Genevieve Brisac – Olga

Günlerden pazar. Olga’nın canı sıkılıyor. Ablası Esther ödev yapıyor, annesiyle babası ise uyuyor ya da belld de uyuyormuş gibi yapıyor. Birden Olga’nın aklına bir fıkir geliyor. – Anne, gidip pastaneden bir şeyler alsam olur mu? – Ama bana söz ver … diyor annesi uykulu uykulu. Olga ((bana söz ver” diye başlayan cümleleri dinlemez pek. – Size kruvasan, kendime de şeker alırım. Hem kendi param da var. Kruvasanı üzerine basa basa, şekeri ise usulcacık söylüyor ama sonuçta hepsi açıkça duyuluyor. 9 ) Kapının kilidini çevirdiğinde baş döndürücü bir hisse kapılıyor. Asansöre binmek tıpkı balorıla yolculuk etmek gibi. Apartman kapısından etrafı kolaçan ediyor. Bu pazar sabahı görünürde hiç köpek yok. Olga çıkmadan önce, tıpkı havuza giriyormuş, kendini suya, bambaşka bir dünyaya bırakıyormuş gibi, derin bir nefes alıp tutuyor. Kaldırımın ortasında bir oluk var.


Olga bu oluktan yürümeye çalışıyor. Bir ayağını öbürünün tam önüne koyarak yürümek gerek. Hiç de kolay bir iş değil. Annesiyle babası niye her şeyden endişe ediyor ki? Olga’nın asıl endişesi, hiçbir zaman olağandışı bir şeyin olmaması. Bu gidişle büyüdüğünde torunlarına anlatacağı tek bir anısı bile olmayacak. Zaten çoğu şeyi de unutuyor. Nasıl oluyor da anneannesi 10 çocukluğunda yaşadığı maceraların hepsini aklında tutabiliyor, hayret! Abisi Eugene’in yaptığı bütün haylazlıkları falan. Olga’nın hayal bile edemeyeceği bütün o maceraları … Olga birden karşı kaldırımda Sylvain’i görüyor. Kreşten arkadaşı, Sylvain. Ah o kreş günleri, nasıl da güzeldi. Oradayken tek yaptıkları eğlenmekti. Olga Sylvain’e bayılıyor. Sylvain babasıyla birlikte karşıdaki pastanenin önünde kuyrukta bekliyor. O pastanenin kruvasanları daha lezzetli ama Olga’nın oraya gitmesine izin yok çünkü bunun için caddenin karşısına geçmesi gerekir. 11 – Aslında geçsem annemler nereden anlayacak ki! 12 Tam o sırada Sylvain de Olga’yı görüyor.

– Olga! Sylvain bisikletinin Kendi kendine bir şarkı uyduruyor: İşte ben Külkedisi Ama kaybedersem ayakkabımı, Beni kimse tanıyamaz ki. Yok, böyle kafiye tutmadı. Bütün dizelerin “i” ile bitmesi gerekirdi. Olga ayaklarına bakınca aklına bir fikir geliyor: İşte ben Külkedisi Ama kaybettim patiğimi, Şimdi prens de ne yazık ki Tanımaz artık beni. İnsan şarkı yazmakla meşgulken ayaklar kendiliğinden yürüyüverir. İşte ben Külkedisi, Yaparım temizliğimi, Bulamazsam bile patiği, Gider bulurum prensi, Tanıtırım kendimi. Prensle nasıl evleneceğini kafasında canlandırmaya çalışan Olga oluktan yürüyor. 13 . – Pembe yünlü terlikleri sırılsıklam. En iyisi havada, uçan bir araçta J :i evlenmek. !)erken farkına bile varmadan caddenin karşısına geçiveriyor. Bir yasağı çiğnediğini basbayağı BİLİYOR, ama bunu düşünmemeyi başarıyor . Sanki iki tane Olga varmış gibi. Olga alışverişi biten Sylvain’le babasını görmezden gelmeye çalıştığı için çok meşgul. Hiç oralı olmadan ağır ağır yaklaşıyor.

Hatta bir ara durup parasını sayıyor, sonra da çamur içindeki ayaklarına bakıyor. Sylvain’le babası da gidiyor bu arada. Olga neşelenerek, “TEK BAŞINA dışarıda olmak ne kadar güzel,” diye düşünüyor. Kuyrukta büyükler gibi sabırla sıra bekliyor, 14 r’ hem de gitmesinin yasak olduğu pastan ede. – Yedi çilekli, beş kolalı jelibon, iki muzlu rulo, onlu pakette ayıcık drajelerden, bir tane çiklet, yedi de kruvasan lütfen. Kadın hızla Olga’nın istediklerini hazırlıyor. Elleri bir oraya bir buraya gidiyor. Aslında çok nazik bir kadın ama sattığı hiçbir şekerin adını bilmiyor. “Ben kendi dükkanım olduğunda şekerleri hep çocukların boyunun yeteceği yerlere koyacağım, pazardaki meyveler gibi açıkta duracaklar. Ayrıca dondurma ve şeker dağıtan makineler olacak. Bir de kendi yaptığım oyuncakları satacağım.” Olga dönüş yolunda sessiz bir ıslık tutturuyor. 15 Hoplaya zıplaya yürürken hafif bir rüzgarın saçınızı havalandırması kadar heyecanlı bir şey yok. Müthiş bir duygu. Apartmanın kapısına geldiğinde, o rüzgarın dindiğini hissediyor Olga.

Tam üstünde, tepede sinir bozucu bir bulut var. Asansörde bu his daha da kuvvetleniyor; içinde, göbeğinin üç santim üzerinde bir yerde hafif bir sıkıntı duyuyor. Sanki yolunda gitmeyen bir şeyler var. lta Olga annesiyle babasına /7�.J hazırlayacağı tabakları � ) düşünüyor. Yatağınıza ‘/ kruvasanlı, reçelli kahvaltı getiren bir kızınızın olması hiç fena sayılmaz ona göre. Eve vardığında, hızla açılan kapının ardında öfkeden köpüren babası duruyor. Bütün .- girişi kaplamış, dev gibi. “‘� ……,,.� � – Sen kimden izin aldın ) � bakayım! �) � Babası Olga’yı sertçe içeri çekince kruvasan paketi yere \. � düşüp dağılıyor. Olga içinde bir hayal kırıklığı ve öfke dalgasının kabardığını hissediyor. İyi bir şey yapmak isteseniz bile azar işitirsiniz; ne bir dinlerler ne bir şey. Kendi başınıza bir şey yapmanıza hayatta izin vermezler.

Haksızlık duygusu boğazında düğümleniyor, hıçkırıyor Olga. Gözünde yaşlarla başını kaldırıp babasına bakıyor: – Ama izin almıştım. Sonra da hızla odasına kaçıyor. Caddenin karşısına ) geçip öbür pastaneye gittiğini nereden anladıklarım öğrenmeye bile çalışmıyor. Büyükler canları ne isterse yapabiliyor ama uyumak ve çocukları mutsuz etmekten başka bir şey istemiyorlar ki. “Ben büyüdüğümde asla evlenmeyeceğim,” diye düşünüyor Olga. On bir yaşındaki ablası Esther, odasının kapısında belirip Olga’ya durumu açıklıyor: – Çok geç kaldın, o yüzden merak ettiler. Olga Esther’ e büyük harflerle koca bir poster hazırlatıyor:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Holaáaaaaaaa