Emil Petaja – Alfa Cellatları

SAN FRANSİSCO, turistler için oldukça büyük ve ilginç bir kenttir. Bu kente sert bir kasım gecesi, saat on sularında eşyasız ve habersiz olarak, çok uzaklardan bir yolcu gelmişti. Ortalıkta sisli havanın sessizliği ve rüzgârın Embarkadero boyunca yayılan rıhtım süprüntüleri arasından gelen hafif uğultusu vardı. Sisin kararttığı sulara baktı; römorkör seslerini ve Hunter’s Point’ten, Farallans’a kadar yayılan sis düdüklerinin senfonisini dinledi. Okyanusun tuzlu havasını kokladı. Vücudunun çıplak yerlerine rüzgârın nemini hissediyordu. Sisi, aşağıda çağıldayan suları, iyot kokusunu ve keskin rüzgârı yadırgamadı. Burada beklemek akılsızlıktı. Saat kuleli büyük binanın girişindeki hışırtı ve bilinmeyen bir çizmenin çıtırtısı; kim olduğunu, nerede bulunduğunu ve öyle durup aptal aptal bakmanın gereksizliğini hatırlattı. Hemen değişmeliydi. Olduğu gibi görünmemesi gerekiyordu. İşi yüzüne gözüne bulaştırmamalıydı. Çünkü onu buraya gönderen Yüksek Mahkeme’ye meydan okumuştu. Yapılacak çok işi vardı. Karanlıklara doğru yürüdü.


Bu sadist ve Düşman Dünya’nın yaşamına dalmadan önce derin bir nefes aldı. Soğuk bir korkunun, her tarafını sardığını hissetti. Hiç kimseyi kuşkulandırmamalıydı. Şimdilik sadece her amaca hizmet eden bir vücutla görünmeye karar verdi. Hızla gelen bir taksinin ve boş bir otobüsün önünden fırlayarak Embarkadero’yu geçti. Görünüşü bir bukalemun gibi çevresine uyacaktı. Sırası geldikçe de belirli bir kişiliğe bürünecekti. — Bir yudum alsana ahbap. Kapının önünde sürüklenen gölgenin üzerinde uzun bir palto vardı. Sakalları uzamış, yüzü kir içinde, gözleri nezleli gibiydi. İlk gördüğü insandı bu. — Kusura bakma, alamayacağım, diye konuşlu. Adamı inceledi. Bu ortamda ve şarabın buğusu içinde kendini, serserinin onu gördüğü gibi görüyordu. Her gece görmeyi beklediği bir serseri gibi, içecek sigarası olmayan bir serseri.

Bunlar bir yudum ucuz şarap veya bir parça esrarı bedava alabilmek için her şeyi yaparlardı. Yolcu, sigara ve para kavramlarını bir yana bırakarak omuzunu silkti ve uzaklaştı. Geri zekâlı bir yaratığı yanıltmak kolaydı; fakat somut cisimlere ruh vermek daha sonra yapılacak işti. Gerçek gibi görünmeliydi. Karşılaşacağı tek sorun buydu. Uzaklaşırken mekanik bir sesten çıkan «O…… çocuğu» sözünü duydu. Serseriye bir sigara verseydi, bu sözü duymazdı. İlk edindiği izlenimler tam anlamıyla düşlerini kırmıştı. Belki de haklıydı Yüksek Mahkeme. Ayaklarını sürüdü, kuyruğunu yerden aldı ve kendi biçimine döndü. Caddenin aşağısında değişecekti yine. Üçüncü caddeye varıncaya kadar çok şey gözüne çarpmıştı. Çevrede fazla insan yoktu. Ferry Building’deki saat, on bir kez çalınca zamanı anımsadı. Üçüncü caddeye dönmeden önce, elini bir dükkândan içeri sokarak sigara ve kibrit aldı.

İnsanlarla ilişkiye girmesi için bu gerekliydi. Kafalarını incelemek yeterli değildi. İnsanlarla aynı düşünceyi paylaşmalı ve onlar gibi olmalıydı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir