Subcomandante Marcos – Zapatista Hikayeleri

24 Temmuz 200l’de, Zapatistaların Güneydoğu Meksika’nın Chiapas eyaletinin o güzel eski sömürge başkenti San Cristobal de las Casas’ın sokaklarını bir kez daha doldurduklarını gördüm. Burası, Zapatistaların 6 bin kilometrelik yürüyüşünün (ya da ‘keıvan’ının) ilk etabıydı. Tzotzil, Tzeltal ve Tojolobal gibi çeşitli diller konuşan, çoğunluğu yerli Mayalardan oluşan bu insanlar, Chiapan dağları, vadileri (Las Canadas) ve Lacandon cangılındaki köylerinden çıkıp sükûnet içinde şehre yürümüşlerdi. Bazıları yalınayaktı, ayrıca hepsi silahsızdı. Bazıları yüzlerini şal desenli maskelerle kapamışlar, bazıları da kendi ördükleri ve çoğunun son derece hoş ponponları olan yün bereler takmışlardı. Kadınların çoğunun üzerinde parlak renkli ipliklerden dokunmuş işlemeli bluzlar, etekler ve bebeklerini sırtlarında taşımalarını sağlayan şallar vardı. Bir grup seçkin yaşlı adam, genellikle törenlerde takılan hasır şapkalardan takmıştı; şapkaların üzerindeki rengârenk kurdeleler yüzlerine geçirdikleri maskelerin üzerinde uçuşuyordu ve boyanmamış siyah yünden yapılma kırmızı kuşaklı geleneksel ceketler giymişlerdi, ayaklarında ise sandallar vardı. Delikanlıların bazıları, alınlarına, üzerinde büyük renkli haıflerle ‘PAZ CON DIGNIDAD: ONURLU B^ARIŞ’ yazan kâğıt bantlar takmışlardı. Yürüyüşün başında, dördü kadın olan yirmi üç yerli komutan ve -Zapatistaların yönetim birimi, Gizli Devrimci Yerli Komitesi CCRI’yi temsilen- komutan yardımcısı (sub-comandante) Marcos bulunuyordu. Gece geç saatte bu komutanların bazıları, Cathedral Meydanı’nda yaklaşık 15-20 bin kişiye hitaben ateşli konuşmalar yaptılar. Kürsüye en son Marcos çıktı ve bu yürüyüşün ‘toprak renkli’ insanların yürüyüşü olduğunu, bu insanların Meksika ülkesinden, hem onurlu bir hayat sürmek hem de birer vatandaş olarak tüm haklardan faydalanabilmek için adalet talep ettiklerini söyledi. 24 Şubat, Meksika’da Ulusal Bayrak Günü’ydü ve o bayraktaki kırmızı renk için kanlarını, yeşil renk için emeklerini, ortadaki beyaz renk için de onurlarını veren yerli halk, açıkça bu bayra-ğ ı n kendilerine vadettiği haklardan yararlanmak istiyordu. Esas istekleri de, hem yerli halkın özerkliğinin tanınması hernde Meksika vatandaşlığını almaktı. Zapatistalar, başkente üç ayrı taleple gidiyorlardı: Ek lalepleri, yerli halkların hakları ve özerkliğinin tanınması yolunda atılan bir adıııı olaıı ve EZI.N (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) ile hükümet.


d e lcgcl erinin 26 Şubat 1996’da imzaladıkları ama o günden itibaren hiçbir şartı yerine getirilmeyen San Andres Antlaşması ’nın kararlarının uygulanması; ikincisi, hapisteki Zapatistaların derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması; sonuncusu da, ordunun Chiapas’taki yedi üsten çe-kilmesiydi. Ertesi sabah, yürüyüş kolu Chiapas eyaletinin başkenti Tuxtla’ya doğru yola koyuldu; son durak, bir zamanların muhteşem Tenochtitlân’ı, Mexico City’ydi. Yürüyüşçüler yol boyunca molalar verip törenler düzenlediler, küçük büyük vardıkları her yerleşim biriminde kalabalık kitlelerce karşılandılar. Nurio’da 2 Mart’ta başlayan Ulusal Yerli Halklar Kongresi’ne katıldılar, ll Mart günü de Mexico City’nin en büyük meydanı olan Zocalo’ya girdiler. Mexico City’ye vardıklarında Ulusal Üniversite’de kendilerine ayrılan kışlada konakladılar ve Kongre üyeleriyle görüşmeden burayı terk etmemeye kararlı olduklarını bildirdiler. Zorlu geçen müzakerelerin ve Se-nato’nun Zapatistaların parlamentonun üst düzey yöneticileriyle görüşmesine izin vermemesinin ardından parlamentoda gerçekleştirilen oylamada, 220’ye karşı 210 oyla Zapatistaların Kongre kürsüsünden halka seslenmesi kararı çıktı. Bu sesleniş 28 Mart’ta gerçekleşti. Fakat, pek çok kişi bu duruma çok şaşıı sa da, o gün Zapatistaları temsil eden heyet içinde Marcos yoktu. Onları temsilen konuşan kişi komutan Estlıer’di ve seçkin dinleyicilere hitaben şunları söylemişti: Bazılarınız bugün bu kürsüde S’m/j [Subcomandante] Marcos’un olmasını bekliyor, Zapatistaların mesajını onun ileteceğini düşünüyordunuz…. Asi Komutan Yardımcısı Marcos, alt düzeyli bir subaydır, bir teğmendir. Bizlerse komutanlarız, müşterek komutanlığı oluşturuyoruz; onlara itaat ederek halkımızı yönetenler bizleriz. Swp Marcos ile onun umutları ve düşlerini paylaşanlara bizi bu kürsüye getirme görevini verdik. Şimdiyse bizim zamanımız geldi… Benim adım Esther, ama şu an önemli olan bu değil. Ben bir Zapatistayım, ama şu an bu da önemli değil. Bu kürsü sembolik bir kürsü … Benim -fakir bir yerli Zapatista kadınının- ilk sözü söylüyor olmamın da sembolik bir anlamı var, benim bugün söylediklerim biz Zapatistaların temel bildirisidir.

Komutan Esther sözlerine şöyle devam etmişti: “Mimar Femando Yaiiez’e [Zapatistaların atadığı müzakereci] COCOPA (Barış ve Uzlaşma Komisyonu) ve hükümetin komisyon üyesi Luis Alvarez’le mümkün olduğunca erken irtibata geçmesi talimatını verdik.” Yaiiez, hükümetin komisyon üyesiyle birlikte, Zapatistaların üç talebinin yerine getirilmesi doğrultusunda çalışacaktı: ordunun Chi-apas’taki yedi üsten çekilmesi, siyasi suçluların derhal salıverilmesi ve yerlilerin haklarıyla kültürlerinin anayasal düzeyde tanınması. Bu hakların ve kültürün tanınması, San Andres Antlaşması’na dayanan COCOPA Yasası’nda kabul edilmişti, şimdi de Kongre’de oylanması gerekiyordu. Ertesi gün, Zapatista komutanları başkentten ayrıldılar Ovcnt’e vardıklarında Marcos, bütün sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya, yürüyüşlerinde kendilerine verdikleri destek için teşekkür etti: 37 gün boyunca yürüdük. Toplam 6 bin kilometre. Bu yürüyüş boyunca Meksika Cumhuriyeti’nin on üç eyaJetin-den geçtik ve Mexico City’ye vardık. Chiapas, Oaxaca, Pu-ebla, Veracruz, Tlaxcala, Hidalgo, Queretaro, Guanajuato, Michoacan, Morelos, Guerrero ve Mexico City Federal Bölgesi; buralardan geçerken istisnasız hepsinde coşkuyla karşılanıp misafir edildik. Halka açık 77 toplantı yaptık. 25 Şubat’ta yerlilerin otorite simgeleri olan yedi özerklik sembolünü taşıyarak, 28 kişiyle Mexico City’ye girdik. Orada yerli halkı temsil eden 41 kişiyle buluştuk ve yolumuza onlarla devam ettik. İşte bu halkların isimleri, bizim kardeşlerimizin, bizim gibi ‘toprak rengi’nden insanların isimleri şunlardı: Tenek, Tlahuica, Tlapaneco, Tojolabal, Totonaco, Triqui, Tzeltal, Tzotzil, Wixaritari, Yaqui, Zapoteco, Zoque, Maya, Kumiai, Mayo, Mazahua, Mazateco, Mixe, Amuzgo, Cora, Cuicateco, Chi-nanteco, Chocholteco, Chol, Pericuri, Guaycuri, Cochimi, Chontal, Guarijio, Huasteco, Huave, Kikapu, Kukapa, Ma-me, Matlateinca, Mixteco, Nahuatl, Nahnu, O’odham, Pa-me, Popoluca, Purepecha, Raramuri. Yoldaşlar, şimdi eve gidiyoruz. Siz bizden Zapatista adını onurla taşımamızı istemiştiniz, biz de öyle yaptık. Gururlulara meydan okuduk, tevazu gösterenlere tevazuyla yaklaştık. Siz bizden haklarımızın ve kültürümüzün tanınması talebini devletin en tepesindeki insanlara bildirmemizi istediniz, biz de bunun için çaba harcadık.

Şimdi, rüzgâr ve zaman, hayatımıza egemen olan acılarla sıkıntıların sona ermesinden yana. Keıvan pek çok farklı yerli topluluğu (eski düşmanlar da dahil) bir araya getirmek, seferber etmek ve sivil toplumun, özellikle de Meksika hükümetinin neo-liberal politikalarından olumsuz etkilenen pek çok yoksul Meksikalının desteğini kazanmak açısından son derece başarılıydı. Her toplantıda coşkuyla atılan çokuluslu kapita-lizm-karşıtı sloganlardan biri, yerli halkın haklarının iadesi talebiyle kafıyeliydi: “No a Pepsi, Coca! Si a la Ley de la COCOPA! 1 (Pepsi’ye Hayır, Coca’ya Hayır! COCOPA Yasası’na Evet!)” (Bir de no a ‘’Viva la Sociedad Civil! Yaşasın Sivil Toplum!” diye bağırıyorlardı ki ilk ben defa bir gösteride böyle bir slogan duydum.) Tüm bunlara rağmen, Nisan ayının sonunda Kongre, yerlilerin hakları ve özerkliğini tanıyan COCOPA Yasası ’nı yürürlüğe sokmak yerine bir karşı reform hareketine girişti ve ‘Bartlett-Cevallos Yasası’nı kabul etti. Bu yasa, COCOPA’yı işlevsiz hale getiriyor, Uluslararası Çalışma Orgütü’nün 169. Yerli Halklar ve Kabileler Konvansi-yonu’nu açıkça hiçe sayıyordu. Zapatistalar, bu kanunun yerli halklar hareketine ihanet etmek anlamına geldiğini açıklayıp görüşmelerden çekildiler.** Bu sunuş yazısı kaleme alındığı sıralarda 2 görüşmeler hâlâ askıdaydı, Chiapas’ta halen en az on iki Zapatista mahkûmu vardı ve ordu, bölgeden sadece kısmi olarak çekilmişti. Yürüyüşün bilançosu, Zapatistaların hem gücüne hem de zayıflığına işaret etmekteydi. 1983 yılında Marcos ve Marksist FLN’den (Ulusal Kurtuluş Güçleri) birkaç arkadaşı Güneydoğu Meksika’daki Lacandon Cangılı’na gelmişlerdi. Onlar kendilerini, Küba ve Nikaragua deneyimlerinden ilham alarak, yerel halkı devletin gücüne karşı harekete geçirecek ve onları eğitecek öncüler olarak görüyorlardı. 17 Kasım 1983’te, La Pesadilla (Kabus) adı ve rilen bir kampta Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nu (EZLN) kurdular. O günden, Zapatistaların 1994 yılının ilk gününde ayaklanmalanna kadar geçen süre içinde Marcos ve arkadaşları yoğun bir eğitim sürecinden geçtiler. Dağlarda nasıl yaşayacaklarını öğrendiler. İ lk başlarda bölgedeki yerli halk onların eşkıya olduğunu düşünmüştü ama Zapatistalar yavaş bir seyirle de olsa zaman içinde halkla kaynaşmayı başardılar ve halktan çok şey öğrendiler.

Sonra da Marcos’un deyimiyle ‘EZLN’nin ilk yenilgisi’ geldi. Marcos, “Yürümenin aynı zamanda tökezlemek ve düşmek olduğunu öğrenmeleri gerektiğini” söylüyor ve sözlerine şunları ekliyordu: “Bana bunu Yaşlı Antonio öğretti, dağlar öğretti ve inanın ki bunları öğrenmem hiç de kolay olmadı.” Yvon Le Bot’un Marcos’la yaptığı kapsamlı röportajının bulunduğu kitabında 3 Marcos bu süreci şöyle anlatmaktadır: Zapatista hareketi, daha önceki gerilla hareketlerinin bir devamı ya da yeniden doğuşu değildir. Tam tersine, tüm bu hareketlerin başarısızlığa uğraması sonucu, sadece Latin Amerika’nın diğer yerlerindeki devrimci hareketlerin yenilgisinin 4 ardından değil, bizzat kendi vatanınızda, EZLN’in öncüleri tarafından 1980’1crin başında oluşturulan, bir avuç dolusu yerliden ve mestiz.o’dan (melczdcn) oluşan Zapatista hareketinin de başarısızlığa uğraması üzerine ortaya çıkan bir harekettir. Bu ‘yenilgi’, düşmanın onları alt etmesiyle meydana gelmedi; beııim sözünü ettiğim şey, gerillaların yerli halk topluluklarıyla kaı şı karşıya gelmeşinden dolayı yaşanan bir yenilgiydi. Bu toplulukların kendi siyasi-askeri örgütlenmelerinin mantığıyla hareket etmesini sağlayamamışlardı; Zapatistalar bir kültür şoku yaşadılar ve bunun sonucunda tüm hiyerarşik yapıları altüst oldu. Dolayısıyla, kalan öncü gerillalar arasında yer alıp da yenilgiden sonra da cangılda kalanlar, yerli halk isyanının hizmetkârları olma yolunu seçtiler. Zapatizmo’nun 1 Ocak 1994’te doğan ikinci hali, işte bu ‘yenilgi’ den doğdu. Bu yüzden Komutan Esther, Kongre’deki konuşmasında özellikle bu noktayı vurguluyordu: “Asi Komutan Yardımcısı Marcos, sadece alt düzeyli bir subaydır, bir teğmendir. Bizse komutanlarız, onlara itaat ederek halkını yönetenler bizleriz.” Meksika dışında, 1983 ile 1994 arasında geçen zaman içinde yenilgiye uğrayanlar sadece Latin Amerika’nın diğer bölgelerindeki devrimci hareketler değildi, Sovyet Blok’undaki komünizm/devlet kapitalizmi de fiilen çökmüştü. Bunun akabinde, tüm dünyada giderek küreselleşen ve saldırgan bir neoliberalizme dönüşen Batı Kapitalizmi, yadsınamaz bir zafer kazandı. Zapatista gerillaları, sadece yerli halktan öğrenecekleriyle yetinemezlerdi, aynı zamanda bu yeni düşmana; Meksika’da, Amerika’da ve tüm yerkürede zafer kazanan bu yeni düşmana nasıl karşı koymaları gerektiğini de öğrenmek, mücadelelerini bu koşullara göre yeniden şekillendirmek zorundaydılar. Onun için, ilk görevleri de bu düşmanı tanımaktı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir