Garbis Altınoğlu – Ortadoğu

Literatürde, üç kıtanın (Avrupa, Afrika, Asya) birleştiği, kabaca batıda Mısır’dan doğuda Hindistan’a ve kuzeyde eski Sovyet cumhuriyetlerinden güneyde Ummmı (ya da Arap) Denizi ‘ne kadar uzanan bölgeye “Ortadoğu” deniyor. “Ortadoğu” terimini ortaya atanlar, Britanya ve Fransa gibi sömürgeci ülkelerdi; kendilerini dünyanın merkezi sayan bu devletler farklı bölgeleri Londra ve Paris’ e uzaklıkianna göre isimlendiriyorlardı. Buna göre, örneğin Kore, Çin ve Hindiçini ve Japonya’yı kapsayan bölge de “Uzakdoğu” oluyordu. ABD emperyalistlerinin 2004’te ortaya attıkları Büyük Ortadoğu” terimi ise, klasik Ortadoğu’ya ek olarak Kuzey Afrika, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerini içeriyor. Uygarlığın beşiği sayılan Ortadoğu ve özellikle Mezopotamya, Anadolu ve Mısır, insanlık tarihinde çok önemli bir yer tutar. Saban kullanan ilk çiftçi toplulukları, sulama sistemleri ve kent yerleşimleri bu bölgede oluştu. Bunu metallerin ergitilmesi, çivi yazısının keşfi, yasaların yapılması, matematik ve astronomi gibi bilimlerin temellerinin atılması izledi. Oıtadoğu, üç büyük tek tanrılı dinin, yani Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın da yatağı oldu. M. S. 7 yüzyıldan Abbasi devletinin yıkıldığı M. S. 1 258 tarihine kadar geçen dönemde Ortadoğu İslamın doğuşundan sonra kurulan Arap-İslam devletlerinin egemenliği altındaydı. Kabaca Avrupa’nın, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra girdiği karanlık Orta Çağ’la örtüşen bu dönemde dünyanın en öndegelen bilim, felsefe ve edebiyat merkezleri Ortadoğu’da yoğunlaşmıştı. Antik çağın bilgi ve kültür birikiminin muhafaza edilmesi, geliştirilmesi ve Rönesans Avrupası’na ulaştınlmasında nüfusunun çoğunluğunun Müslüman ve Arap olduğu Ortadoğu kilit bir rol oynayacaktı.


Stratej ik konumu nedeniyle çok eski tarihlerden bu yana pek çok büyük devletin tamamen ya da kısmen egemen olduğu ya da göz diktiği Ortadoğu’nun önemli bir bölümü ı 534’ten ı 9ı 7 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştı. 10 Seçme Yazılar 1 Ortadoğu Ortadoğu, ı 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Britanya ve Fransa başta gelmek üzere sömürgeci devletlerin denetimi altına girmeye başladı. Bu süreç, Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı ‘ndan yenik çıkmasıyla tamamlandı. Bu savaştan önce, savaş sırasında ve özellikle savaştan sonra Arap ulusal bilinci ve giderek bir Arap ulusu oluşmaya başladı. Britanya ve Fransa mandası altına konan Arap devletleri, uzun ve karmaşık bir savaşırn süreci sonunda ı 940’larda ve ı 950’lerde sömürge boyunduruğundan kurtuldular. ı 948’de Filistinlilerin yurtlarından kovulrnaları ve İsrail’in kuruluşunu, yeni süper devlet ABD’nin 1 950’lerin sonu ve ı 960’ların başından itibaren yavaş yavaş eski sörnürgeci devletlerin yerini alması ve daha sonraki yıllarda Sovyetler Birliği’yle ABD arasındaki -dolaylı- nüfuz savaşımının büyümesi izledi. Özellikle ı 950’lerden bu yana bölge, bir dizi savaş, içsavaş, askeri darbe, işgal ve devrim girişimi yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Dünya petrol kaynaklarının üçte ikisini barındıran Ortadoğu, ı 990-9 ı ‘de başında Rusya’nın bulunduğu revizyonist/ sosyalemperyalist blokun dağılması ve özellikle ABD’nin 200ı ‘den bu yana İslam halklarına saldırısıyla yeni bir dönerne girmiş bulunuyor. Dünyanın, görünürde yenilrnez biricik süper devleti ABD, son ı O yıldır Ortadoğu’nun, esas olarak Müslüman halklarına ve direnişçi güçlerine karşı sürdürmekte olduğu vahşi savaşı daha üst bir düzeye yükseltmiş bulunuyor. Arnerikan neo-faşistleri bu yolla, emperyalist rakipleri karşısında daha elverişli bir konum elde etmeyi (Avrasya’ya egemen olma), İsrail’in “güvenliği”ni pekiştirmeyi ve bölgenin petrol, doğal gaz ve diğer hammadde kaynaklarını kendi tekellerine almayı kurmuşlardı. Ama onlar yutabileceklerinden daha büyük bir lokmayı ısırmış bulunuyorlar. Varolan devasa güç dengesizliğine rağmen bölge halkları ve onlara önderlik eden direniş örgütleri, çok büyük özverilerle yürüttükleri bu eşitsiz savaşta Yanki emperyalistleri ve onların ortak ve. uşaklarına ağır darbeler indirdiler ve indirmeye de devam ediyorlar. Devrimci bir önderlikten yoksun olan bu halklar, objektif olarak, özelde ABD emperyalizminin tüm insanlığı maddi ve manevi olarak köleleştirme ve genelde emperyalizmin insanlığı bir dejenerasyon ve barbarlık batağına çekme girişimine karşı direnişin en ön hattında yer alıyorlar.

Kökleri uzak geçmişin derinliklerine uzanan Ortadoğu ve özellikle Ortadoğu halkları bir kez daha insanlık tarihinde önemli bir rol oynamaya aday gözüküyor. Gelişmelerin bence Onsöz ll olumlu olarak yanıtıayacağı soru şu: Acaba Ortadoğu halklarının bu direniş süreci, emekçi insanlığın uyanışına, gerçek uygarlık bayrağını yükseltmesine ve onun yeni ve daha devrimci bir rönesansın eşiğine varmasına katkı yapabilir, onun yolunu açabilir mi? * * * Bu kitap benim 1995-20 ll yılları arasında değişik zaman ve yerlerde yazmış olduğum ve Ortadoğu’yu konu alan yazıların çoğunu içermektedir. Kitabın; sömürgeci devletler tarafından aşağılanmış ve boyunduruk altına alınmış gerici ve despotik rejimler altında ezilmiş, emperyalist işgal, saldırı ve müdahalelere hedef olmuş, kanı ve gözyaşları iç savaşlar, askeri darbeler ve kıyımlarla akıtılmış olan Ortadoğu halklarının yakın tarihine ve kurtuluş savaşımiarına bir ölçüde ışık tutacağım umuyorum. Son olarak, kitabın yayımlanması sürecindeki katkıları için Nazım Taban’a teşekkürlerini sunmak istiyorum. Garbis Altınoğlu 16 Ağustos 20 ll 16. Yılında İran Devrimi Ocak 1 995 Bundan 16 yıl önce, ABD emperyalizminin yakın bağlaşığı ve güçlü bölgesel jandarması olan Şah rejimi, İran halkının görkemli direniş ve ayaklanması karşısında adeta kumdan yapılmış bir şato gibi çökmüştü. Sosyo-ekonomik yapısının ve gelişme düzeyinin ve yakın geçmişteki siyasal evriminin karakteristikleri Türkiye ile önemli benzerlikler gösteren, ülkemize komşu olmasının yanısıra, önemli bir Kürt ve Türk halk kitlesi barındıran1 İran’daki önemli siyasal gelişme ve altüst oluşların Türkiye proletaryası ve halklarını yakından ilgilendirmesi gerektiği tartışma götürmez. Bütün bunlara rağmen, 1979 Şubat Devrimi ‘nin ve onu izleyen gelişmelerin, Türkiye devrimci hareketinin literatüründe fazlaca bir yer tutmamış olması, İran devriminin deneyimlerinin sistematik ve eleştirel bir incelemeden geçirilmemiş olması çok önemli bir eksikliktir. Burada bunun nedenlerine girmeyeceğim; ancak bunun TDH’nde ve onun çeşitli bileşenlerinde gözlenen aşırı içe dönüklükle olduğu gibi, kökü derinlerde olan dogmatist ve şematist yaklaşımlarla da ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu yazıya gelince, o, İran devriminin kapsamlı ve detaylı bir incelemesini yapma ve dolayısıyla bu alanda varolan önemli boşluğu doldurma savını taşımıyor. Burada amaçlanan, daha çok, genel bir bilgilendirme, çok kaba çizgilerle de olsa bazı vargıtara ulaşma ve duyarlı okuru konuya daha fazla eğilınesi için yüreklendirmedir. Konunun bizleri ilgilendiren ve yukarıda söylenenlerle yakından ve sıkı sıkıya bağlantılı bir diğer önemli yanı, siyasal İslam ve onun varyantiarının gerek ülkemizde ve gerekse bölgemizde giderek daha fazla güçlenme ve siyasal etkilerini artırma eğilimi göstermeleridir. Suriye’de kökü eskilere dayanan bir Müslüman 1 İran halkının yüzde 50,2’sinin dili Farsçadır. Nüfusun yüzde 28. I ‘i ise Türkçe’nin değişik lehçelerini (Azeri, Türkmen ve Luri-Bahtiyari lehçeleri) ve yüzde 5.

6’sı Kürtçe konuşmaktadır. 14 Seçme Yazılar 1 Ortadoğu Kardeşler muhalefetinin varlığı, Lübnan’da yakın geçmişe kadar siyasal örgütlerin dinsel ve mezhepsel gruplarla özdeşleşmiş olması ve Hizbullah’ın Güney Lübnan’da İsrail’e ve yerel uzantılarına karşı direnişte öndegelen bir rol oynaması, Ürdün’de Müslüman Kardeşler başta gelmek üzere, İslamcı örgütlerin gücünün artmakta olması, Mısır’da Müslüman Kardeşler’le gerici rejim arasındaki çatışmanın giderek yoğunlaşması, Filistin direnişinde HAMAS ve İslami Cihat Hareketi gibi örgütlerin öne geçmesi, akla ilk gelen örnekler. Cezayir’de 26 Aralık ı 99ı ‘de yapılan genel seçimlerin ilk turunda çoğunluğu FIS’nin elde etmesinin ardından gerici egemen sınıfların seçim sonuçlarını iptal ederek rejimin iplerini bir askeri cuntanın ellerine teslim etmeleri .üzerine başlayan iç savaşsa, İran’ dakine benzer gelişmelerin Türkiye’de de yaşanıp yaşanmayacağı sorusunu bir kez daha gündeme getirdi. Özellikle Fransız ve Batı Avrupa emperyalistlerinin ama aynı zamanda ABD emperyalistlerinin yakından izlediği bu savaş, 28 milyon nüfuslu bu Kuzey Afrika ülkesinde üç yıl içinde yaklaşık 35 bin kişinin ölümüne yol açtı. Bu savaşın diğer Kuzey Afrika ülkelerine ve Ortadoğu’ya sıçraması ve yayılması, hatta Avrupa’daki (özellikle de Fransa’daki) Kuzey Afrika kökenli göçmen topluluğunu etkilernesi olasılığı, emperyalist burjuvaziyi kara kara düşündürüyor. Cezayir proletaryası ve halkını, kabul edilemez iki alternatiften -dinsel gerici diktatörlük ile ‘laik’ askeri-faşist diktatörlük- birisini seçmeye zorlayan bugünkü konjonktürün Türkiye’de yakın gelecekte gündeme gelip gelemeyeceği tartışmaya açık bir konudur. Ancak, siyasal İslamın ve dinsel gericiliğin, özellikle 12 Eylül faşist darbesinden bu yana geçen süre içinde giderek daha fazla güçlendiği tartışma götürmez bir gerçektir. Daha öncesi bir yana bırakılsa bile, ı2 Eylül ı 980’den bu yana yaşanan gelişmeler, siyasal İslamın yükseldiği, devrimci alternatifin zayıf olduğu bugünkü koşullarda, düzenden ve geleneksel burjuva partilerinden umudunu kesmekte olan yığınların giderek artan ölçülerde dinsel gericiliğin yörüngesine çekilmekte olduğunu göstermektedir. Askeri cuntanın, dinsel gericiliğin önünü iyice açması, “Türk-İslam sentezi”nin resmi devlet tezi haline gelmesi, gerek askeri cunta ve gerekse ANAP hükümeti ( 1 983-91) ve DYP-SHP koalisyon hükümetleri (1991 ‘den günümüze) dönemlerinde gerici dinsel tarikadarla işbirlikçi-tekelci burjuvazi arasındaki bağlaşmanın güçlenmesi, dinsel gericiliğin sivil bürokrasi içinde önemli mevziler elde etmesi ve hatta orduya sızmaya çalışması, 27 Mart 1 994 yerel seçimlerinde, aralarında İstanbul ve Ankara’nın 16. Yılında İran Devrimi 15 da bulunduğu 15 anakentten 6’sında belediye başkanlığını ele geçiren RP’nin (Refah Partisi), son kamuoyu yoklamalarma göre en büyük parti konumuna gelmiş olması vb. bunun somut verileridir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir