Julia Donaldson – Prenses Ayna Güzeli ve Uçan At

Mavi kemerli hemşire Ellen’ın sağ kolundaki bembeyaz alçıya gururla bakarak, ” İşte oldu!” dedi. “Artık arkadaşların bunun üstüne isimlerini yazabilirler.” Ellen bisikletinden düşerek, kolunu kırmış, annesi de onu hastaneye getirmişti. Kolu artık ilk düştüğü anki kadar acımıyordu, üstelik arkadaşlarının isimlerini alçının üstüne yazmaları fikri de Ellen’ın çok hoşuna gitmişti. ” Yarın okula dönebilir miyim?” dedi hevesle. *1 * * ” Hayır,” dedi hemşire. “Doktor bu gece hastanede kalmanı istiyor ki durumun nasıl olacak bir görelim. Ne de olsa sarsıntı geçirdin.,, “O ne demek?,, “İnsan kafasını çarpınca bazı şeyleri unutabilir demek.” Bisikletten düştüğünde Ellen’ın başı gerçekten de kaldırıma çarpmıştı ve yaklaşık bir dakika kadar nerede olduğunu ya da başına ne geldiğini hatırlayamamıştı. Ellen’ın annesi hemşireye, “Ona sürekli bisiklet kaskını tak deyip duruyorum,” dedi. Ellen kendisini suçlu hissederek, başını öne eğdi. ” Özür d ilerim,” diye mırıldandı. “Ama şimdi iyiyim.” “Öyle bile olsa, emin olabilmek için se- *2 * * ni bu gece burada tutmak zorundayız.


” Hemşire Ellen ‘ın annesine dönüp, “Tahminimce doktorun yarınki kontrolünden sonra onu eve götürebilirsiniz,” diye ekledi. O sırada içeri tekerlekli sandalye süren bir görevli girdi. “Buraya oturun bakalım, büyükhanım,” dedi Ellen’a. Dönüp Ellen’ın annesine de, “Sizin ise yürümeniz gerekecek küçükhanım,” dedi. Bacağı değil de kolu kırılmışken tekerlekli sandalyeyle gitmek zorunda olması Ellen’a garip geldi ama çekindiği için bir şey söylemedi. Görevli Ellen’ı bir asansöre bindirip indirdi ve bir koridoru geçtikten sonra altı yataklı bir odaya getirdi. ” Burası hastanenin Jüpiter koğuşu, ” dedi. “Bu koğuşta bir dediğinizi iki etmezler.” Sonra da tekerlekli sandalyeyi danışma masasının önünde durdurdu. Kırmızı kemerli bir hemşire Ellen ile annesini karşıladı. Hemşire, ” Merhaba, ben Jo,” dedi ve Ellen’a yatağını gösterdi. *3 * * Yatağın etrafını çepeçevre saran bir perde vardı. Hemşire Ellen’ın sol bileğine lastik bir bileklik taktı. Üstünde Ellen’ın adı yazıyordu. Hemşire Jo, elindeki hastane pijamasını uzatarak, “Bunu giymen lazım,” dedi.

“Ama kolum alçıdayken pijamanın üstünü nasıl giyeceğim?” dedi Ellen. “Merak etme, bizde her şeyin bir çaresi var,” dedi hemşire. Annesi Ellen’a pijamayı giydirirken gördüler ki pijamanın sağ kolu kısaydı ve içinden alçı geçecek kadar da genişti. ” Ben eve dönsem iyi olacak,” dedi Ellen’ın annesi. Ellen biraz korkar gibi oldu. “Gitmesen olmaz mı?” dedi annesine. “Merak etme, bir şey olmaz. Burada yalnızca bir gece kalacaksın. Hem eminim diğer çocuklarla arkadaş bile olursun.” Ama Jüpiter koğuşuna şöyle bir göz gezdiren Ellen, odada sadece bir erkek ço- * *4 * cuk olduğunu, onun da uyuduğunu gördü. Yatakların üçü boştu, diğerinin ise perdesi çekilmişti. ” Bugünlerde kemiğini kırana pek rastlamıyoruz,” dedi hemşire Jo. “Sen de olmasan işsiz kalırdım, Ellen!” Ellen gülümsedi ve korkusunun biraz geçtiğini fark etti. Sol eliyle annesine sarılıp veda etti ve ertesi gün ona üzüm ve kitap getirmesi için söz verdirdi. Ellen’ın annesi gidince hemşire Jo, “Haydi işimize koyulalım,” dedi.

“Öncelikle yarın yiyeceğin yemeği seçmen lazım. Acaba şans eseri solak olabilir misin?” “Ha yır, değilim,” dedi Ellen, şaşkın bir şekilde. “Solaklar için farklı yemekler mi pişiriyorsunuz?” dedi. Hemşire Jo güldü. “Hayır ama solak değilsen şunu doldurman biraz zor olabilir.” Hemşire Ellen’a üstünde yazılar olan sarı bir kart gösterdi. “Kahvaltı ve öğle yemeği için farklı seçeneklerin var,” dedi. Ellen kahvaltı için mısır gevreği ve portakal suyu, öğle yemeği için de tavuklu pilav ve meyve salatasını seçti. Hemşire Jo ise onun seçtiği yemekleri işaretledi. “Benim mesaim birazdan bitiyor,,, dedi hemşire. “Yarın öğle vakti döneceğim ama sen o zamana kadar gitmiş olabilirsin.,, Ellen hemşirenin gitmesine üzüldü. Ateşini başka bir hemşire ölçtü, bir başkası kakaolu sütünü getirdi, daha sonra bir başka hemşire de onu tuvalete götürdü. Bu kadar çok insanın onunla ilgilenmesi biraz şaşırtıcıydı ve Ellen kendini birden bitkin hissetti. Hemşirelerden bir diğeri onu yatağına yatırdı.

” Gece bir şey istersen şu zili çal, olur mu?” dedi. Ellen gece birisinin omzuna hafifçe dokunmasıyla uyandı. Önce annesinin geldi- *6 * * ğini sandı ama gözlerini açıp da karşısında hemşireyi bulunca nerede olduğunu hatırladı. Zili çalacak kadar kendisini hasta hissetmemiş olsa da, pek iyi bir gece geçirdiği söylenemezdi. Kolundaki alçı yüzünden uyurken her zaman yaptığı gibi sağ yanına dönememiş ve rahat bir pozisyon bulmakta zorlanmıştı. Sonra da ateşinin ölçülmesi için erkenden uyandırılmış, bunun ardından ise çok daha derin bir uykuya dalmıştı. Hemşire ona, “Kahvaltı servisi yapılırken seni uyandıramadık bir türlü,” dedi. ” Ama hiç merak etme, kahvaltını sakladık. Doktor Birch gelene kadar yiyecek vaktin var.” “Tuvalete gidecek vaktim de var mı? dedi Ellen. “Evet, var. Birisinin yardım etmesini ister misin?” ” Hayır, teşekkürler.” Ama lavaboya gittiğinde Ellen sadece sol eliyle yüzünü *7 * * yıkayıp, diş fırçalamanın bayağı zor olduğunu anladı. “Sol elimle yazmayı da öğrenmem gerekecek,” dedi yüksek sesle. “Çok iyi fikir,” dedi banyonun aynasından gelen bir ses.

“Kim bilir belki de o sayede harfleri doğru yönde yazmaya başlarsın.” Ellen bu sesi çok iyi tanıyordu. Ses Prenses Aynagüzeli’ne aitti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir