Ann Nolan Clark – Andların Sırrı

“ N e yapıyorsun Cusi?” Yaşlı bir Yerli durup, uçurumun kenarındaki kayaya uzanmış, aşağı vadiyi seyreden çocuğa bakrı. Yaşlı Yerli’nin yavaş, derin sesi dağlar dünyasının sessizliğini bozdu. Çocuk ayağa fırladı. Esmer yüzü mutlulukla parlıyordu. Kara gözleri heyecandan ışıl ışıldı. “Ah, Chuto!” diye yanıtladı, “Onları yine gördüm, Chuto.” Chuto’nun soru dolu bakışları üzerine devam etti: “Onları seyretmek için her gün bir ara buraya geliyorum. Bakın, Yaşlı Büyüğüm, eğer bu kayanın üstüne yatıp, iyice ileri uzanırsanız, onları siz de görebilirsiniz.” Yaşlı Yerli, kayanın üstünden eğilip, aşağıdaki derin, çok derin vadiye baktı. “Evet,” dedi ve yineledi, “Evet!” Vadide bir Yerli ailesi, küçük bir tarla ve küçücük bir kulübe için yer açmışlardı. Beş kişiydiler: bir adam, bir kadın ve üç çocuk. Yerliler, çocuğun, zikzaklı patikanın ağzında, üstüne uzandığı kaya çıkıntısından bakıldığında o kadar küçük görünüyorlardı ki, karıncaları andırıyorlardı. Chuto, onları rahatça görebiliyordu. “Evet,” diye fısıldadı Cusi. “Evet, gördünüz mü? Ann Nolan Clark İnsanlar!” Genç sesinde merak vardı.


“İnsanlar” sesinin yankısı, tıpkı bir kamp ateşinden yükselen duman halkaları gibi genişledi, zayıfladı ve mavi gökyüzünün serinliğinde yitip gitti. “Daha önce hiç insan görmedim ben; en azından anımsamıyorum. Her gün buraya gelip onları görebilmem ne kadar harika, değil mi Chuto? Harika!” Yaşlı adam kayanın üstünden kalktı. Doğruydu. Çocuk, burada yaşadığı sekiz yıl boyunca hiç insan görmemişti. Daha öncesini de çok küçük olduğu için anımsamıyordu. Chuto, çevrelerini kuşatan dünyaya göz gezdirdi. Bir dağın kayalık yamacının yükseklerinde gizli bir vadide yaşıyorlardı. Çevreleri, zirve ardına zirve, büründükleri buz ve karla parıldayan dimdik ve sarp dağlarla sarılıydı. Gizli dünyalarına yalnızca iki çıkış vardı. Biri, şimdi ucunda bulundukları lama patikasıydı. Bu, yamaçtan aşağı dik zikzaklarla inen kayalık, dar bir patikaydı. Bir mil kadar aşağıda, insanların yaşadığı küçük vadiye ulaşıyordu. ikinci çıkış, Gizli Vadi’nin uzaktaki öte uçundaydı. Cusi bulunduğu yerden bu çıkışı göremiyordu.

Yalnızca orada olduğunu biliyordu. Sabah bulutları, zirve tepelerini belirsizleştiriyordu. Orada burada bulutlar aralanıyor; ancak o zaman, mavi gökyüzü parçalan ve maviliğe karşı parıldayan, sivri, Andlar’ın Sırrı — Gizli Vadi 9 keskin ve karlı zirveler görülebiliyordu. Yüzlerce lama, yüksek vadinin tabanını kaplayan yosun yeşili ychu çayırında otluyordu. Lamalar, ychu otunun yumuşak yeşili ile buzulun göz kamaştıran beyazında, altın sarısı benekler oluşturuyorlardı. Yaşlı adam bakışlarını yanındaki çocuğa çevirdi. “İnsanları mı özlüyorsun, Cusi’m?” Yaşlı adam bu sözleri o denli şefkatle ve yumuşaklıkla söylemişti ki, sessizlik neredeyse bozulmadı. “Bunu bilemem efendim, çünkü hiç insan tanımıyorum,” diye yanıtladı çocuk; bir şeyler daha söyleyecekti ama, Chuto tekrar konuştu. “Zamanı geldi,” dedi ve alışkanlığı olduğu üzere tekrarladı. “Evet, sanıyorum artık zamanı geldi.” Sabahın dinginliğinde, bir panflütün hüzünlü ezgisi duyuldu hafiften. Cusi şaşkınlıkla bakındı. Bu vadide kendisi ve onu oğlu gibi seven Yaşlı Büyük’ten başka kimse yaşamıyordu. Chuto, çocuğun şaşkınlığına gülümsedi. “Sana söylemeye gelmiştim,” dedi.

“Gezgin bir ozan, dağlardaki dünyamızda buldu bizi.” Cusi sevince boğuldu. “Pek çok kez bana, onun bir gün geleceğini söylemiştiniz. Nerede o? Şiirlerini okuyacak mı? Şarkılarını söyleyecek mi? Panflütüyle bize müzik çalacak mı?” Cusi bu heyacanla konuğu karşılamak üzere ychu 10 Ann Nolan Clark çayırı boyunca koşacakken, Chuto onu durdurdu. “Bekle,” dedi. “Gitme. Sana, bırakalım ozan bizim için saatlerce şarkı söylesin, demeye gelmiştim. Ama şimdi, başka bir planım var. Sanırım, bu daha iyi.” Cusi bekledi. Gezgin bir ozanı görmekten daha iyi ne olabileceğini merak etti. “Evet,” dedi ihtiyar. “Bu daha iyi sanırım. Sen ve ben, Cusi, bir yolculuğa çıkacağız. Patikadan aşağı inip, iki vadi ötedeki Tuz Yatakları’na gideceğiz.

” “Yolculuk mu?” Cusi duyduğuna inanamadı. “Tuz Yatakları mı?” diye sordu. “Ama, lamalarımız var! Sürümüze kim bakacak? Onlara çobanlık edecek biri olmadan nasıl gider ve lamalarımızı, geceler boyu yalnız bırakırız?” “Ozan,” diye yanıtladı Chuto. “Ozan, bizim yerimize onlara bakar. Biz dönünceye kadar yiyeceğini ve ateşini hak etmekten memnun olacaktır. Gel. Ona söyleyelim.” Yaşlı adam yosun yeşili ychu çayırı boyunca yürüdü. Cusi onu izledi. Düşünceler, çocuğun kafasının içinde, vadinin öte yanındaki çağlayanın köpüren suları gibi dönüp duruyordu, insanlar görmek! Gezgin bir ozanın onları ziyaret etmesi! Vadinin dışına bir yolculuğa çıkmak! Bunlar onun, lama çobanı Cusi’nin başına geliyordu! Bu kadarı fazlaydı! Cusi’nin düşünceleri başının içinde döndü durdu, ama ayakları Chuto’nun sessiz Andlar’ın Sim — Gizli Vadi 11 adımlarını izledi; ychu çayırını çabucak geçtiler. Panflütün ezgisi şimdi daha tatlıydı. Lamalar, otlamayı bırakıp dinlediler. Başlarını döndürdüklerinde, sivri kulaklarının içindeki kızıl tüyler dalgalandı. Güzel ve hüzünlü gözleri kara ve derin göller gibiydi. Bu müzik onlara aitti.

Onların müziğiydi. Kanyonun duvarlarındaki kayalar kadar eski, dağlar kadar gizemli İnka müziğiydi. Cusi, ozanı gördü. Sandaletleri, pançosu, püsküllü ve canlı renkli, kulaklıklı, sevimli şapkası olan bir Yerli’ydi. Baldırlarına kadar inen pamuklu pantolonu ve kakao torbası ile tam bir Yerli’ydi. Cusi kadar, Chuto kadar Yerli’ydi. Ancak, daha fazla bir şeydi. Kaybolan geçmişteki İnka Kralları’nın sert bakışlarına sahipti. Bir dağın tepesindeki yuvasının üstünde dönen dev kondorun mağrur bakışlarına sahipti. Avının üstüne atlamaya hazırlanan bir pumanın zarafeti vardı onda. Ozan, ses kadar doğal ve özgürdü. Panflütünü hafifçe tutuyor, nefesini deliklerin üstünde dolaştırıyordu. Sabah havasına yayılan tatlı ezgisine, baş lamanın çan çıngırtısı karşılık veriyordu. Çocuk ve yaşlı adam yaklaşınca, ozan oturduğu yerden kalktı. Çalmayı bıraktı ve Cusi’ye baktı.

“Vay!” dedi. “Küçük delikanlının kulaklarında altın küpeler! Söylenenler doğru demek ki.” “Kim, ne diyor?” diye sordu Chuto. Genellikle Ann Nolan Clark yumuşak olan sesi, haşin ve sertti. Çocuk bir ona, bir ötekine baktı. Neden söz ediyorlardı? Küpelerinden, kuşkusuz. Ama, niye? Onları hep takmıştı. Kendisinin birer parçasıydı onlar. Bütün çocukların küpeleri var mıydı? Onunkileri farklı kılan neydi? Chuto şimdi kızgınlıkla değil, her zamanki yumuşaklığıyla konuşuyordu. “Kardeşimiz tam zamanında geldi. Çok iyi. Biz Tuz Yatakları’na gittiğimizde, o burada kalıp sürümüze çobanlık yapabilir.” Ve olumsuz bir yanıtı önlemek ister gibi, çabucak ekledi: “Kardeşimiz, soylu bir kanın işaretini tanıma duyarlılığı gösterdi. Bizim, ötelerdeki vadiye gitmemizin zamanı geldi. Cusi, bugün aşağımızdaki vadide insanlar gördü.

Bir hafta içinde pek çok insan görecek. Merak, en yüksek duvarı bile aşabilir; kapıyı açmak daha iyi olur. Şarkıların Şarkıcısı da benimle aynı fikirde değil mi?” Ozanın gülümsemesi esmer yüzünü, bir kartalın kanadına vuran gün ışığı gibi aydınlattı. “Yabancı, zaten bildiği sözleri duyunca, artık yabancı kalamaz. Ne zaman yola çıkıyorsunuz?” Cusi olduğu yere çöküverdi. Bütün bunların içinden çıkmak çok zordu. Chuto ve ozan ona bakıp, güldüler. Cusi, tek kelime söylemediğim halde onlar beni anlıyorlar, ama söylenen pek çok söze karşın, ben onları anla12 Andlar’ın Sırrı — Gizli Vadi 13 yamıyorum, diye düşündü şaşkınlık ve gıptayla. İki adam lama ağılı ile kulübenin bulunduğu yana doğru yürüyorlardı. Kulübe küçüktü ve kabaca inşa edilmişti, ama Cusi’nin bildiği tek evdi. Onu bir ev gibi düşünmüyordu. Ev, dağların zirveleri, karlı yamaçlar ve ychu çimeni kaplı çayırdı. Kulübe, yalnızca bir ambardı. Orada yiyecekler, sukabağından maşrapalar ve kilden tencereler saklanırdı. Cusi’nin eğirdiği yün orada saklanırdı; ayrıca, taze mısırdan yapılan, mayhoş tadlı içecekleri chichdnın malzemesi ve fileler içinde kakao yaprağı da

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir