Herkesin bir annesi bir babası vardır. Bu o kadar evrensel ve bariz bir gerçektir ki öyle olduğu aklımıza bile gelmez. Ancak bunlar yaşamımızın en önemli iki ilişkisidir. Ana babamız aracılığıyla fiziksel olarak dünyaya geliriz, onlar aracılığıyla yaşama doğarız. Mistik Osho’nun dediği gibi, “Varlığınızın yarısı annenizden, yarısı babanızdan oluşur. Burada olma nedeniniz onlardır; eğer onlar olmasaydı siz de olmazdınız. Size tüm olanlar bir anlamda onlardan dolayı olur… Herkesin bunu anlaması gerekir.” Farkında olsak da olmasak da hepimiz ebeveynimize derinden bağlıyız. Ya onlara sevgi duyarız ya da öfke, ya yanlarında olmak isteriz ya da çok uzaklarında. Ebeveynine kayıtsız kişiye çok nadir rastlanır. “Aile” ya tüm acıların kaynağı ya da sağlıklı bir toplumun temeli olarak tanımlanır. Aile ilişkilerinin dinamikleri onlarca yıldır bilimsel çalışmalara konu olmuştur. Aile Dizimi, Alman terapist Bert Hellinger tarafından geliştirilmiş, kısa zamanda dünyaya yayılmış, nispeten yeni bir terapi yöntemidir. Bu yöntemin özünde aile sistemlerini yöneten ve tüm kültürlerde geçerli olan temel yasaların keşfi yatar. Bu kitap Aile Diziminin temelindeki görüşleri anlamak isteyenler için yazıldı. El kitabı olarak kullanılabilir. Kitapta bu yöntemin temel noktalarını sade bir dille anlattım ve bakış açımı terapiyle sınırlamadım. Bert Hellinger’in keşiflerini özetledim, kendi deneyimlerimi ekledim ve insanların Aile Diziminin derinliklerine nüfuz edebilmeleri için meditasyonu paralel ve bütünleyici bir yaklaşım olarak sundum. Verdiğim vaka örneklerinin çoğu birkaç ülkeyi kapsayan kendi çalışmalarımdandır. Hangi ülkeler olduğunu örneklerde belirttim. Elinizdeki kitaptan Aile Dizimi seansları vermek isteyenler eğitim kitabı olarak yararlanabileceği gibi kişisel ilişkilerini ve aile ilişkilerini daha derinden anlamak isteyenler de faydalanabilir. Birinci kısımda, ebeveyn-çocuk ilişkisini yöneten yasaları ve bunların içine doğduğumuz köken aile üzerindeki uygulamalarını ele aldım. İkinci kısımda, kadın-erkek ilişkisinin özelliklerini ve eşimizle daha sağlıklı ilişki kurmanın yollarını inceledim. Üçüncü kısımda, Aile Dizimi seanslarında uygulayıcının göz önüne alması gereken bazı konulara değindim. Dördüncü kısımda, meditasyon açısından Aile Dizimini ele aldım. Bu yöntemin insanları “düzeltmek” için değil, insanın kendi gerçeğine yakınlaşması, davranışlarımızı neyin yönlendirdiğini ve ötesinde bizi neyin beklediğini anlaması için bir atlama taşı olduğunu anlattım. Yine dördüncü kısımda, Hellinger’in çalışmasıyla pek çok medi-tasyon tekniği geliştiren Hintli mistik Osho’nun yaklaşımlarını birleştirdim. Osho’nun aralarında Aile Dizimi gibi yöntemlerin de olduğu psikoterapiye temel yaklaşımı, bunun zihni temizleyip kişiyi meditasyonun sessizliğine ve sükunetine hazırlamakta etkili olduğu yönündedir. Özel İfadeler Aile Diziminin kendine has bir kelime dağarcığı vardır. Kitapta ilerledikçe anlamlar da yerine oturacak. Gene de burada birkaç noktayı açıklamak istiyorum: Dizim sırasında aile bireyi kelimesini o kişinin yerinde duran temsilcisi için kullanırız. Genelde gerçek aile bireyleri dizimde yer almaz. Dizimi danışan için yaparız. Baktığımız onun aile ilişkileridir. Dizimi yöneten kişiye terapist ya da uygulayıcı deriz. İkisini de kullanırız. Temsilci, danışan tarafından aile bireylerinden birini veya danışanın kendisini temsil etmek üzere dizime yerleştirilen kişidir. Çözüm cümlesi uygulayıcının, temsilci veya danışana dizimdeki bir başkasına söylemesi için önerdiği cümledir. Kader kelimesi, tüm iyi ve zor yönleriyle kişinin yaşamının aldığı şekli ifade eder. Hareket ya bir temsilcinin yaptığı fiziksel hareketi ya da içte hareketlenen bir hissi ifade eder. Kilitlenme veya düğümlenme, kişinin aile bireylerinden biri veya toplumsal bir grupla duygusal olarak iç içe geçmiş ilişkisini ifade eder. Bir şeye “büyük” veya “küçük” dediğimizde, söz konusu olan fiziksel boyut değildir. Kitapta anlatacağım gibi bu sözlerle ifade edilen kişinin psikolojik tavrıdır. BİRİNCİ KISIM – AİLE DİZİMİNİ ANLAMAK 1 – AİLE SİSTEMLERİ: İŞLEYİŞLERİ Yüzyılı aşkın bir süre önce, modern psikolojinin kurucusu Sigmund Freud, çocuk-ebeveyn ilişkisinin psikolojik gelişimimizi en ince ayrıntısına kadar etkilediğini fark etti. Özellikle annemizle ilişkimizin bizi besleyip büyüttüğü kadar, nevroz, karmaşa ve ümitsizliğe de neden olabileceğini keşfetti. Böylece tüm psikolojik sorunlarımızdan annemizi sorumlu tuttuğumuz bir sürece girdik. Barındırdığı doğruluk payı, sorunlarımızın faturasını annelere kesmenin moda haline gelmesini körükledi. Terapi gruplarında ebeveyni, özellikle de anneyi suçlamak mutsuzluğumuzun alışılagelmiş izahı oldu. Derken, 1960’larda R.D. Laing ve Thomas Szazz gibi öncü psi-kiyatristler, yalnız ebeveynleri değil, tüm aile dinamiğini anlamaya çalışarak, küçükken aile ortamında deneyimlenen çelişkili mesajların nevrotik ve psikotik davranışlara neden olduklarını fark ettiler. Sorunlu çocukları ve mutsuz yetişkinleri, aile sisteminin bir parçası olarak tedavi etme yöntemi, psikoterapi dünyasında çoğunluk tarafından hızla benimsendi. Üzerinde düşündüğümüzde, bu söylenenler kulağa hiç de mantıksız gelmiyor. Kuantum fiziğinde de gördüğümüz gibi, karmaşık sistemlerin atom parçacıklarından oluşan bölümleri, birbirleriyle karşılıklı etkileşim halindedir. Aynı şey küresel hava hareketleri, besin zincirleri ve insanlık ailesi gibi tüm büyük sistemler için de geçerlidir. Aile sistemlerini yöneten kurallar ve etkenler, Virginia Satir ve diğerleri tarafından daha da geliştirildi. 1990’larda, yenilikçi Alman psikoterapist Bert Hellinger, aile ve kurumlarla yapılan çalışmalara yepyeni bir boyut katarak dünya çapında dikkatleri üzerine çekti. Günümüzde 25 ülkede kurum ve aile dizimleriyle çalışan danışmanlar, terapistler ve pratisyenler Hellinger yaklaşımını kullanmakta. Klasik psikanaliz eğitimi almış olan Hellinger, psikolojik gözlem ve aile sistemi teorisini bir araya getirdi. Bunları, misyonerlik yıllarında gözlemlediği Güney Afrika’daki Zulu kabilelerinin aile ilişkilerine yaklaşımlarına ilişkin kişisel deneyimiyle bütünleştirdi. Bu farklı öğeleri bir araya getirerek, kısa ve etkin bir terapi sistemi olan Aile Dizimi ya da Sistemik Dizimler terapisini oluşturdu. Hellinger, yeni yönteminde, Jacob Moreno’nun geliştirdiği psi-kodrama ile Virginia Satir’in yarattığı aile heykelinin bazı öğelerini olduğu gibi, bazılarını da değiştirerek kullandı. Psikodrama, katılımcının çocukluğundaki duygusal sorunları sahnelemeyle ortaya çıkarır. Danışanın kendisi, bir grup katılımcıyla birlikte aile rollerini sanki sahnedeymişçesine canlandırırlar. Amaç, danışanın sorunlarını ortaya çıkarmak ve çözümlemektir. Çoğu zaman, ailede o sırada yaşanmakta olandan daha sağlıklı ve olumlu çözümler ortaya çıkar. “Aile Sistemi Terapisi’nin Anası” olarak bilinen Satir’in aile heykelinde katılımcılar, ailede yaşanmış olayları daha sembolik bir yöntemle canlandırırlar. İnsanlar arasındaki mesafelerin ve duruş şekillerinin, kişilerin birbirleriyle ilişkilerine ayna tuttuğunu ilk fark eden Satir olmuştur. Satir, çalışmalarına, katılımcının gerçek ailesini kullanarak başlamıştır. Ancak aile bireylerinin gelmediği bir gün, onlar için rasgele seçtiği temsilcilerin, aile bireylerinin duygularını aynı şekilde hissettiklerini keşfetti. Hellinger, gerçek aile bireyleri yerine sadece temsilcilerini kullanarak ve hatta onlara katılımcının kişisel yorumundan etkilenmeden, yalnızca içlerinden geldiği gibi davranma özgürlüğü vererek Satir’in bu keşfini bir adım daha ileri götürdü. Hellinger, aynı zamanda, transaksiyonel analizin kurucusu, Kanada doğumlu psikiyatrist, Eric Berne’in de çalışmalarından yararlandı. Berne, herkesin çocukluğunda yaratılmış gizli bir “yaşam senaryosuna” göre hareket ettiğini ve bu senaryonun günışı-ğına çıkarılıp bilincine varılırsa, değiştirilebileceğini gözlemlemişti. Ancak Berne, danışanın kişisel yaşamının gerisine bakmamıştı. Hellinger ise kişinin bu “yaşam senaryosunu” önceki nesilden devralıp sanki kendi yazgısıymış gibi sahiplendiğini fark etti. Gizli yaşam senaryosunun keşfiyle hem Berne hem de Hellinger “çözüm cümleleri” üreterek, kişiye belirli bir senaryonun bağlayıcılığından çıkmasında yardımcı oldular. Hellinger’in çalışması diğer terapi yöntemlerine çok şey borçludur. Ancak, Aile Diziminin parçalarının toplamından çok daha fazla olduğunu belirtmekte fayda var. Kendi içinde organik bir yapıya sahip olan bu sistem, bugüne kadar tasarlanmış en derin ve güçlü terapilerden biridir. 20 dakikalık kısacık bir seansta bile ailemiz ve kendimiz hakkında derin gerçeklerle yüzleşip yaşamımızın daha iyiye doğru gitmesini sağlayacak radikal değişimlerle iyileşme, dönüşüm ve özgürleşme yaşayabiliriz. Dizim Nedir? Aile Dizimi tekniği basit görünüşüyle insanı yanıltır. Aile dinamiğini görmek isteyen bir kişi, içlerinden aile bireyleri ile kendisine temsilciler seçeceği bir grup insanla bir araya gelir. Temsilcilere hiçbir açıklama ya da talimat vermeden onları içinden geldiği şekilde aile bireylerinin “yerlerine” yerleştirir. Böylece önümüzde bir ailenin portresi belirir: Her bir aile bireyinin diğeriyle yakınlık derecesi, birbirlerine duydukları sevgi, acı veya uzaklık hissi hakkında bilgi veren bir görüntü ortaya çıkar. Dizimde yer alan temsilciler, hiç tanımadıkları ve haklarında bilgi sahibi olmadıkları halde, yerlerini aldıkları aile bireylerinin duygularını çok kısa bir süre içinde hissetmeye başlarlar -bu olgu aile bireylerinin bildirdikleriyle birçok kez doğrulanmıştır. Temsilcinin, yerini aldığı aile bireyine ait bir fiziksel rahatsızlığı hissetmesi ve yaşamasına da oldukça sık rastlanır. Bir seferinde, katılımcının dedesini temsil eden kişi, sağ bacağında güçlü bir acı duyar. Sorguladığımızda dedenin savaş sırasında bacağından yaralandığını öğreniriz. Bir başka sefer ise boğazında acı hisseden temsilci, temsil ettiği kişinin boğularak öldüğünü öğrenir. Sık sık rastlanan bir başka olgu ise, temsilcilerin içlerinden gelen sözlerin tam da temsil ettikleri kişinin söyleyeceği türden sözler olmasıdır. Nasıl olduğunu mantıklı bir şekilde açıklayamasak da, bu eşzamanlılık olgusuna Aile Diziminde öyle sık rastlanır ki artık kanıksanmıştır. Sanki rasgele seçilen kimselerin, temsil ettikleri insanların hisleri ve algılarına ulaşabildikleri özel bir enerji alanı vardır. Bir aile sisteminin enerji alanına ayak basarak, o sistemdeki ilişkilerin gerçeklerini anında algılayabiliriz. Bu olgu değişik uzmanlarca “morfojenetik alan”, “bilgilendirici alan” veya “bilme alanı” olarak adlandırılır. Seans sırasında, temsilciler yerlerini değiştirip verilen kısa cümleleri tekrarlarlar. Bu cümleler aracılığıyla temsil edilen aile bireylerinin arasındaki ilişkiler, gerçek boyutlarıyla ortaya çıkar. Seans ilerledikçe temsilciler birbirlerine göre konum değiştirerek kendilerini en rahat hissettikleri konumu bulurlar. Danışan, seansın büyük bölümünde edilgen bir gözlemci olarak kalsa da, çoğunlukla sona doğru kendi temsilcisiyle yer değiştirerek dizime katılır. Katılımı nasıl olursa olsun, çoğunlukla bu kişi, ailesiyle ilgili yaşadığı endişe, sorunlar ve baskı konusunda yeni bir bakış açısı kazanır ve rahatlar. Diğer bir deyimle, Aile Dizimi, çok kısa bir sürede danışanı olumlu bir iyileşme sürecine sokan oldukça etkili bir yöntemdir.
Svagito R. Liebermeister – Sevginin Kokleri
PDF Kitap İndir |