Alina Reyes – Lilith

Lone, yorgun bir dişi köpek gibi yatıyor göğün altında. Koca kent turuncu bir alacakaranlığa bürünüyor, yamaçları da o sırada içinden kızıllaşarak geçen ırmağın, devasa kıvrımı karşısında sararmış, titriyor. Irmak, insanların bu hayvanın evcil sürüsü sayılan insanların, bütün organik ve sanayi artıklarıyla kabarmış bir damar görünümünde. Gelen akşamın henüz belirsiz karanlığında Lone, uysallaşmış ve boyun eğmiş bir halde teslim oluyor sanki. Ama ben, şehvetli dişi köpeğin gecenin saldırılarına hazırlandığını biliyorum. Birden onun bitkin düşmüş, ayakta uyuklayan bina kümeleri, sokaklarının dipsiz çukurlarına kök salıyor. Seni tanıyorum Lone, sözcük oyunuyla ve aşkla, sakinlerinin Baby adını verdiği uçsuz bucaksız Yalnız Kent, seni tanıyor ve hissediyorum, gece gündüz beni çağırdığını duyuyorum. Beni, sövüp sayarak geçip giden sirenlerinin, mavi buğular yayan demir kanalizasyon kapakları üstünde hıçkıran taksilerinin, oburca yediği sokaklarında kaçışan kalabalığın yığıldığı kaldırımlarında, binaların ağızlarında, kapıların dudaklarında, inen asansörlerin çenelerinde, karanlık yolunu izleyerek duvarları titreten fitil, metronun gırtlağında, kapan, uluyan, soluyan, çarpan… her şeyiyle sokaklarında istiyorsun. (Benim mağaram -o tu z bin yıldıforada yatan üç iskeleti çıkardığım m ağara- kentin tam ortasında Yılan-lrmağı üstüne uzanmış olan ve içinde yalnızca ören halindeki bir katedralin kalıntılarının bulunduğu adanın gizinde görünm ez’dir.) Lone Lilith’i arzuluyor, tıpkı göbeğimin altındaki Lilith’in, bu büyük kent uğruna inlediği ve can çekiştiği gibi; Lilith, başlarında, ellerinde ya da başka bir bedende, bir iş ve düş görmek için dikleşmiş falluslarıyla burada yaşayan ve çalışan milyonlarca erkeğin organı gibi dikilmiş betondan kuleleriyle erkeksi, suları sürekli yitip giden ırmağın çevresinde açtığı uyluklarıyla sere serpe yayılmış, dölyolunu andınyor ve sürekli ejd er doğuruyor olmasıyla kadınsı görünümlü bu büyük kent uğruna inliyor ve can çekişiyor. Lone, ben Lilith’im, dişi şeytan, Samael’in metresi, Tann’nın nikâhsız eşi, geceleri, düşlerini coşturmak, güçlerini em m ek için sınırsız gücü olan Tann’nınki gibi erkeklerin yatağına giren dişi şeytanım ve sen, tüm yalnızlıkların, tutkuların, özlemlerin, düş kırıklıklarının, şiddetlerin, sessizliklerin, kinler, aşklar ve kötülüklerin gizli eğlencesinin, doymak bilmez yüzsüzlüğün kentisin, dudakları kanlı sperm sağlayan esrar satıcımsın, şırıngamsın. Kentin doğu mahallelerinden biri, Moby Dick’te, kule 757’nin kırk ikinci katında, Lilith, bürosunun cam panosundan alabildiğine aydınlanan Lone’u izledi, kasım ayının erken başlayan akşamı efsanevi kent gövdesi üzerine uzanıyordu. Birkaç dakika içinde hava tamamen karardı ve bölgelerin derinliklerine dek uçsuz bucaksız kenti bir sismograf titizliğiyle dolaşan, birbiriyle kesişen binlerce anayol ve sokak oluklarını belirginleştiren, çok büyük bir dua için yakılmış mum ormanları gibi kuleler diken yüz binlerce küçük ışık çok renkli parıltılarıyla ışıldadı. Lilith çalışma masasına döndü, bilgisayar ekranından asistanı Gilles için hazırlanmış talimatları ve belgeleri bir kez daha okudu, sonra bilgisayarı kapadı. Yılan derisinden iskarpinlerini çıkarıp çantasına tıktı, füme renkli ince çoraplarının üstüne em ektar basket pabuçlarını ve siyah tayyörünün üstüne de şu son zamanlarda cöm ert hatlarına biraz fazla uyar olmuş o her zamanki yumuşak deri mantosunu geçirdi.


İçini çekti, yorgundu. Bugün Doğa Tarihi Müzesi’nin farklı dalla11 rından sorumluların katıldığı bir toplantı günüydü. Birçok dala ayrılan bu kurumun yöneticisi olduğundan beri, büyük etkinlikler dönemi olan kasım ayının ortasında, iki haftalık bir izin aldığı hiç olmamıştı kuşkusuz. Bu yüzden de şu son günlerde, ayrılışını daha büyük bir özenle hazırlaması gerekmişti. Aşk yaşamı da sonuca bağlanmıştı. Son buluşmalannda, bir önceki günün akşamıydı bu, öğrencilerinden biri olan sevgilisi Giovanni’den ayrılmıştı. Adam, âdet yerini bulsun diye ciddi ciddi çökmüş görünüyordu, ama yaklaşık üç yıldır süren ilişkileri boyunca, Lilith birçok kez ondan ayrıldığı için artık ona kesinlikle inanmıyordu, bilmem kaçıncı vedalaşmalarını dramatik bir erotizm sekansıyla mühürlemek için de restoranın tuvaletinde apar topar becerm işti onu. Asansörde, Lilith bir zamanlar çok sevdiği ve onun bu sevgisinden yararlanarak kendisine kaba saba bir adam laubaliliğiyle davran şu küçük pisliğe karşı bir kin dalgasının geçtiğini hissetti içinden. Onu neden terk edemiyordu ki? O her zaman insanın araştırılmasına (bilimsel, antropolojik, etnolojik, biyolojik…) benzeri ya da benzemeziyle bir kadınla kurulan gerçek ilişkiden (tensel, duygusal ve güdümlü) çok daha ilgi göstermişti. Onun Lilith’te değer verdiği şey, entelektüel saygınlığı ve özellikle de ona elden geldiğince az rahatsız edici bir ilişki sunuyor olmasıydı: Her zaman hazır ve ateşli de olsa, Lilith yine de âşığından, sağduyulu bir tavırla yarını yok diye düşünülebilir birkaç güçlü böğür hareketinden başka bir şey beklemeye hakkı olmadığını iyi biliyordu. Ama yazık ki, kesin olmayan iki randevu arasında, oburca yemek istediği o genç adamın ince, diri, körpe ve kaslı bedenine olan tutkusu Lilith’i bitiriyordu. Aralarında neredeyse otuz yaş fark vardı -b aşka açıklaması yoktu. Buna karşın, iyice düşünüldüğünde, yaşıtı olan ya da hatta ondan daha yaşlı erkekler daha beterdiler: Bunlar anormal derecede rekal ‘ betçı ve kolaylıkla kadın düşmanı olan gitgide büyüyen ölüm saplantılarından, inatla, kadınların yaşlanmasını korku dolu bir küçümsemeyle kurtulmak isteyen tiplerdi. Genç ya da ihtiyar, erkekler erkektir, bense bir kadın, işte kalıcı olan tek sorunda budur. Hava soğuktu.

Taksi durağında kuyrukta beklem ektense hızlı hızlı yürüyerek güney yönündeki ilk anayola kadar gittim. Arabanın bin kavşağı döner dönm ez müşterisini bıraktı, hem en içine atladım. – 4. bölge, C kapısı lütfen, dedim. – C kapısı mı? Şöför bana döndü. İri yarı ve aşırı şişman bir zenciydi, kafası kazınmış, bakışları sertti. – Bir sorun mu var? Radyonun sesini açtı ve dikiz aynasından bana pis pis baktı. Afrika esinli müziklerle arada bir kesilen flaş haberleriyle bir 2. bölge radyosuydu bu. Şöför oralı olmalıydı, ya da belki de ailesi hâlâ oradaydı. Lone ile ilgili tüm olaylar bu radyodan düşmanca bir tonla veriliyordu. Kuzey bölgelerinde oturan herkes için Baby şeytanın -k ısk anılan, ama aynı zamanda büyüleyen ve dehşet saçan bir şeytan – bir tur cisimleşmesini temsil ediyordu. Şu kınayıcı gazetecilerden biri, Lone’daki anaokullarında bugün ciddi ısırıklar nedeniyle üç küçük çocuğun daha hastaneye yatırılmak zorunda kaldığını bildiriyordu, bu da ayın başından beri toplam ışınlan sayısını on sekize çıkarıyordu. İşte bir yıldan fazladır devam eden olayı artık bilmeyen yoktu. Kolejlerde ve liselerde öğrenciler tarafından işlenen cinayet ve katliamlar sorunu her geçen gün daha korkunç bir hal alırken, şimdi de bu yeni salgın çıkagelmişti: Kentteki kreşlerde ve okullarda çocuklar işitilmemiş bir vahşilikle birbirinin yüzünü ısırıyordu.

Ebeveynli ler, yetkililer ve çocukluk çağı sorunlarıyla ilgilenen görevliler düzenli olarak bir araya geliyor ve birbirlerine zengin mahallelerde olduğu kadar en elverişsiz çevrelerde de gözlemlenen ve acı veren bu canice davranışın nedenlerini soruyorlardı. – Biliyorsunuz, egem enler ve boyun eğenler her zaman var olmuştur, diyordu okul çıkışında kendisine soru yönelülen iyi bir aile annesi. Yetişkin olduklarında da aynı olacaklar, bu çok normal! – Ya senin veledin, kaltak karı, o bir egem en tabii! diye haykırdı şöför. Sokakta bir esrarkeşin saldırısına uğrarsan, o zaman hanginiz egem en olacak? Sen mi o mu? Bu saçmalıklar beni öldürüyor, diyerek sonuca bağladı dikizden bana bakarak. Lone’u yok etm eye çalışıyorlar. Kıyametten korkuyorlar, bu yüzden de onu hızlandırıyorlar… Kaçıp gideceğim ben buradan… Kıyamet koptuğunda burada olmak istemiyorum… Ona hak verdim. Kuzey yönündeki ilk anayola çıkmak için bir yeraltı yoluyla YılanIrmağı’nın altından geçerken, radyodan 3. bölge A kapısında tam o anda büyük ayaklanmalar olduğu haberi verildi. Daha şimdiden biri ölmüş, çok sayıda kişi yaralanmıştı ve şimdilik bu konuda daha fazla bir şey söylenemiyordu, ancak düzenin yeniden sağlanması belli bir zaman gerektirecek gibi görünüyordu ve şu ya da bu yönde, bu kapıya ulaştıran yolları, ki daha şimdiden tamamen tıkanmışlardı, kullanmaktan kesinlikle kaçınılması gerekiyordu. – Bu herkesi 4. bölgeye yöneltecek, baksana! dedi şoförüm, hınçla, oraya gitmek istem ekle kesinlikle büyük bir hata yaptığımı kanıtlamaya çalışarak. – 4. bölge A kapısına, belki. Ama C’ye hayır, buna şaşarım. Kent planınıza göz atmak ister misiniz?

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir