Christine Nostlinger – Lollipop

Aslında adı Lollipop Meier değil, Victor-Emanuel Meier’di. “Victor”u büyükbabasından, “Emanuel”i de vaftiz babası olan büyük amcasından almıştı. Eczacı Albrecht, “Victor-Emanuel, bir kral adı. İtalyan krallarının birçoğu bu adı almıştır,” demişti. O gün Lollipop eve gitmiş, aynanın karşısına geçip uzun süre kendine bakmış, sonra da, “Yok canım, benim hiç de bir İtalyan kralına benzer yanım yok. O zaman adımın Victor-Emanuel olarak kalmasına daha fazla razı olamam,” demişti kendi kendine. Lollipop bu önemli kararı bir öğleden sonra evde yalnızken vermişti. Çünkü annesi işte, ablası piyano dersinde, büyükannesi kuafördeydi; büyükbabası ise Paskalya’da hayata gözlerini yummuştu ve artık yoktu. Bu kitabın okurları, Lollipop’un yakınlarını sayarken babasını atladığımızı düşünebilirler. Onun 12 Christine Nöstlinger için hemen söyleyelim: Lollipop’un babası yok. Yani aynı evi paylaştığı bir babası yok. Sabahları uzun uzun tuvalette oturan, bir yandan sigara tüttüren, sonra da tuvaletten çıkar çıkmaz arabasının anahtarını arayan ve kaybettiler diye herkesi suçlayan, veli görüşmesine çağrılan ve görüşmenin ardından herkese bağırıp çağıran, bisiklet tamirinden anlayan ve küçükken bir keresinde yanına üç kutu uskumru konservesi alıp evden nasıl kaçtığını anlatıp duran bir baba. Lollipop’un böyle bir babası yok. Lollipop’un babası şehrin öbür ucunda oturuyor. Karısının adı Amelie.


(Lollipop bu adı çok komik bulduğu için özellikle söylüyorum.) Babasının Amelie’den üç çocuğu var. Ayda bir, pazar günleri öğleden sonra Lollipop’u ve ablasını evden alır, birlikte gezmeye giderler; hava yağmurlu olursa, bir kafeteryada otururlar. Kitabın başka bir yerinde tekrar söz konusu olmayacağı için, babası hakkında daha fazla bilgi vermeye gerek yok. Çünkü, ayda bir kez öğleden sonra yaşadıkları şeyler çok can sıkıcı. Lollipop için, ablası için, hatta babası için bile can sıkıcı. Bir keresinde kafeteryada sandviçin içinden karınca çıkması, yaşadıkları en heyecan verici şeydi. Fırınlanmış ölü bir karınca tabii ki. Babası sandviçin parasını ödemek istememişti. “İçinde karınca olan bir sandviç bozulmuş sayılır ve yenmez!” demişti garson kıza. Uzun süre garson kızla LOLLİPOP 13 tartışmış-, o sırada, Lollipop da can sıkıntısından sandviçi yiyip bitirmişti. içinde karınca olan parçayı bırakmıştı tabii; ama yazık ki, bu parça yuvarlanıp masanın altına kaçıvermişti. Bulup çıkaramamışlardı. Bunu fırsat bilen garson kızda karıncanın uydurma olduğunu ileri sürmüştü. Sandviçlerinin en iyi kalite olduğunu, ortada kanıt bulunmadan karınca çıktığına inanmayacağını söylemişti.

Lollipop’un babası sandviçin parasını ödemek zorunda kalmış, suratı asılmıştı. Lollipop ve ablası eve dönüş yolunda babalarının kime kızdığını birbirlerine sorup durmuşlardı. İtalyan kralı olmadığına göre, Lollipop’a yeni bir ad gerekiyordu. Aklına bir sürü ad gelmişti, ama o her şeyin kuralına göre olmasını istiyordu, “insan kendisine isim koymaz, bir başkası koyar,” diyordu kendi kendine. Sonuçta Lollipop, annesi işten, ablası piyano dersinden ve büyükannesi kuaförden gelene kadar bekledi. Annesi, ablası ve büyükkannesi gerçekten çok çabaladılar, ama üçünün düş gücü yaşlı bir atınkinden daha fazla değildi. “Pipsi” geldi akıllarına, “Strolchi” ve “Boi” geldi, sonra “Maus”, en sonunda da “Wutzl”. Elbette, bunların hiçbiri, şimdiye dek bir İtalyan kralının adını taşımış birine uygun adlar değildi. 14 Christine Nöstlinger Lollipop bütün apartmanı dolaştı, dairelerin tek tek zilini çaldı. Bunu yapması çok doğaldı, çünkü apartmandaki herkes onu severdi. Onlara kendisi için yeni bir ad sordu; ama kimsenin aklına annesinin, ablasının ve büyükannesinin aklına gelenden daha fazlası gelmedi. Bazı komşuları konulmuş bir adın değiştirilemeyeceğini söylediler; bazıları da Victor-Emanuel adının ona yakıştığını ileri sürdüler. Bunun üzerine Lollipop, Otto’ya gitti. Otto’nun, apartmanın giriş katında bir dükkânı vardı. Bay Albrecht’in eczanesinin yanında.

Bu dükkânın nasıl bir yer olduğunu anlatmak pek o kadar kolay değil. Birazcık sütçüye benzer; çünkü Otto’dan tereyağ, kaymak ve pastörize süt satın alınabilir-, ama taze süt satmaz. Birazcık manava benzer; çünkü Otto patates, pırasa, hıyar ve elma da satar; ama şeftali, böğürtlen ve kayısı kesinlikle satmaz. Ayrıca, burası şekerciye de benzer. Tezgâhın cam bölmelerinin ardında bir sürü şeker kavanozu durur. Boğaz pastilleri, öksürük pastilleri, böğürtlenli şekerleme ve karışık çeşitler. Gofret paketleri, jelibon paketleri, kurabiyeler vardır Otto’nun raflarında. Ayrıca dikiş iğnesi, düğme, lastik ve terzi tebeşiri de satar. Galiba bu yüzden dükkânın kapısındaki tabelada “Karışık Mallar Ticareti” yazar ve galiba bu yüzden ona “Karışık Otto” diyorlar. Lollipop, Karışık Otto’nun dükkânına gitti, çünkü isim konusunu bir kez daha düşünmek istiyordu. LOLLİPOP 15 Patates çuvalının üstüne oturdu -çamaşır tozu kutularının yığılı olduğu köşeye- ve yandaki rafta duran paketten çubuklu bir şeker aldı. Patates çuvalına oturup yeşil şekerini yalamaya başladığında, daha iyi düşünebiliyordu. Bunu denemişti. Patates çuvalının üstünde otururken ağzında şeker olunca, çok karmaşık problemlerin çözümleri kolayca aklına geliveriyordu. Hatta, okulda henüz işlemedikleri problemlerin çözümü bile.

Nane tadındaki bu yeşil şekerler Amerika’dan geliyordu. Paketinin üstünde MADE İN USA yazıyordu. Mavi zeminde büyük kırmızı harflerle de, LOLLİPOP. İşte, bu saplı şekerlere Amerikalılar böyle diyordu. Lollipop şekerini yalarken, alacağı yeni adı düşündü. Ne kadar düşünürse düşünsün, yine de bir İtalyan kralı olarak yaşamını sürdürmek zorunda kalacağı sonucuna varıyordu, çünkü kimsenin aklına ona uygun bir ad gelmiyordu. Tam bu işten vazgeçmek üzereyken, Karışık Otto rafa yaslandı, ellerini göbeğinin üstünde kavuşturdu ve gülümseyerek, bir şeker kutusuna, bir Lollipop’a baktı, sonra da, “Hey, Lollipop, ne düşünüyorsun böyle kara kara?” dedi. İşte, böyle! Artık adı “Lollipop” olmuştu. İnsanları yeni adına alıştırmak Lollipop için oldukça güçtü elbette. Çok yaşlı olan ve ağır işiten apartman görevlisi kadının buna alışması pek kolay 16 Christine Nöstlinger olmadı. “Şimdiki adın ne?” diye sorup duruyordu. “Senin adın neydi?” Lollipop her gün on kez onun sol kulağına “Lollipop” diye bağırıyordu. (Sol kulağıyla biraz daha iyi duyuyordu.) Yaşlı kadın gerçekten öğrenmeye çabalıyordu. Ama bir keresinde “Wollimop” dedi; bir diğerinde “Pollilop” ve “Pollimop”.

Bu, Lollipop, adını bir kâğıda yazıp ona verene kadar sürdü. Yaşlı kadın kâğıdı çantasına koydu. Artık Lollipop’a her rastlayışında kâğıdı çantasından çıkarıyor, gözlüğünü takıyor ve kâğıttan okuyarak, “Merhaba, Lollipop!” diyordu. Sınıf öğretmenini de yeni adına alıştırmak oldukça zor oldu. Üstelik o sağır değildi. Ama, bu adı kullanmak istemiyordu. Lollipop her ders arasında, dersten önce ve dersten sonra öğretmene, adının artık “Lollipop” olduğunu, başka adı olmadığını söyleyip duruyordu. Ama hiçbir işe yaramıyordu. Öğretmeni hep “Victor-Emanuel” diyordu ona. Lollipop’un sabrı tükenene dek böyle sürdü bu. “Victor” diye çağırıldığında yerinden kalkmadı. “Victor-Emanuel”den bir şey istendiğinde hiç cevap vermedi. İki haftadan fazla sürdü bu mücadele. Öğretmen matematik dersinin ortasında, “Victor-Emanuel, elimde senin için harika bir çıkartma var. Zor bulunur bir şey!” dediğinde bile kılını kıpırdatmadı Lollipop.

Oysa ki, o sıralarda bu çıkartmalardan topluyordu büyük bir tutkuyla. Öğretmenin kaldırıp gösterdiği çıkartma onda yoktu. LOLLIPOP 17 Üstelik, hiçbir dükkânda bulmak da mümkün değildi. Üçüncü hafta perşembe günü, okuma dersinin olduğu ikinci saatte öğretmeni pes etti. Sınıfta masal okuyorlardı ve Lollipop burnunu karıştırarak pencereden dışarı bakıyordu. Camın ötesinde, mavi bir gökyüzü ve üç küçük bulut dışında özel bir şey yoktu. Okudukları masal da pek bir şeye benzemiyordu. O sırada, “Lollipop, dışarı bakmaktan vazgeç, dersi dinle ve burnunu karıştırma!” dedi öğretmen birdenbire. İşte, o olaydan sonra Lollipop -derste- hiç burnunu karıştırmadı, dışarı bakmadı ve hep derse katıldı. Öğretmeni de onu hep, “Lollipop” diye çağırdı. Hatta öğretmen “Lollipop” adına öyle alıştı ki, bir gün okul müdiresi, “Victor-Emanuel’in beden eğitimindeki başarısı sürüyor mu?” diye sorduğunda, sınıfta Victor-Emanuel adında biri bulunmadığı yanıtını verdi ona.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir