Henryk Sienkiewicz – Muzıkacı Yanko ve Kamyonka

Türk edebiyat tarihinin anıt isimlerinden Orhan Şaik Gökyay, “Ahmet Rasim’in sözlüğünü yapmak Türkçe’nin yarı sözlüğünü yapmaktır” der. Gökyay’ın maksadı açıktır. Ahmet Rasim’in farklı kaynaklardan beslenen kelime hazinesi, sadece Türkçeyi değil Türkiye’nin toplumsal hafızasını da beslemiştir. Ahmet Rasim İstanbul sokaklarının zengin argosundan, klâsik kültürün kavramlarına, seyyar satıcıların jargonundan, saray ediplerinin terkiplerine kadar ömrü boyunca bir lisan yolculuğunda yaşamıştır. Bu haliyle Rasim Türkçenin her daim seferî olmuş bir işçisiydi. Ahmet Rasim, Kıbrıs’tan Ermenek’e göçmüş, oradan da Fatih’e (İstanbul) yerleşmiş bir ailenin evladı olarak 1864’te dünyaya geldi. Babası daha doğmadan ailesini terk etmişti. Rasim’in aile serüveninden gelen kültürel arka planı, talihsiz yetimliği ve zaruretler, ihtimal, kaleminin gücünü de belirlemişti. Tanzimat ve Meşrutiyet arasında doğmuş ve dünyadan ayrıldığı 1932 yılına kadar bütün tarihsel dönemeçleri ve önemli anları içinde yaşamıştı. I. ve II. Meşrutiyetler, II. Abdülhamit istibdadı, Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Cumhuriyetin ilanı Ahmet Rasim’in hayatının fonuydu. Edebiyat ve yazı anlamında hayatını kesen derin çizgiler oldu.


Yazmaya, Hace-i Evvel [ilk öğretmen] Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat’inde başladı. Türkiye’nin düşünce ve edebiyat hayatında tartışmalı ama şüphesiz önemli bir yeri olan Servet-i Fünûn dergisinde yazdı. Rasim’in yazı serüveninde Saadet, İkdam, Sabah, Malûmat, Servet, Tanin, Hak ve Tasvir-i Efkâr gazeteleri de vardır. 68 yıllık ömrünün 50 yılından fazlasını yazarak geçirmiştir. Adeta kaleme, kağıda, tefekküre ve lisana adanmış bir ömür… Fatihli bir yetim olarak Rasim’in eğitim adresi elbette Darüşşafaka olmuştur. Buradaki eğitimin ardından Posta Telgraf İdaresi’nde memurluğa başlamıştır. Tanzimat’tan itibaren bir yazar/edebiyatçı/mütefekkir geleneği olarak devlet kapısından, yani her iki anlamıyla Babıâli’den yolu geçmiştir. Cumhuriyet döneminde de bu aydın geleneği memuriyet ve mebusluk olarak devam etmiştir. Ahmet Rasim, Cumhuriyet yıllarını mebus olarak geçirmiştir. Hayatı boyunca dahil olduğu bu makamlar belki düşüncelerinin ifadesine (bunu bilemiyoruz) engel olmuşsa bile kaleminin gücünü ve üretkenliğini etkilememiştir. Rasim, şenlikli üslubuyla ve bilgiyle dolu yazılarına her dönem devam etmiştir. Çok da uzun sürmeyen memuriyet hayatının ilk aylarında Sadberk Hanım ile evlenen Rasim’in 1902’de eşinin ölümüne kadar süren bu evlilikten dört oğlu, iki kızı olmuştur. Torunlarından biri ise bestekâr Osman Nihat Akın’dır (ölümü 1959). Torununa da sirayet eden Rasim’in müzik sevgisi, muhtemelen Darüşşafaka’da bestekâr Mehmet Zekai Dede’den aldığı müzik derslerine dayanıyordu. Hocası sayesinde müziğe bağlanmış ve kültür dünyamıza onlarca beste hediye etmiştir.

Rasim aynı zamanda kendi kendine Fransızca öğrenmişti. Harika tercümeler yapacak kadar hem de… Zaten ilk yazısı da Tercüman-ı Hakikat‘te “Yolcu” adıyla yayınlanan bir tercümeydi. Daha sonra popüler bilim yazıları kaleme almaya başladı. Memuriyeti bırakmış ancak bir süre Mekteb-i Behrami’de ve Komonto Musevi okulunda öğretmenlik yapmıştı. 1885’ten sonra ise yegâne uğraşı gazetecilik ve yazarlık oldu. Tarihten bilime, edebiyattan ilahiyata geniş bir yelpazede eserler vermiştir. Yayın hayatına 1891’de başlayan Servet-i Fünûn’da fen konularındaki yazılarının yanında, tefrika halinde romanlarını da çıkarma imkanı buldu. Servet-i Fünûn’un ilk sayısında mecmua şöyle tarif edilmişti:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir