Hal Hellman – Büyük Çekişmeler

Bu kitabı yazmaya girişmem 1996-1997 yıllarına rastlıyorsa da, bu iş için neredeyse 20 yıldır bilgi topluyordum. Aynı amaçla, konularla ilgili bazı yerleri görebilmek için birkaç kez Avrupa’yı ziyaret ettim. Aralarında Darvvin’in Downe’deki evi ile Newton’un Cambridge’deki mekânının da bulunduğu bu yerlerde ev sahipleri ve yöneticiler hep nazik ve aydınlatıcı davrandılar. Özellikle, Galileo’nun acı dolu son yıllarını geçirdiği II Gioiello yu ziyaret edebilme imkânı ve çok yararlı bilgiler sağladığı için İtalya’daki Osservatorio Astrofisico di Arcetri’nin müdürü Dr. Franco Paciniye şükran borçluyum. Bununla birlikte, araştırmamın büyük bölümünü kütüphanelerde gerçekleştirdim. En çok yararlandıklarım, Burndy Kütüphanesinin (Norwalk, Connecticut) muhteşem eski belgeler koleksiyonu, kütüphanesinde kiraladığım m asada birkaç ayımı geçirdiğim Sualtı Biyolojisi Laboratuvarı (Woods Hole, M assachusetts), araştırma görevlisi olarak bir ay kaldığım Roma’daki Amerikan Akademisi, sekiz yıl ders verdiğim New York Üniversitesinin Bobst Kütüphanesi, New York Halk Kütüphanesi ile yine New York’taki Bilim, Sanayi ve İş Dünyası Kütüphanesi oldu. Son olarak, yaşadığım şehir Leonia, New Jersey ’deki yerel kütüphaneden (ne mutlu ki bölge çapındaki ağın bir parçasıdır) de çok yararlandığımı söylemeliyim. Burada, bana çok yardımcı olan kütüphane görevlilerinin desteğiyle kendi yöremizdeki ve gerektiğinde ülkenin çeşitli yerlerindeki kütüphanelerden çok değerli bilgiler elde etme imkânım buldum. Kitabın kapsamının genişliğinden dolayı büyük ölçüde ikincil kaynaklara da başvurmak zorunda kaldım. Bunlar arasında en yararlı olanlar bütünüyle y a da büyük ölçüde, konumuzu oluşturan tartışmalar üzerinde yoğunlaşan ve ulaşılması güç bilgileri sağlayan kitaplar oldu. Örnek vermek gerekirse: Rachel H. Westbrook’un Jo h n Turberville N eedham ve Fransız Aydınlanması Üzerindeki Etkisi (Yayımlanmamış doktora tezi, Columbia Üniversitesi, 1972), A. Rupert Hall’dan Philosophers at War. The Quarrel betw een Nevvton and Leibniz (Felsefeciler Savaşıyor.


Newton ile Leibniz Arasındaki Tartışma, New York: Cambridge Üniversitesi basımı 1980), Elizabeth Noble Shor’dan The F o ssil F eu d betw een E.D. C ope and O.C. M arsh (E. D. Cope ile O. C. M arsh Arasındaki Fosil Kavgası, Hicksville, NY. Exposition Press, 1974) ve Mead/Freeman tartışması üzerinde, ne şaşırtıcı ki, beş ayrı kitap. Yazma işi üzerinde yoğunlaşabilmek için, benim de bir süre katılma firsatı bulduğum sanatçı gruplarından daha iyi bir ortam olamaz. Bunlar arasında Fransa’nın Vence kentindeki Karolyi Enstitüsü’nü (ne yazık ki artık faaliyette değil), Kudüs’teki Mishkenot Sha’anim’i ve kitabı nihayet tamamladığım, Ispanya’nın Mojacar bölgesindeki Fundaciön Valparaiso’yu sayabilirim. Yıllar boyunca meslektaşlarımdan çoğunu sorularımla bunalttım. Bu bilim adamlarının bazılarını tanıyor, bazılarını ise tanımıyordum. Ama hepsi de bana yardımcı oldu.

Sayılan adlarını sayamayacak kadar çok olan bu kişilere teşekkür ediyorum. Ancak burada adını belirtmek istediğim bir kişi var: Shirley A. Roe. Beni bu kitabı yazmak için harekete geçiren, öncelikle onun 2 Aralık 1981’de New York Bilimler Akademisinde verdiği “Voltaire Needham’a Karşı: Kendiliğinden Türeme ve M ucizelerin Doğası” başlıklı konferans oldu. Bazı meslektaşlarım metnin çeşitli bölümlerini okuma ve eleştirme nezaketini gösterdiler. Bunlar arasında Barnard Koleji ve I I Columbia Üniversitesi antropoloji profesörü Morton Klass, New York Kent Üniversitesi İngilizce profesörü Samuel I. Mintz, Palisades, New York’taki Lamont-Doherly Jeoloji Gözlemevi’nden Walter Pitman, Columbia Üniversitesi Kütüphane Bilimi profesörü Phyllis Dain, Rutgers Üniversitesi tarih profesörü Norman Dain, Bilim Eğitimi Ulusal Merkezi yönetim kurulu üyesi ve antropolog John R. Cole ve bilim tarihi dalında çalışırken daha sonra New York’ta avukatlık yapmaya karar veren Dr. Harold L. Burstyn yer alıyor. Ayrıca yayıncım Faith Hamlin’e iyi dağıtımı ve psikolojik kavrayışından, editörüm Emily Loose’a katkılarından ötürü, John Sim koya da kitabı baştan sona gözden geçirdiği için teşekkür ederim. Son olarak, her sözcüğü birkaç kez okuyan eşim Sheila’mn desteği ve teşvikinin de benim için çok önemli olduğunu söylemek istiyorum. I I I Giriş İrlandalı flütçü Jam es Galway Londra Oda Orkestrasıyla bir konser verecekti. Çalınacak parçalar arasında yer alan Cari Stamitz’in bestesi çok iyi bilinmediğinden, bu parça çalınırken orkestrayı kendisinin yönetmesinin daha iyi olacağını düşündü. Bunun üzerine, konserin tamamını Galway’in yönetmesi kararlaştırıldı.

“İlk bölümün temposu net bir şekilde aklımdaydı,” diye anlatıyor Galway. “Sonra başlama işaretini verdim ve çalmaya başladık. Ama çalgıcıların yüzündeki dehşet ifadesini gördüğümde bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu anlamıştım. Donduk kaldık. Başka ne yapabilirdik ki? Programa bakmayı unutmuştum. Konsere bir Vivaldi parçasıyla başlamamız gerekiyordu, Stamitz’le değil!” Bir orkestra şefi için ne büyük bir kâbus… Ama sürprize bakın: “Birden gülmeye başladık,” diye devam ediyor Galway. “Dinleyiciler de ne olduğunu anlayınca bize katıldılar. Bazen bir şeyin ters gittiğini görmek hoşlarına gidiyor sanıyorum.”1 Ne yazık ki, bilimle ilgili bir şeyin ters gittiği medyada duyurulduğunda bu muhtemelen bir felaket haberi olacaktır. Ölümcül bir kimyasal madde sızıntısı —metil cıva, dioksin ve PCB sızıntılarının meydana geldiği olaylar benzeri— ya da Three Mile adası ve Çernobil’de yaşanan nükleer kazalar gibi. Bunları bilim değil de teknoloji felaketleri olarak sınıflandırmak daha doğru ise de basın mensupları bu ayırımı pek yapmazlar. v Teknolojiyle değil de bilimle ilgili hatalar ise medyada nadiren yer alır. Bu yüzden kamuoyu bilim adamlarının sıklıkla saptığı yanlış yollardan pek az haberdar olur. Bilimle ilgili yanhş bir düşünce haber olsa bile bunun doğru olmadığını kimse bilmez. Doğru olanı ortaya konduğunda ise bu yeni bir gelişme olarak sunulacak ve eskisi unutulacaktır.

Bilimsel yayınlarda bile olumsuz sonuçlarla ilgili haberlere çok az yer verilir. Oysa bunlar o alanda çalışanlar için çok yararlı olabilir. Sorun kısmen bilimin büyük bir yürüyüş olarak öğretilmesinden kaynaklanıyor. Hemen her bilimsel ders kitabı konuyu mantıksal bir dizi içindeki bölümler olarak sunar. Metin, önüne çıkan her şeyi ezip geçen bir güç gibi, ele aldığı bilim konusu üzerinde ilerler ve düşünceleri olgunluğa ulaştıran arka plandaki mücadeleyi sergilemek için yolundan hiç sapmaz. Sonuçta veriler, hatta kuramlar tarihin işidir. Yaşayan bilim ise sürecin kendisidir. Bilimi yapanlar için onu heyecanlı kılan da süreçtir. Bilim adamı olmayanlar bunu anlayamazlar. Bilimi yapanlar söz konusu olduğunda da tümüyle karanlıktadırlar. Onların tıpkı yaptıkları iş gibi, soğuk, duygusuz, kısaca gayri insani olduğunu düşünürler. Ancak çoğunlukla, bilimsel buluş süreci duyguyla doludur. Bilim adamı yeni bir düşünce ortaya attığında muhtemelen başkalarının kuramlarım çiğnemiş olacaktır. Eski fikirlerin sahipleri ise kolay pes etmeyeceklerdir. Böyle bir durumda, kaybeden taraf değerli kuramının yıkıldığını gördüğünde neler hisseder? Belki de ölümsüzlük fırsatının parmaklarının ucundan kayıp gittiğini görür.

Yenilgiye uğrayan mücadeleye devam ederse, Thomas Hobbes ile Ingiliz matematikçi John W allis arasında çeyrek yüzyıl süren kavga gibi (bkz. II. Bölüm) bir bilim çatışması yaşarız. Hobbes’un sorunlarından biri, cebirin sağladığı olanakları göremeyecek kadar kendini geometriye kaptırmış olmasıydı. Bu yüzden, W allis’in parlak cebir yönteminden bahsederken inanarak, “sanki orada biraz önce tavuk eşinmiş gibi simgeler kalabalıV I ğıyla kaplı” diyebiliyor ve bunlarla uğraşmaya sabrı olmadığını söylüyordu. Bilimsel anlaşmazlığın başka bir nedeni de öncelik sorunudur. Bu sorun iki ya da daha fazla bilim adamı aşağı yukarı aynı zamanlarda aynı düşünceyi ortaya attığı zaman ortaya çıkar. Fen ve matematikte aynı buluşu aynı anda yapmak şaşırtıcı görünse de aslında oldukça sıktır. Örnekler arasında Newton ve Leibniz (kalkülüs), Faraday ve Hemy (elektromanyetik indükleme) Adams ve Leverrier (Neptün’ün keşfi) Darwin ve Wallace (evrim kuramı), Heisenberg ve Schrödinger (kuantum mekaniği) sayılabilir. Kuşkusuz bilimde insanı teşvik eden dürtülerden biri bir şeyler keşfetmenin, çevremizdeki dünya hakkında yeni şeyler öğrenmenin verdiği keyiftir. Eğer bilim adamları birer aziz olsalardı bununla yetinebilirlerdi. Ama çoğunlukla parasal kazanç dürtüsüyle hareket etmeseler de bulduklarını dünyanın bilmesini isterler. Nobel ödülünün hayali gözlerinin önünde dans edebilir. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz durumlar öncelik tartışmaları için fırsat yaratır ve bu da şiddetli kavgalara yol açar. Bunlar arasından en etkileyici bulduğum örnekleri ve meydan okumalara gösterilen çeşitli tepkileri bu kitapta ele alacağım.

Bununla birlikte, bir buluşu tanımlamanın ya da ne zaman gerçekleştiğine karar vermenin her zaman kolay olmadığını da göreceğiz. Sorun bazen, Charles Darvvin’le Alfred Russel W allace’ı karşı karşıya getiren evrim konusunda olduğu gibi incelik ve nezaketle çözülmüştür. Bu yüzden o hikâyeyi göz ardı edebiliriz. Ancak karşılıklı acı suçlamalara sahne olan olaylar da vardır. Bilinen bir örnek Isaac Newton’la Gottfried Wilhelm Leibniz arasındaki kavgadır (bkz. III. Bölüm). Newton zor bir adamdı ve çeşitli nedenlerle başkalarıyla da çatıştı. Bununla birlikte bu çatışmalar onu üzmüştü ve hatta faal bilim dünyasına ilgisini de belki soğutmuştu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir