Fahrettin Olguner – Fârâbî

Fârâbt’kimdir, nasıl bir adamdır? Asıl adı ne idi? Nerede doğdu, nerede büyüdü, nerede yaşadı ve hangi millete mensup idi? Hangi kültürün, ya da kültürlerin içinde yetişmişti? Acaba başka Fârâbîleryok muydu? Her doğup gelenin, her yaşayıp gidenin tanınıp tanıtılm » ı gerekli ve hatta mümkün olmadığına göre, onu tanıyıp tanıtmanın gereği nereden doğmaktadır? Acaba o, kaç kitap okumuş, kaç kitap yazmıştır? Başka bir ifade ile o, cemiyetten ve çevresinden ne almış, kendisi çevresine, insanlara ve insanlığa ne vermişti? Fârâbî’yi dünyaya biz tanıtıyor değiliz. O, henüz kendi devrinde kendini tanıtmış, büyük insanlar arasına girmiş bulunmaktaydı. Nitekim, onun ölümünden kısa bir süre sonra (M.987 yıllarında) kaleme alınan, çeşitli ilimlerden ve bu ilimlerde şöhret bulmuş kişilerden söz eden İbnu’n-Nedim’in Fihrist diye bilinen kitabında, Fârâbfnin ismi de yer alır. Daha sonra yazılan ve şöhrete ermiş kimselerin hayatlarından bahseden, sözgelimi İbn Hallikân’m VefayâtU’1-Ayân-üıüülerin Ölümleri, Safadi’nin el-VâfI bi’l-Vefeyât-Ölenlere Vefa, İbn Ebi Üseybiâ’nın Üyanu’l-Enbâ fi Tabakâti’l-Etıbba-Tabiplerin Ibyatları Hakkında Haber Kaynaklan isimli kitaplarda Fârâbt’den de söz edilir ve onun da hayat hikâyesi anlatılır. Ayrıca, Fârâbî’nin kitaplarından birinin adı Sondan Sorulara Vierilen Cevaplar adını taşımaktadır. Bu da onun henüz hayatta iken meşhur olduğunu, kendisine birtakım sorular sorulduğunu ve onun bu sorulara cevap verdiğini göstermektedir. 0te yandan, İslâm dünyasında büyük bir şöhrete ulaşmış bulunan Ebu Hamid Gazzâli’nin meşhur olma sebeplerinin başında, Fârâbî gelmektedir. Gazzâli, FârâbTye karşı çıktığı, onun fikirlerini tenkid ettiği için fazla şöhret bulmuş bir kişidir. Fârâbî, yalnız İs1 lâm dünyasında değil, batı dünyasında da tanınmış, şöhret bulmuş, kitapları okunmuş ve faydalanılmış olan bir kişidir. Sözgelimi Fârâb f nin birçok eseri onbir, onikinci asırlardan itibaren İbrani ve Latin dillerine,”‘tlaha sonraki asırlarda da Fransızca, Almanca, İngilizce gibi çeşitli dillere tercüme edilip okunmuş; onun şahsı hakkında da bu dillerde tanıtıcı eserler kaleme alınmış bulunmaktadır. Bu sahada bizim tanıdığımız en son eserlerin ikisi, birkaç sene önce Rusya’da Rusça olarak yayınlanmıştır. Memleketimizde de bu sahada bir hayli eser yazılıp yayınlanmaktadır. Görülüyor ki Fârâbt, insanlığa bir şeyler vermiş ve dolayısıyla dünyaca tanınmış bulunan bir şahsiyettir. Biz, Fârâbryi niçin ele alıyor, tanımaya ve tanıtmaya çalışıyoruz? Acaba, tarihte bir büyük adamımızın bulunduğunu görmek, göstermek ve onunla övünmek için mi? Elbette milletler tarihleri, tarihi şahsiyetleri ile vardırlar. İnsanlık âlemi içinde varlığını gösteremeyen, insanlığa bir şeyler verip insanlığın dikkatini kendisine çekemeyen milletler “milir şahsiyetleri”ni ortaya koyamamış, “hürmet edilmeye değer bir şahsiyet”e ulaşamamış demektir. Dolayısıyla dünyaya söz geçiren tarihi şahsiyetler, mensubu bulundukları milletin “saygı değer şahsiyeti”ni oluştururlar. Onlar, “o milletin şahsiyeti” demektirler. Fakat, “manevi değer” olmanın dışında, meselenin bir başka yönü daha vardır. Bugün insanlık, tarihi devirlerle kıyaslanamayacak derecede üstün bir teknik ve medeniyete sahip bulunmaktadır. Üzerinde düşünmediğimiz zaman bunu, bugünün tabii bir sonucu olarak görürüz. Sözgelimi sobamızın içinde yanan ateş, günlük hayatımızda hiçbir takdir duygumuzu harekete geçirmeyen, oldukça basit bir olay, sade bir varlık olarak görünür. Fakat, dikkat ve biraz da merakla ona baktığımızda onun, insanlık âlemi için hiç de basit ve kolay bir olay olmadığını, böyle hiç kimseye ve hiçbir eşyaya zarar vermeden gelip odanın ortasına konuncaya kadar onun ne uzun asırların çileli badirelerinden geçip geldiğini, nice insanın zekâ kıvılcımlarıyla karışarak beslenip büyüdüğünü ve yüzlerce, binlerce yüzyılın insanlık tecrübesini sırtında taşıdığını birden bire farkediveririz. Bu, fikir ve sosyal ilimler sahasında da böyledir. Üstelik bu sahalar daha karmaşık olduğundan buradaki payları ve katkıları seçip ayırmak; hangi unsurun, hangi fikir icadının kime âit olduğunu tespit etmek çok zordur Ve hatta bazen imkânsız olmaktadır. Fakat, güçlük ne kadar büyük olursa olsun insan daima şu ikİ hâdisenin içinde bulunmaktadır: Her insan, çevresinden ve öncekilerden çok, hem de pek çok şey almaktadır. İnsan, çevresine ve insanlığa bir miktar katkıda bulunmaktadır. İnsanlığa katkıda bulunanların sayısı, insanlara nisbetle, çok azdır. Ama bunlar, insanlığın seçkin simalarıdır. Sözün kısası; insan vardır, doğar, büyür ve ölür. İnsan vardır, doğar, büyür ve ölmez. İşte, tanımak ve tanıtmak istediğimiz Fârâbî, bu ölmeyen insanlardan biri ve Türk olan birisidir. Kendi şahsında Fârâbî, Türk’ün düşünce kâbiliyetini ve felsefî Hahâsını gösterdiği gibi, tıdâm öncesi ve tslâmi Türk Kültürünün Fikri ve Manevi Mirasmı aksettiren, bu mirasın sentezinden doğmuş tam bir BÜTÜNLÜK arzeden “ABİDE ŞAHSİYET” olma vasfını da te m ^ etmektedir. n-FÂRÂBÎ KİMDİR? 1-Doğumu-Adı-MemIeketiSoyu ve MSleti: Aynı günlerde ve ilerde kim olacağı bilinmeyen yüzlerce çocuktan biri olarak dünyaya gelen mütefekkirimizin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklar^ onun, kesin diyebileceğimiz bir rakamla ölüm tarihini verirken, kendisinin öldüğünde seksen yaşında olduğunu belirtirler. Buradan biz, yaklaşık olarak onun M. 870 tarihlerinde doğmuş olduğu sonucuna varıyoruz. Benzer bir çok ismi birbirinden ayırma zaruretinden doğan bir gelenekle İslâm dünyasında bir kişi, birkaç ismin yanyana gelmesinden meydana gelmiş, âdeta bir isim topluluğu İçinde isimlendirilmektedir. “Ebu Nasr” diye künyelenen ve kısaca “Fârâbî” diye bilinen filozofumuz da, işte bu gelenek içinde: “EBU NASR Mehmet bin Mehmed bin Tarhan bin Uzluğ el-FÂRÂBΔ tarzında isimlendirilmektedir. Görüldüğü üzere mütefekkirimizin asıl adı “MEHMED”^ dir. Keza babasının adı da Mehmed olup dedesi TARHAN, büyük dedesi de Uzluğ olarak anılmaktadır.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir