Emrah Akçay – Külahıma Anlat

Şöyle bir sahne gözünüzün önüne getirmenizi istiyorum. İç Anadolu’da bir jandarma karakolu. Köyde ciddi bir hırsızlık olmuş. (Jandarma iseniz her türlü hırsızlık ciddidir!). İlçe jandarma komutanı ve karakol komutanı olayı çözüp failleri yakalamaya çalışıyor. Karakoldaki çalışma odalarından biri. Elde şüpheli bir adam var. Şüpheli 45-50 yaşlarında bir köylü. Elde delil olarak hiçbir şey yok, toplanan üç beş parça delilin analiz sonuçları da Kriminal’den en iyi ihtimalle 15 günden önce gelmeyecek. İlçe jandarma komutanı şüpheliyi bizzat sorguluyor. Olayın başlangıç safhasında, yeterince hazırlanmadan ve ifade alma planı yapılmadan girişilen sorgulama doğal olarak bir felaket şeklinde devam ediyor. Adam yeterince gözlenmemiş, bu nedenle heyecanlı mı, yoksa normal hali bu mu, o dahi anlaşılamamış. Olayın o esnada çözülmesi tamamen jandarma komutanının önsezileri ve yalan tespit yeteneklerine bağlı. Bununla ilgili hiçbir okul eğitimi yok. Sadece zamanında bir iki tane “Beden Dili” kitabı okumuşluğu var.


İçindekilerden parça parça hatırladığı hususlar olsa da, yıllar önce katıldığı bir saatlik “Beden Dili” seminerinden aklında kalanlardan başkaca bir bilgisi mevcut değil. Bunlara dayanarak yalan tespit etmek zorunda. Kafasındakileri toparlamaya çalışıyor. Bu esnada personel de izlediği için heyecan yüksek (en azından şüphelinin heyecanından daha yüksek). “Gözlerimin içine bak da konuş!” 1 diye sertçe çıkışıyor, adam tereddütsüz kafasını kaldırıp gözlerinin içerisine bakarak konuşuyor. “Biz yalan söyleyeni anlarız, tamam mı? Bunun eğitimini aldık!” diye adamı heyecanlandırmaya çalışıyor. Adamda tık yok! Soru soruyor ve cevabı alırken adamın gözlerinin baktığı yönü düşünüyor. İçinden, “Ulan acaba sağ aşağı bakarsa mı yalan söylüyordu, yoksa sol yukarı mı?” 2 soruları geçiyor. Kafa iyice karışırken kazanan aslında şüphelinin kendisi oluyor. Yukarıda anlattığım olay girişe renk olsun ve ilgi çeksin diye uydurulmuş bir hikâye değildir. Olay aynen gerçektir ve benim bizzat yaşadığım, gerçek bir anıdır. Orada kendimi son derece başarısız ve beceriksiz hissettim. Hem kolluk amiri olarak yalan tespiti ve beden dili konusunda kendimi uzman görüyordum, sanırım herkes de öyle görüyordu, öte yandan bu konuda elle tutulur hiçbir şey bilmiyordum. Gerçekten de üzücü bir durumdu. Olay çözülemedi ve faili meçhul kaldı.

Bu nedenle adamın o gün yalan söyleyip söylemediğini hâlâ bilmiyorum. Fakat şurası bir gerçek ki, o gün olan olay benim bu konuda hem mesleki hem de kişisel anlamda ne denli eksik olduğumu gösterdi. Kısa bir süre sonra Anadolu Üniversitesi İletişim Bölümü’ne yüksek lisans öğrencisi olarak girdim ve orada benim “beden dili” diye bildiğim konunun aslında “sözsüz iletişim” olduğunu, beden dilinin sözsüz iletişim alanının sadece bir bölümünü oluşturduğunu öğrendim. Zaten ilgimi çeken bir konuydu. Bu nedenle bitirme tezimin başlığını da “Sözsüz İletişim İşaretlerinin Okunması” olarak belirledim. Sonra uzun bir yazım süreci başladı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir