Marie Desplechin – Kucuk Cadı Yesil

Dünya üzerinde, herkesin şikô.yet etme hakkı vardır. Erkekler, kadınlar, gençler, yaşlılar, hatta hayvanlar bile şikôyet ederler. Sevgi fazlalığından, sevgi eksikliğinden. aileden, yalnızlıktan, işten, sılontıdan, geçen zamandan, havadan … Tüm dünya söylenir; bu böyledir. Fakat bütün türler arasında bir tanesi vardır ki, onun şikô.yet etme hakkı yoktur. Sadece bir tane … o da annelerdir. Anneler gerekirse sinirlenebilirler. Ama sızlanmalarına hiç hoş bakılmaz. Neden? Çünkü anneler, çocukları sayesinde, bir mutluluk okyanusunda yüzerler. Bu bilinen bir şeydir. Tam bir ikiyüzlülük! Bir anne olarak çok net söyleyebilirim: Son günlerde kızım beni çok sinirlendiriyor. Beni şaşkına çeviriyor. Beni yoruyor.


5 Normal ailelerde nasıl olur bilmiyorum. Herhalde bizim evde olduğu gibidir. Yani cadıları kastediyorum. Cadılar; bu kelimeyi sevmiyorum. Bana kaleleri, odun yığınlarını, sivri uçlu şapkaları, süpürge saplanru ve daha birçok şeyi çağrıştırıyor. Orta Çağ’dan kalma köhneleşmiş inançlar … Ben, hayatım boyunca hiç şapka takmadım; hele sivri uçlu bir şapkayı, hiç. Eğer sivrilikten bahsedeceksek, çok yüksek topuklu ayakkabıları tercih ederim. Uçan süpürgeye gelince; daha neler. Uçmak istersem, herkes gibi uçağa binerim. Zaten, her ne kadar cadı olsam da, kimse beni okul kapısının önünde dikilip sınıfların dağılmasını bekleyen küçük anneler yığınının arasında tanıyamaz. “Herhangi bir kadın” a benziyorum. Yani, sanınm … Bunu hiçbir zaman doğrulayamadım çünkü kızımı okul kapısında beklemem. Başkalarının yaptıklarını yapmak benim tarzım değil. Ben gerçekten farklıyım. Ortalama annelerin haberlerinin bile olmadığı bir sürü şeyi gerçekten yapabilirim.

Yağmur yağdırmak ya da kar yağdırmak, birine suçiçeği ya da nezle bulaştırmak; bir köpeği tabureye çevirmek; sipariş bile vermeden süpermarketten istediklerimin eve göndermesini sağlamak; kablolu yayına para ödemeden abone olmak … Daha olağanüstü güçlerimden söz etmiyorum bile; o kadar olağanüstüler ki lafının geçmesi bile yasak. Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. Cadı olmak için 6 yeteneğe sahip olmak yetmez. Çok çalışmak gerekir. Burada da, işin sırrı çalışmak. Genç cadılar öğrenmeliler, el kitaplarını tekrar tekrar okumalılar ve tecrübeli bir cadının gözetimi altında denemeler yapmalılar. Mesela ben, her şeyi annemden öğrendim. Beni çalıştırdı, hatalarımı düzeltti, kaydettiğim gelişmeleri ölçtü. Onun sayesinde, bugün olduğum kişiye dönüştüm; O harika bir öğretmen. Samimi olmak gerekirse, ona çok şey borçlu olduğumu kabul ediyorum. Anne olma sırası bana geldiğinde, bayrağı kızıma verebileceğim için çok sevindim. Kendinden yola çıkarak, bir genci şekillendirmek kadar güzel bir şey olamaz. Bilmeniz gereken şey, bizde yeteneğin sadece anneden kıza geçtiğidir. Erkek cadılar da olduğu söyleniyor, ama bu konuda şüphelerim var. En azından ben, yaşayan hiçbir erkek cadı tanımıyorum.

Hokkabazlığa geçiş yapan yaşlı ve ödlek birkaç sihirbazla karşılaştığım oldu; ama gerçek erkek cadılarla hiç. Erkeklerin cadılıkla bir ilişkilerinin olabileceğini düşünmüyorum. Üstelik kadın cadıların güçleri, sadece büyük kızlarına geçer. Bu yüzden birçoğumuz bir tek kız çocuk dünyaya getirmekle yetiniyoruz. Bu, zaten yeterince sıkıntı yaratıyor. Dürüst olmak gerekirse, çocukları pek sevmiyorsanız, neden kendinizi bir sürü zırlayan çocuk yüzünden, geleceği olmayan bir meslek uğruna sıkıntıya sokasınız? Bu nedenle bir tane kız dünyaya getirdim. Babasının adı, hafızam beni yanıltmıyorsa Gerard’ dı; ona Pembe 7 adını vermeye karar vermişti. Pembe… Daha kötüsünü bulmak gerçekten zor. Her ne kadar hatıralarımda tatlı biri olarak yer etmiş olsa da, bu beyefendinin kaprislerine göz yummaya niyetim yoktu. Belediyede ne gevelediği önemli değil; yatağımın içinden nüfus memuruna büyü yapmıştım. Böylece kızım gelecekte cadı olacak birine Pembe’den daha çok yakışan hoş bir isimle, “Yeşil” olarak kaydoldu. Bu isim hikayesi mi babasının canını sıktı bilmiyorum. Bu olaydan çok losa bir süre sonra, onu bir daha görmedik. Evet, ona hayatı kolaylaştırmadığımı kabul ediyorum. Yeşil sadece birkaç haftalıkken ona hiçbir adres bırakmadan taşındım.

Bizi uzun süre aradı. Şehir meydanında ya da okul ve kütüphaneler arasında dolaşırken, ona birkaç kez rastladık. Yaklaştığını fark ettiğimde, sadece onun göremeyeceği şekilde etrafımızı görünmez kılan mat bir sisle çeviriyordum. Kaldırımda ona çarpsak bile bizi göremezdi. Zavallı Gerard. Bazen onun bizi hala aradığını düşünüyorum. Yıllarca, Yeşil’in yeteneğinin ortaya çıkmasını bekledim. Cadıların yeteneğinin ortaya çıkması için zaman gerekir. Çocukluklarında, diğer kız çocuklarına benzerler; güleç, kararlı, öfkeli küçük kanaryalar, küçük sincaplar, küçük kelebekler… Anaokulu, ilkokul, doğum günleri, dans dersleri derken; küçük cadılar, durumlarından habersiz büyürler. Sonra, güzel güneşli bir günde, çok keyifsiz oldukları günlerden birinde, odalarının 8 içinde okul çantalarını uçururlar, çiçekçi dükkônlarının vitrinlerindeki çiçek buketlerini soldururlar. sınıf arkadaşlarına sarılık hastalığı bulaştırırlar. Cadılık yetenekleri, onlar farkına bile varmadan ortaya çıkar. Yolları üstünde harekete geçirdikleri felaketlere kendileri bile şaşırırlar. İşte o gün. zamanı gelmiştir: Zaman kaybetmeden onları çalıştırmaya başlamak gerekir.

Çarşamba öğleden sonraki dans dersleri. yerini cadılık derslerine bıralor. Ve sonunda küçük kız bir cadıya dönüşür. İşte benim küçük Y eşil’imi bekleyen kader buydu. Ortaya çıkabilecek en küçük olağanüstü işarete dikkat ederek, onun büyümesini izliyordum. Ama on yaşına bastığında, hôlô insanı depresyona sokabilecek kadar normaldi. Hoş bir kız, iyi bir öğrenci, cesur bir arkadaş, eğlenceli, bakımlı ve kibar. Ben hôlô onun, evin içinde mobilyaları uçurmasını beklerken. onun hayatına etki edebilecek en büyük değişiklik, erkeklere hem alay eden hem de meraklı gözlerle bakmaya başlaması oldu. Bir akşam, yakıcı ve hoş kokulu bir çayı yavaş yavaş yudumlarken ona şunu sordum: – Bütün gün durmadan bahsettiğin şu koca sersemde ne buluyorsun? Dalgın gözlerle tavana baktı ve iç çekti. – Soufi mi? Okuldaki bütün kızlar ona ôşık, bu çok açık. kınlıkla – Ama sen, zavallı kızını, sen ona ôşık mısın? diye şaşdirettim. Kirpiklerinin örttüğü yan kapalı gözleriyle gülümsedi 9 – Bilmiyorum … Ama herkes onun bana ôşık olduğunu söylüyor. Şüphe yoktu: Afacan kızım aşktan aklı bir karış havada bir kuş gibi cıvıldıyordu. Beyni alınmış bir sığırcık; zaman, tek varisimi işte buna çevirmişti.

Onun için yapnğım. her şeyden sonra, ben ki onun için en güzel yıllarımı feda etmiştim … Hayal kırıklığına uğramıştım. Ümitsiz değil, ama hayal kınklığına uğramış, evet.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir