Leo Bruce – Yukarı Kattaki Ciglik

O gece evin havasında hiçbir gayri tabiilik yoktu. Sonradan çok düşündüm. Hiçbirimizin hareketinde şüpheyi davet edecek en ufak bir iz bulamadım. Kokteyllerimizi içerken cinayetlerden bahsetmiştik. Sonradan bu bahsi kimin ortaya atmış olduğunu bir türlü hatırlıyamadım. Hafta sonları Thurston’larda toplanıldığı zaman, her çeşit mevzu münakaşa edilir. Politika, din, cinayet, sinema hatta falcılık bile. Doktor Thurston çok konuşan bir insan değildi. Fakat dinlemesini severdi. Arada birde konuyu canlandıracak bir sual ortaya atmasını bilirdi. Gayet sade,gayet samimi, şakacı, iri yarı bir adamdı. Misafirlerine ikram etmesini pek severdi. Madam Thurston’un çok zengin olduğu rivayet edilirdi. Doktor evlendikten sonra çalışmadığı halde sık sık misafir davet ediyor ve çok bolluk içinde yaşıyorlardı. Mary Thurston da çok nazikti.


Yalnız pek zeki değildi.Đri yarı ve sarışın bir kadındı. Pahalı elbiseler giyinir ve çok boyanırdı. Onun bizi gülümseyerek dinlediği ve bir genç kız gibi olur olmaz şeye güldüğünü görür gibi oluyordum.Ufak bir kompliman onu çok memnun ederdı.Zaten iyiliğin timsali idi. Đçimizden biri ona «Bolluk Đlahisi ismini takmıştı. Bir ev hanımı olarak Mary bu isime layıktı.Evinde her şey bol ve mükemmeldi. Cinayet bahsi ortaya atılınca Alec Morris itiraz etti – Kitaplarda filmlerde bu konuyu görmekten bıktık.Başka şeyden bahsedemez miyiz? Doktor Thurston güldü ve ortaya bir sual attı. -Kitaplarda gerçek bir cinayet bulmak mümkün mü? Ben, cinayetin hayatta olduğu gibi incelenmesini istiyorum. Norris, – Bakın bu doğru! dedi. Polis romanları bir cinayet hakkında gerçek fakir vermiyor. Onlar hep hazırlanmış.

olaylardır ve kaatil en sonunda sahneye çıkar.Halbuki gerçekte cinayetin sebebi anlaşılınca kaatil hemen yakaIanır. Genç Davis Strickland: –Fakat her yakalanan asılmaz ki! dedi. Usta bir kaatil onu mahkum edecek delilleri ortadan kaldırır.Strickland’dan hoşlanmazdım.Kaba saba bir gençti. Thurston’ların daimi davetlilerindendi. Doktor daima karısına, «Senin aşıkın» diye takılırdı.Mary Thurston’un arada sırada ona mali bir yardımda bulunduğunu tahmin ediyorum. Norris aksi bir tavırla: – Polis suçluyu yakalayınca, delilini bulur, dedi. Uzun uzun polis romanları hakkındaki fikrini anlattıktan sonra sözlerini şöyle bitirdi: – Velhasıl kitaplardaki cinayetler bir satranç oyununa benzer. Halbuki hayatta bu iş daha basittir. Đşte onun için ben bu uydurma masallardan hiç hoşlanmam. Sam Wiliams, Thurstonların avukatı idi. Ona bu evde daima rastlardım.

Üstüne başına çok itina eder, gür ak saçlarını daima muntazam tarardı. Yaşına rağmen ince ve kıvrak bir vücudu vardı. Gayet mahir bir avukat olarak tanınmıştı. Ben bile kaç kere ona fikir danışmıştım. Bu sefer Norris’e cevap veren o oldu. – Belki haklısınız ama bu oyun beni eğlendiriyor, dedi. Đnsan bir polis romanı okurken sonuna kadar heyecan içinde kalıyor.Biz zaten kitapların hayattan biraz daha esrarengiz olmasını isteriz. O sırada kokteyleri daima eliyle hazırlayan Doktor Thurston zili çalarak uşağı çağırdı. Bir cinayet işlenecek olsa evvela Stall’dan şüphe ederdim. Dar uzun, saçsız bir kafası, sessiz ve esrarengiz hareketleri vardı. Maamafih mükemmel bir uşaktı. Odadan çıkacağı sırada Mary; – Stall rica ederim Fellows’e söyle, gelip beni görsün, dedi. Sonra kocasına dönerek: – Fareler hakkında konuşacağım, dedi.Đkinci katta gene fare tıkırtısı işitiyorum.

Fellows’in bu işle meşgul olması lazım. Doktor: – Yalnız yerlere zehir bırakmasın Tang yiyebilir, dedi. Tang, Mary’nin köpeği idi. Fellows ile konuşmak için sofaya çıkarken, -Ben de zaten bir kapan kurmasını söyliyecektim,dedi. içinde bulunduğumuz ev yüksek ve süslü tavanlı, uzun pencereli geniş bir evdi. Đçi o kadar temizdi ki fare bulunacağına insanın aklı ermezdi. Fakat eski bir bina olduğundan fare hücumundan kurtulamıyordu.Kaloriferle ısınan duvarları parlak renkli tablolarla süslü olan bu ev insana pahalı bir oteli hatırlatırdı. Hakikaten de bir oteldi. Her odada sıcak ve soğuk su akardı. Canınızın istediği yerde oturup okuyabilmeniz için her köşede lambalar vardı. Ne zaman isteseniz elinizin altında içecek bir şey bulurdunuz, Bir hafta sonunu geçirmek için ideal fakat daima yaşamak için sıkıcı bir yerdi. Şimdi, hep beraber orada toplandığımız o günlerin üstünden sanki bir asır geçmiş gibi geliyor bana. Doktor tekrar herkese içki ikram etti. William, Norris’e dönerek: -Polis romanlarına karşı bir düşmanlığınız var galiba! dedi.

– Hepsi birbirine benziyor, adeta seri halinde yazılmış gibi. Avukat, – Hiç cinai roman yazmak aklınızdan geçmedi mi ? diye sordu. Norris hayret etmiş göründü. – Ben mi?Daha neler. Bir gün böyle bir şey yazacak olsam bile bir cinayetin psikolojik etüdünü yaparım. Yoksa böyle uydurma masallar yazmak, Allah göstermesin! . Evet, belki bir gün, bir cinayet işlemeğe karar veren bir insanın ruh haletini anlatan bir eser yazarım. O sırada gong çaldı ve hepimiz gidip giyinmek üzere ayağa kalktık. Đlk ben sofaya çıktım. Mary şoföre talimat vermekle meşguldü. Şoför yakışıklı, zeki ve temiz giyinen, 30 yaşlarında bir gençti, Biz dışarı çıktığımız sırada o çekildi. Mary’nin heyecanlı ve kıpkırmızı olduğunu farkettim. Farelere kapan kurmak için geçen bir konuşma, böyle bir heyecana sebep olamazdı. Buna rağmen bizi görünce gülümsedi ve önümüz sıra merdivenleri çıkmağa başladı. 2 O akşam endişe verecek hiçbirşeyin geçmediğini söylemiştim.

Yalnız, başka zaman belki de insana komik gelen küçük bir hadise oldu. Ben çabuk giyinirim. Gene herkesten önce hazırlandım, Gong çaldıktan bir çeyrek sonra aşağıya inmek üzere odamdan çıktım. Üç katlı olan bu evin taksimatı çok basitti. Her katın ortasından geniş bir koridor geçerdi. Odalar bu koridorun sağına ve soluna açılırdı. Benim odam, Doğuya bakan uçta Mary’nin ise Batıya bakan tarafta idi. Mary’nin yanında Strikland’ın odası, onun tam karşısında da doktorun odası vardı. Merdiven başına geldiğim sırada Mary’nin kapısının açıldığını duydum. Onun da benim gibi çabuk hazırlanmış olduğunu düşündüğümden durup bekledim. Fakat odadan Strickland çıktı. Büyük bir ihtiyatla yürüyordu. Beni görünce birden geriledi, fakat onu görmüş olduğumu anladığından derhal kendini topladı ve başıyla bana aşina bir hareket yaparak odasına girdi. Merdiven başında beklediğime pişman olmuştum. Hadiseye şahit olmak içimde bir huzursuzluk yaratmıştı .

Artık gençlikten uzak olan bu kadınla ondan onbeş yaş küçük olan bu kumarbaz, sarhoş, kaba delikanlının arasında ne gibi bir ilgi olabilirdi ? Aşağıya indiğimda Rahib Rider’i salonda buldum.O da davetli olmalıydı. Bu, başı kabak, sarı tenli, ufak tefek adamdan da hiç hoşlanmazdım. Bilhassa bakışları beni fena halde. rahatsız ederdi. Bazan size gözlerini diker, düşünceye dalar ve böyle dörtbeş dakika sabit bakışlarıyla sizi taciz ederdi. Taassubuyla şöhret bulmuştu.Serbest hayat sürenlere karşı insafsız olduğunu söylerlerdi. Zannedersem Thurston’lar da onu pek sevmezler, yalnız acıdıkları ve evinde her zaman kafi derecede yiyecek bulmadığını bildikleri için davet ederlerdi. Onunla konuşmağa çalıştım. Fakat «evet» ve «hayır» dan başka bir cevap alamadım, Yanından çekilmeğe hazırlanırken birden: -Mösyö Towsend, size bir şey sormak istiyorum,dedi. Belki beni tatmin eden bir cevap verirsiniz . Ne söyliyeceğini bekliyordum, Birden yüzüme bakarak: -Bu evde dikkatimizi çeken bir şey olmadı mı ?. Olmaması lazım gelen bir şey. Uygunsuz bir şey, diye sordu.

Birden Mary’nin odasından gizlice çıkan Strickland’ı hatırladım.Gülümseyerek cevap verdim; -Ne diyorsunuz Mösyö Rider!. Bu ev her türlü şüpheden uzaktır.Zavallı adam o kadar samimi görünüyordu ki ona kızmadım bile . Buna rağmen Williams’ın içeri girdiğini görünce adeta sevindim. Yemek gayet neşeli geçti. Doktorun keyfi yerinde idi.Mary sofradan kalkınca papazın yüzü büsbütün asıldı. Çünkü Strickland açık hikayeler anlatmaktan pek hoşlanıyordu. Yemekten sonra bir briç partisi yapıldı. O gece herkes yorgundu.Saat ona doğru Strickland sabahleyin çok erken kalkacağını bahane ederek gidip yatmak için müsaade istedi. Doktor oyun masasından seslendi; – Yatağa girmeden bir viski içmez misiniz ? Genç adam alışkanlığı dışında bunu reddetti. – Hayır, teşekkür ederim, çok yorgunum. Hemen odama çıkacağım.

Arkadan Norris ayağa kalktı. Biz briç oynarkerı Mary ile Rahib Rider divanda oturmuş sıcak bir münakaşaya dalmışlardı, Norris’in ayağa kalkması üzerıne Rahib, – Madam, belki siz de oyuna karışmak istersiniz. Benim için de zaten gitmek vakti geldi, dedi. Doktor nezaketle, – Daha erken diye itiraz etti. Fakat rahib erken olmadığını söyleyerek ev sahiplerinden izin alıp çekildi. Oyunumuzun tadı kaçmıştı.Çünkü’ Mary Thurston çok fena oynuyordu. Williams ise oyunu ciddiye aldığından kızıyordu, Holdeki saat 11’i ça1dığı sırada Mary: – Artık yeter! dedi. Zavallı Williams’ı sinirlendiriyorum. Zaten yatma saatim de geldi. Mary çocuk gibi her akşam aynı saatte yatardı.Kaç defa onun saat çalar çalmaz ayağa kalktığını ve herkese hayırlı geceler diledikten sonra o kukla tebessümüyle odadan çıktığını görmüştüm. Biz üçümüz kaldık. Nefis bir viskiyi sindire sindire içiyorduk. O meş’um gecenin hadiselerini anarken o dakikadan itibaren o meşum çığlığı duyuncaya kadar Thurston ile Williams’ın yanından hiç ayrılmadığımı hatırladıkça adeta bir memnuniyet hissi duyarım.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir