Adam Fawer – Oz

Yalvarmayacaktı. Em Teyze dövecekse döverdi. Yalvarması dayağı daha beter kılardı. Belki günün birinde ihtiyar cadaloza diklenecek gücü bulurdu. O gün, bugün değildi ama. Dorothy fanilasını çıkardı ve toprak zeminde ilerleyip simsiyah kırbacı paslı çividen alarak uzattı. Ardından ellerini ahırın kereste duvarlarına yaslayıp bacaklarını iki yana açtı. Derin bir nefes alıp dişlerini sıktı. Bir an önce başlamasını diledi içinden. Ne kadar çabuk başlarsa o kadar çabuk biterdi. Mısır tarlalarından bir esinti geldi, Dorothy becerebildiğince kastı kendini. Baştan ayağa titriyordu. Nihayet duydu. Sesi, beş yaşındaki bir ufaklığın mum üflemesini andıran sahici sesi duydu. Ardından yakıcı acı gelerek düşüncelerinin tümünü bir yana attı.


Kırbaç sırtında şaklamıştı. Saymaya başladı. Bir. Kırbaç alev almış bir piyano teliydi âdeta. İki. İlk yara açıldı. Üç. (Yarısı bitti… Yarısı bitti… Altıdan fazla vurmaz hiç…) Dört. 1LİV|a lıayk”^ 1 – Oıınırg jSI ‘ lolo zincirim t ı “di ,|Umca havlıyordu; Dorothy köpeğin öfkeyi Wo MMkl* . n , inuladına Kokmaya çabaladığını canlandı /orlad’6 1111 ’ zihninde. Altı- (Başardım Pı” 1 – Xrnwnır. Tannnı Lütfen dur. Lütfen durdur onu…) dan aşağı akan kanı hissediyordu. Sekiz. İncecik sırtına Dokuz.

Dorothy’nin bacakları kontrolsüz titremeye başlamıştı. On. (Haykırma. Ağlama. Yapma. Tatmin olmasına izin verme.) On bir. “Bu tanımadığın oğlanlarla kırıştırdığın için!” Em Teyze’nin hırıltılı ciyaklaması havayı yırtarak Dorothy’yi gelecek bir diğer kırbaç darbesinden çok daha fazla korkut— On iki. (Belki on ikinci doğum günüm yüzündendir. Lütfen öyle olsun. Lütfen—) ■Bu da beni cumartesi günü ta acil servise kadar götürttüğün için! On üç. 0,,™^”’™!’ 001 Iah,a duvarda bayınca iki tırnağı kırıldı. Yl”* n t» <*“■ Gözyaşları ze ’nin üzerine eeildiö ^ , gölcüWer oluşturdu. Dorothy, Em Tey-misali soluyordu ^ ^ tiyar lsı yayıyor, hasta köpekler 14 “Seni doğru dürüst büyütürüm sanmıştım ama tabiatla didişecek halim yok. Anan gibi serserinin tekisin sen.

Yabaninin tekiydi, laf dinlemezdi. Kendini herkesten üstün zannederdi.” “Adını ağzına alma,” diye fısıldadı Dorothy. Sesi, sivrisinek vızıltısından yüksek değildi. “Ne oldu peki sonunda?” diye gürledi Em Teyze. “On sekizinde hamile!” “Lütfen, sus,” diye yakardı Dorothy. “Yirmi dördünde de toprak altına! Babansa—” Daha fazla dayanamadı Dorothy. “SUS ARTIK CADALOZ!” Sert bir tekme yedi böğrüne. Dorothy devrilince teyzesi tepesine çöküp, kudurmuş bir rakun misali pençelemeye, yumruklamaya başladı. Dorothy korunmak için ellerini kaldırdı ama saklanacak yer yoktu. Dayak sona erdiğinde soğuk toprak zeminde, ağzında bakırsı kan tadı, eli çatlak kaburgasında, iki büklüm kaldı. “Nefret ediyorum senden,” dedi Dorothy hıçkırıklar arasında. “Defol git o zaman,” diye tısladı Em Teyze. “Müptelalar, tecavüzcüler ve hırsızlar arasında bir hafta kal; sonra bak nasıl geri dönmek için yalvarıyorsun… Belki o zaman bana saygılı davranırsın.” Dorothy ağız dolusu kan tükürüp şişmemiş gözüyle baktı tepesinde dikilen ihtiyara.

“Bu geceden sonra beni bir daha hiç göremeyeceksin,” diye fısıldadı. “Anan da öyle derdi, şekerim.” Göz devirerek sırıttı Em Teyze. “Ne oldu peki sonunda?” * Dorothy yalnızdı, sırtüstü uzandı. Yanaklarından süzülen yaşlar, kararmış, kan lekeli yüzünde incecik yollar açıyordu. Teninde temizmiş gibi gelen tek yer, ensesindeki üç kat bandaj aj t . kalan yaraydı. Geçen cumayı düşünerek parmaklarını banda’ * kenarında gezdirdi. Jln Az daha canını alacak oğlanla tanıştığı günü… * Ahırın havası basık ve sıcaktı. Sıcaklık, hani odada bir şey varmış gibi, hani fırını açtığınızda yüzünüze çarpıverir Va . öyleydi. Dorothy bir saman yığınının üzerine oturup tozlu duvara yaslandı. Toto sessizce soluyarak yanına yattı, uzun dili sarkıyordu ağzından. Dorothy hayvanın kulaklarının arasını kaşıdıktan sonra Bo\\’ie’sini* aldı. Dorothy kucağındaki eli yavaşça kesti.

Taze kesikte parmağını gezdirdi. Fazla düz olmuştu, biraz kıvrım eklemesi gerekecekti. Eli. bileğinden çıkan eğri büğrü parçalarla bir tarafını çizmemeye dikkat ederek tekrar yerleştirdi. Gölge tam o anda ahır kapısında belirip içeri girdi. Bir oğlandı gelen. Boyuna bakılırsa büyüktü Dorothy’den. On üç. belki on dört yaşındaydı. Beyaz tişörtü daha yeni ütülenmişçesine kırışıksız, kot pantolonuysa az evvel satın alınmışçasına temizdi. Kasabadaki diğer çocukların aksine saçları öyle düzgün ve kısa kesilmişti ki Dorothy neredeyse kafa derisini görebiliyordu oğlanın. İnce yapısına rağmen kol ve omuzlan, çiftlik işine alışkınmışçasına kaslıydı. Toto homurdandı. Oğlan başını çevirip onlara doğru baktı. Gözleri henüz ahırın loşluğuna alışmamıştı.

“Kim var orada?” dedi oğlan. Toto, Dorothy durduramadan atıldı, oğlanı yere yatırıp tepesine çıkarak öfkeyle havlamaya başladı. Dorothy hemen toparlandı, köpeği tasmasından yakalayıp geri çekti. James Black tarafından, ımlu Jım Rowıc için 19. yüzyıl başlarında tasarlanıp \apiliw» büyük düvüş bıçağı, (ç.n.) 16 Oğlan, “Teşekkürler.” ıliyt* lata b,ış| Yüzü gömleğinin beyazına dönüverdi. dyıp dinilen. “aman!** dedi. “I Ütfen… Öldürme beni! – Dor.)lhy koca bıçağı elinde tuttuğunu (art. e… Bıçağı belinden sarkan kılıfına soktu. “Kusura bakma/* dedi utanarak, elim uzattı Oğlan Dorothy’nin elini tutarak doğruldu Bir anlığına el ele ve yüz yüze durdular. Tuhaf gelmeliydi ama gelmedi.

Oğlanda bir şeyler vardı sanki. Derken Dorothy’nin elini bırakıp geriledi. Büyülü an gelmişti. “Ben… Adım, Jatk.” “Dorothy. Bu da Toto.” “Selam.” “Selam.” Bir anlık suskunluğun ardından Jatk zemini işaret etti. “E… Nedir bu kesik el?” Dorothy ayaklarının dibindeki kaskatı ele baktı. Eğilip aldı, pürüzsüz çam dokusu ne hoştu… “Yontuyordum…” Jack anlamamışçasına baktı. “Tahta oyma falan işte.” “Ha,” dedi Jack. Dorothy kendisini aptal köylüler gibi hissetti. Hafifçe öksürdü Jack.

“E, niye el oyuyorsun peki?” “Bilmem,” dedi Dorothy. “Bu sabah kalktım ve…” : İçimden tahtadan bir el oymak geldi. Önemli olduğu… Ovmam gerektiği… “…iyi bir fikirmiş gibi geldi. Normalde sadece tahtadan bıçak oyarım.” Jack. karşısında bir akıl hastası varmışçasına yavaşça onayı*,, ■Bugün bir el oyayım dedin,” dedi. “Ama normalde bıçak oyuyORun ., -Buralarda yapacak pek bir şey yok,” diyerek omuz silk„ Dorothy. “Bıçaklar da hoşuma gidiyor.” “Öyledir herhalde.” Rahatsız bir sessizlik çöktü ama Dorothy sohbeti sürdürmeye çabaladı. “E, sen niye geldin Codell’e?” “Ailece memleketi geziyoruz. Arabamız şu sirk kazasına karıştı. Kansas’ta çakılı kaldık birkaç günlüğüne.” “Ya,” dedi Dorothy.

Hayal kırıklığı vardı sesinde. Ne sandın? Kasabaya yeni, kıyak bir oğlanın taşındığını, aniden yakın arkadaşın olup seni ebedi can sıkıntısından kurtaracağını mı? (Belki.) Oğlanın söylediğini düşünerek kaş çattı Dorothy. “Sirk kazası mı dedin?” “Hı-hı,” dedi beriki. “Bir sirk konvoyu 99 numaralı yolda giderken en öndeki aracın lastiği patlıyor. Zincirleme. On sirk kamyonu birden. Sonra biz…” “Yaralanan var mı?” “Sanmıyorum,” dedi Jack. “Ama birkaç hayvanın kaçtığını duydum.” Normalde hemen fırlar, bakmak için çevreyoluna koşardı ama Jack’in de kazaya karıştığını düşününce bunun pek hoş kaçmayacağına karar verdi. “E, neler yapılır buralarda?” diye sordu Jack. “Pek bir şey yok yapacak,” dedi Dorothy. “Çiftliği gösterebilirim istersen.” ıs * | Jjtk omu/ silkip e, iyi, on dakıKu vukıf oldurulur boylr vurgu* suyla, “Olur,” dinli. Dorolhy anında kendisini pek apial hissem.

Kasaba dışından gelme bu oğlanın çiftliği görmek isteyeceğini de nereden çıkarmıştı? Ama yapacak bir şey yoktu artık. “Gel,” dedi. “Domuzlara yem verebilirsin mesela.” “Süper” Samimiyetle mi söylemişti bu lafı, bilemedi Dorothy. İyi gelmişti ama. Oğlanın önüne duşup gezdirmeye başladı. İnekleri, tavukları, keçileri ve elbette domuzlan gösterdi. Arazinin ta diğer ucuna varmışlardı şimdi. Crovve ların arazisini onlarınkinden (gerçi Em Teyze nin her seferinde çarçabuk vurguladığı üzere bu arazi Dorothy’nin değildi ve asla olmayacaktı) bir çıt ayırıyordu. Çit direklerinden birinin üzerindeyse Seymour. neredeyse duşüverecekmiş gibi oturuyordu. Sarışın, zayıf oğlan her zamanki gibi iki büklümdü ve defterine hararetle bir şeyler karalıyordu. “Ne yapıyor?” diye sordu Jack. “Matematik,” dedi Dorothy. “Ödev yapmak için garip bir yer,” dedi Jack.

“Bir dakika… Sizde okul açık mı hâlâ?” “Yok ya… Üç hafta önce kapandı.” “Niye matematikle uğraşıyor peki bu?” “Uğraşıyor işte,” diyerek omuz silkti Dorothy. “Bir defasında öğretmenden duymuştum: İngilizce sınav kâğıdını süper karmaşık, öğretmenin bile anlamadığı formüllerle doldurmuş. Dediğine göre yazdıklarının çoğu anca üniversitede öğretiliyormuş.” “Acayipmiş.” “Öyle,” dedi Dorothy. Seymour’un karalamalarını düşündü. Sahiden acayipti onlar. Elle çizilmiş daireler, üç boyutlu yüzeyler 19 Dorochy’de hep biri gelir çek. !ecı rr uvandınrdL “Bütün yaz enda oturup —* _• T •* eyle. “Hıyara bak’ “Deme öyle.” dedi Dorothy. “İyi çco_j işte. Okulda çocuklar ınp kakar, am* <=o “Özür dilerim.” dedi Jack Dorothy oğlana baktı.

Özrü Em Tey özürlerden değildL Samımı g; LsCJLc r>ıce:ı *3 — – – – -sa Bl aman değ; d. •‘Hey,’’ dedi Jack birden. “Bizimle ti “Sanmam.” “Niye ki? Sorsana ” “Konuşmaz.” dedi Dorothy. hiç düşünmeden. “Sağır falan mı?” “Yok. Dilsiz.” Seymour, rol sırası gelmişçesine kafasın; kakhrıp bekm Normalde el sallardı ama bu sefer başıyla selam vermekle t°— defterine döndü. Dorothy, Seymour un tepkisinin Jack le i’r :c: olmadığım merak etti. İç çekti. Oğlanlar garip tiplerdi Jack’i büyük meşeye götürdü. Gövdesine be>az boyayla yedşkr bir adam yüzü çizilmişti. Dorothy yüzü bir çift mavi göz ve kırmızı bir kalple süslemişti. Kalbeyse uzun bîr bıçak sapiıydL Güneşte panldıyordu.

Dorothy bıçağı çekip çıkardı. Ardından ağaçtan virmi y t uzaklaştı. Yavaşça bıçağı kaldırdı. Hafifçe dengeleyip ağıriıâm: tarttı. Ardından kolunu ileri savurup bileğini son anda bükrü Bıçak dönerek uçtu ve boyanmış yüzün mavi gözlerinin arasta tok bir sesle saplandı. 20 “Vay,” dedi Jack. Etkilendiği belliydi. Dorothy, becerisinden gurur duymasına rağmen omuz silkti Arkadaşsız, yapacak bir şeysiz hepi topu bir yılım almıştı. “Deneyebilir miyim ben de?” dedi Jack. “Tabii.” Dorothy koşup bıçağı ağaçtan çıkardı, Jack’e getirdi. Nasıl sonuç alacağını merak ederek, “At bakalım,” dedi. Jack bıçağı kaldırıp tarttı. Bıçağın sapı, oğlanın iri ellerinde ufacık kalmıştı. Jack bıçağı kaldırdı, Dorothy’nin yaptığı gibi dirseğini bir iki denemelik öne arkaya hareket ettirdikten sonra fırlattı.

Bıçak, bir toptan fırlamışçasına uçtu, ağacı bir kol mesafesi kadar ıska geçip birkaç metre geride, yere saplandı. Jack utangaçça omuz silkerken Dorothy güldü. Bir an sonrasında Jack de güldü. Hoştu; Dorothy çok, çok uzun zamandan beri ilk defa biriyle karşılıklı gülüyordu. Jack koşup bıçağı aldı ve yeniden denemek üzere geri geldi. “Tavsiye?” dedi. Dorothy avucunu açarak elini uzattı. Jack bıçağı ucundan tutup Dorothy’nin avucuna bıraktı. Bıçağı kaldırırken, “Daha az güç,” dedi Dorothy; bedeni çoktan silaha göre hareket etmeye başlamıştı. Ağacı vurmaya çalışacaksın, öldürmeye değil.” “Ağacı öldürmeyeceğim,” dedi Jack. “Anlaşıldı.” “Acele de etme,” dedi Dorothy. Gözü hedefteydi. “Hazır olduğunu hissedene dek bekle.

