Mohamed Choukri – Genet Tanca’da

Bana kalırsa Şükrü’nün Genet Tanca’dayken adlı kitabının bir önsöze hiç ihtiyacı yok. Kitap Jean Genet’nin kusursuz bir portesini çiziyor. Her kim okursa Genet’yi benim onu Chicago’da gördüğüm kadar net bir şekilde görecektir. “Polisler hiçbir zaman insan olmadı ve insan oldukları gün artık polis olmayacaklar.” Bu kesinlikle böyle. Nasıl ki soğuk algınlığı kuduz olmaktan daha iyiyse. Bazı polisler kabul edilebilir ki diğerlerinden daha iyidir. Fakat kim ikisinden birine yakalanmak ister ki? “Mutlak hayır ve mutlak evet yoktur. Şu anda burada seninle oturuyorum, ama kolaylıkla oturmuyor da olabilirim.” Genet’yi 1968’de (Esquire için Demokrat Parti Kurultayını takip etmek üzere) Chicago’ya getiren tamamen bir şans meselesiydi. “Ne Varoluşçuyum ne de saçmacı. Ben bu tür sınıflandırmalara inanmıyorum. Ben sadece bir yazarım; iyi ya da kötü bir yazar.” Ben de bu tür sınıflandırmalara hep aynı derecede tahammülsüz olmuşumdur. Bana da bir Beat mi yoksa bir Kara Mizahçı mı olduğumu sormaları gibi.


İyi yazarlık ve kötü yazarlık var. İsim vermek anlamsız. -2- Genet tancada “Ben daima yazıyordum, hatta bir şeyler yazmayı hiç denemeden önce bile. Bir yazarın kariyeri o yazmaya başladığı anda başlamaz. Kariyer ve yazı daha önce ya da sonra çakışabilir.” Ben otuz beş yaşıma gelene kadar yazmaya başlamadım. Kerouac üzerine – Şükrü’nün notlarını görmeden önce yazılmış olan- bir makalemde tam olarak aynı şeyi söyledim: “Ben hep yazıyordum, gerçek anlamda herhangi bir şey yazmadan uzun zaman önce de.” Bu ortak inanç, Genet ve benim, benim korkunç Fransızcama ve onun var olmayan İngilizcesine rağmen, Chicago’da iletişim kurabilmemizi mümkün kıldı. Kendisini bir Varoluşçu olarak mı yoksa bir Saçmacı olarak mı gördüğünü sorsaydım, iletişim kurmak imkânsız olurdu. Şükrü’nün notlarını okurken, Jean Genet’yi onun bir filmini izliyormuşçasına açık bir şekilde duydum ve gördüm. Sadece olup biten şeyleri ve kendisine söylenenleri naklederek böylesi bir keskinliğe ulaşmak için insanın eşine az rastlanır bir görüş kabiliyetine ve berraklığına sahip olması gerekir. Şükrü bir yazar. -3- Genet JEAN GENET TANCA’DA -4- Genet tancada 18 / / 68 XI Café Central’da Gerard Beatty ile oturuyordum. Birden, Bak! Bu Jean Genet! dedi. Yavaş yavaş yürüyor, elleri ceplerinde, hırpanî.

Sabitlenmiş bir şekilde, gözünü dikerek Café Central’ın terasına bakıyor. Öylece durdu, tamamen arkasını döndü ve Café Fuentes’nin olduğu tarafa baktı. Ardından Café Tanger’i seçti. Gerard’a dedim ki: Onunla tanışmalıyım. Hayır! Deneme bile. Neden? Kabuğuna çekilmiş ve orada yaşıyor. Onunla iletişim kuramazsın. En azından bana söylenen bu. Gerard’ın uyarısına aldırmamaya karar verdim. Genet’yi genç bir Faslının yanında otururken görebiliyordum. Yaklaşık bir saat, yıllar boyunca Tanca’yı ziyaret etmiş ressam ve yazarları listeleyerek oturduk. Bir -5- Genet gözüm, karıncalar gibi birbirine sokularak meydanda dönüp duran insanlarda, diğeri Jean Genet’nin güneş ışığında parlayan kafasındaydı. Kalkmaya hazırlandığını gördüm. Saat üçe geliyordu. Gerard’a dedim ki: Şimdi dikkatle izle.

Gerard bağırdı: Sen aklını kaçırmışsın! Ona döndüm ve sırıttım. Arkamdan itiraz ettiğini duydum: “Bu yaptığın delilik!” Yürüyordu. Yavaş yavaş ona doğru gittim. Durdu, elleri ceplerinde, azıcık öne doğru eğildi. Araştırır gibi bana baktı. “Siz Monsieur Genet’siniz, değil mi?” Bir an duraksadı ve cevap vermeksizin, “Sen kimsin?” dedi. “Faslı bir yazar,” demeden önce bekledim. Elini uzattı. “Enchanté.”1 Gerard’ı kafe penceresinin ardından beni izlerken gördüm. Şaşırmıştı ve gülümsüyordu. Siaghines’den yukarı yürüdüğümüz sırada, Genet’ye Tanca’yı sevip sevmediğini sordum. “Ça va,”2 dedi fikrini açıklamayarak. “Dünyadaki en güzel şehirlerden biri olduğunu düşünmüyor musunuz?” “Kesinlikle hayır! Böyle bir fikri ne verdi sana?” 1 Memnun oldum. 2 nasıl gidiyor/ nasılsın -6- Genet tancada “Öyle olduğunu duymuştum,” dedim.

“Bu doğru değil. Asya’da çok daha güzel şehirler var.” Zoco Chico’dan Otel Minzah’a yürüdüğümüz yirmi dakika içinde Faslı yazarlar ve göğüs germeleri gereken yazma ve yayınlatma problemleri hakkında konuştuk. Otelin önüne geldiğimizde bana elini uzattı ve şöyle dedi: “Bu saatlerde hep şekerleme yaparım.” Yarın, istersen Zoco Chico’da buluşabiliriz, öğleden sonra üç gibi. -7- Genet 19 / / 68 XI Café el Menara’ya oturdum. Düşünüyordum: Gelecek mi gelmeyecek mi? Bana göre hâlâ bir önceki gündü, çünkü beklemekte olduğum şey gerçekleşmemişti. Sonra gelmekte olduğunu gördüm, yavaş yavaş, daha önceki gibi. Ona el salladım. Gözleri parladı ve gülümsedi. Ayağa kalktım. Samimiyetle el sıkıştık. İfadesi dünkünden daha dostçaydı. Oturduk. Bir bardak nane çayı ısmarladı ve ben de aynısından istedim.

Gelip geçenlerin bazıları sokak boyunca aşağı ya da yukarı gidiyorlar ve geri dönmüyorlardı. Bir kısmı ise sabit olarak sokak boyunca turluyordu. Bunların çoğu turist arayan gençler ve oğlanlardı. “Kitaplarınızdan hiçbirini Arapçaya çevirmemelerinin nedeni anlayamıyorum,” dedim. “Kuran Arapçasını mı kastediyorsun?” Kuran Arapçasının Eski Arapça olduğunu açıkladım. “Bilmiyorum. Kimse bunun için izin istemedi. Belki bir gün isterler, belki istemezler. Bu benim fikirlerimin bu noktada onları ne kadar ilgilendirdiğine bağlı. Kişisel olarak, Arapların inançla ilgili sorulara aşırı duyarlı olduklarını düşünüyorum.” -8- Genet tancada Yanımda Kırmızı ve Siyah’ın bir nüshası vardı. Sayfaları karıştırdı. “Bunu seviyor musun?” “Evet. İlkönce Arapçasını okudum. Şimdi tekrar Fransızcasını okuyorum.

” Ve ekledim: “Julien’nin aile yaşamı bazı yönlerden benimki gibi. Özellikle bir yönüyle neredeyse aynı: Monsieur Sorel oğlu Julien’i kasabanın belediye reisine yıllık üç yüz franka kiralamış; babam da beni otuz peseta için bir ay Tetuan’da, yaşadığımız yerde, Ain Khabbaz mahallesinde kafe işleten bir esrarkeşe kiraladı.”3 “Senin sorununu anlıyorum ve bu sorunu yaşayan tek kişi de sen değilsin. Edebiyatta bu şekilde asla güzellik bulamazsın. Aklında bu tip bir düşünceyle -bir roman kahramanının yaşamının, kendi yaşamınla bir ilgisi olduğu düşüncesiyle- okumamalısın. Durumları birbirinden ayrı tutmalısın. Senin yaşamın başka hiç kimsenin yaşamı değil.” Basil’in kişiliğini düşündüm, (Dorian Gray’in Portresi’ndeki) Lord Henry ile sanat ve sanatın sanatçının kişisel yaşamı ile ilişkisi üzerine yaptığı konuşmayı. “Demek istediğim Julien kendi geçmişimi değişik bir ışıkla görmemi sağlıyor ve bu da şu an için beni teselli ediyor,” diye açıkladım ona.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir