturma işlemini durdurmak için belirli bir talimata dönüşür. Keşif düzeyinde, bilimin bu şifreyi neredeyse tamamıyla çözdüğü, böylece sağlık ve biyokimya bilimlerini dönüştürmeye hazır olduğu düşünülmüştü. Temel şifre anlaşılmış olmakla birlikte, küçük bir organizmadaki şifrenin bile uzunluğu, bir sonraki görevi, yani bir insanın tüm şifresinin haritasını çıkarma işini göz korkutucu kılmıştı. Sonra, Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesinden iki bilim adamı bu zor görevi mümkün kılan gereci keşfetti. Dr. Hamilton O. Smith ve Dr. Daniel Nathans, kesme enzimleri denen DNA enzimleri türüyle ilgili olarak dönüm noktası oluşturan bir araştırma yaptılar. Kısaca, bu enzimler, sadece belli bir DNA bazları dizisi mevcutsa DNA’yı kesen çok belirli DNA makasları gibiydiler. DNA’yı belli yerlerde sistematik olarak kesebilerek ve sonra bu daha küçük, daha idare edilebilir dizileri üst üste bindirerek, bir canlı organizmanın bütün DNA dizisi şifresini belirlemek mümkün hale gelmişti. DNA bilimsel keşfinin bu veçhesi benim için özellikle etkileyiciydi, çünkü bu araştırmaya Nobel Ödülü verildiği sırada ben Johns Hopkins Üniversitesinde bir tıp öğrencisiydim. Sadece orada bulunmakla kalmıyordum, o sırada Dr. Nathans’ın ders verdiği mikrobiyoloji laboratuarı bölümündeydim. Dr. Nathans öyle sessiz, yumuşak başlı biri gibi görünüyordu ki, bu mütevazı laboratuar öğretmeninin muazzam bir DNA buluşuyla bir Nobel Ödülü kazandığını öğrendiğimde çok şaşırmış ve sevinmiştim. Sadece bu kadar da değil, o gün öğretmenim ve sınıf arkadaşlarımla birlikte deney kaplarımızla şampanya içerek öğretmenimizi, araştırmayı birlikte yaptığı meslektaşını ve bilimin kaydettiği ilerlemeyi kutlamıştım. Bu keşif, Kerry Mullis adlı San Diegolu bir bilim adamının keşifleriyle birleştiğinde, sahne DNA araştırması tarihindeki en büyük zorluğun, bütün insan DNA’sı şifresinin dizisini belirlemenin peşine düşmeye hazır olmuştu. Kerry Mullis, polimeraz zincirleme reaksiyonu denen bir yöntem tasarlamış ve bu buluşuyla bir Nobel Ödülü kazanmıştı. Bu yöntemin nasıl çalıştığının ayrıntılarına girmeden, bunun belirli DNA dizilerinin milyonlarca kat çoğaltılmasını sağlayan dahice bir yöntem olduğunu söyleyelim. Bunların ve özellikle dizilimin otomasyonundaki daha ileri teknik evrimlerin birleştirilmesiyle, İnsan Genomu Projesi’ne başlandı. Hükümetler, üniversiteler ve özel endüstri tarafından desteklenen bu muazzam görev birkaç yıl önce başarıyla tamamlandı. İnsanlık tarihinde ilk kez, bir insanı üreten DNA bilgisinin tam formülünü öğrenmiştik. Harflere çevrilen üç milyar baz çiftleri, yaklaşık üç yüz bin sayfalık bir ders kitabı oluşturabilirdi! Böylesine inanılmaz bir karmaşıklık ve ayrıntı tamamen çözülmüştü. Bu muazzam başarıdan itibaren, tıp biliminin birçok hastalığı iyileştirecek anahtara sahip olduğu, hatta insan ömrünü daha önce olanaksız görülen ölçüde uzatacak şifreleri öğrenebileceği düşünüldü. Bu araştırma sürecinde, bir insanı oluşturmak için daha önce inanıldığından daha az -genler denen- şifre dizisinin gerektiğini gösteren şaşırtıcı bir keşifte bulunuldu. Daha önce, İnsan Genomu’nun, yani insanın genetik şifresinin yirmi üç kromozom çiftinin toplam DNA şifresinin en az yüz bin geni barındırdığı düşünülüyordu. Bir insanı şifrelemek için sadece otuz bin ila kırk bin genin gerekli olduğunun öğrenilmesi şaşırtıcı olmuştu. Daha da şaşırtıcı olan, İnsan Genomu’nun sadece küçük bir parçasının genlerin şifrelerini oluşturan baz dizilerine sahip olduğunun keşfedilmesiydi. Geriye kalan bölüm, bir ses bandında gerçek şifreleme dizileri arasında bulunan ve hiçbir bilgi içermeyen aralıklar gibi görünüyordu. Şaşırtıcı keşif şuydu ki, ilk başta “çöp DNA” olarak etiketlenen bu şifrelemeyici DNA bütün insan şifresinin % 97’ sini oluşturuyordu!
Lee Carroll – DNA’nın 12 Tabakası
PDF Kitap İndir |