” “Bu kadar mı?” “Bir şey daha var ama sana aptalca gelir.” “Neymiş?” 21 ._ —– A Dorothy, “İş bilekle,” diyerek bıçağı fırlattı. Bıçak zarif b rotayla uçup boyalı yüzün kalbine saplandı. Ir ••İyi valla,” dedi Jack. “O sirke katılmalısın.” “Belki bir gün,” dedi Dorothy; söylediği yarı şaka, yarı ciddiydi Toto gözlerini mısır tarlasına dikip havlamaya başladı. “Ne oldu, oğlum?” Uzun mısır sapları biri yahut bir şey onlara doğru koşuyor-muşçasına hızla, art arda iki yana yatıyordu. Hışırtı sesi gittikçe yaklaşırken, Dorothy karşılarına neyin çıkabileceğine dair tuhaf bir korkuyla kasıldı. Toto’nun tasmasını tuttu. Koca köpeğin yakınında olmak her zaman güven hissi verirdi. Birden mısırların arasından çayıra üç kahverengi şekil fırladı. Bir anlığına gözlerini kırpıştırarak güneşe alışmaya çalıştılar ve ardından çığlıklar atarak koşturmaya başladılar. Toto peşlerinden atılmak istedi ama Dorothy durdurdu. Köpek, sahibesinin elinden kurtulacak kadar kuvvetliydi ama engellenmesine karşı gelmedi.

“Maymun muydu onlar?” dedi Jack. “Evet, galiba,” dedi Dorothy. Dorothy sıcağa rağmen soğuk ter döktüğünü fark etti. Gergince okşadı köpeğin kafasını. “Bembeyaz oldun,” dedi Jack. “Bebekken maymun falan mı ısırdı?” “Falan,” dedi Dorothy. Nedenini bilmiyordu ama kusacak gibiydi. Yaklaşmak bir yana, hayvanat bahçesinde bile maymun görmemişti. (Ama göreceksin ve gördüğünde canın yanacak.) “Maymunlarla bir şey mi geçti başından?” dedi Jack. “Ne oldu?” (Bembeyaz bir kürk ve dev kanatlar… Sonra—) 22 “Hiç,” dedi Dorothy kafa sallayarak. “Şaka yapıyordum.” “Ha,” dedi Jack. Öylece baktı bir an. Saçma sapan davranma, D.

Kıyak ol. Dorothy zoraki bir gülümseme sununca Jack rahatlamış göründü. Ağaca koştu, bıçağı çekip aldı ve durup eğildi. Doğrulduğunda elinde ufak bir balta vardı. (Üçüncü o.) Ne üçüncüsü? (Göreceksin.) Jack bir elinde balta, diğerinde bıçakla döndü. Bıçağı Dorothy’ye verdi ve baltanın kör ağzını avucunda şaklattı. “İşte bu daha benim tarzım.” “Öyle mi diyorsun?” “Öyle diyorum.” Gülümsedi Jack. “Babam askerden sonra odunculuk yaptı. Kanımda var yani bu.” “Görelim bakalım.” Jack sırtını Dorothy’ye vererek ağaca döndü.

Baltayı kaldırdı. Toto hırlamaya başladı. Jack gerilerek baltayı atmaya hazırlandı. Birden bir şey Dorothy’nin bakışlarını az evvel maymunların mısır tarlasından fırladığı yere çekti. Yüreği ağzına geliverdi: Bir taş atımı mesafede kocaman, altın sarısı bir aslan duruyordu. * Jack kolunu iyice geri attığı anda Dorothy adını haykırdı. Artık atışa yoğunlaşmasını bozduğundan mıydı yoksa baltayı iyi mi tutamamıştı, hiç bilemedi Dorothy. Tek hatırladığı, baltanın Jack’in parmakları arasından sıyrılıverdiğiydi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir