Clive Staples Lewis – Narnia Günlükleri – 3 – At ve Çocuk

Bu hikâye, altın çağlarda Yüce Kral Peter Narnia’yı yönetirken, erkek ve kız kardeşleri kral ve kraliçeyken, Calormen, Narnia ve aradaki topraklarda geçmiş bir hikâyedir. O günlerde Calormen’in epeyce güneyinde, deniz kıyısındaki küçük bir koyda, Arsheesh adında fakir bir balıkçı ve ona baba diyen bir çocuk yaşıyordu. Çocuğun adı Shasta idi. Arsheesh genellikle sabahları kayığıyla balığa çıkar ve öğleden sonraları eşeğini arabaya koşup tuttuğu balıkları yükleyerek, satmak üzere yaklaşık bir mil güneydeki köye giderdi. Eğer satışlar iyi gitmişse eve az çok memnun gelir ve Shasta’ya bir şey söylemezdi, fakat işler kötü gitmişse onun bir hatasını bulur ve bazen de döverdi. Bir bahane bulmak kolaydı, çünkü Shasta’nın ağları yıkayıp tamir etmek, akşam yemeğini pişirmek ve birlikte yaşadıkları kulübeyi temizlemek gibi yapması gereken birçok işi vardı. Shasta, evin güneyinde kalan hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Sadece bir-iki kez Arsheesh ile köye gitmişti ve orada ilgisini çekecek bir şeyin olmadığını biliyordu. Köyde sadece, uzun, kirli giysili, burnu yukarıya kıvrık tahta ayakkabıları olan, sakallı ve başları sarıklı, can sıkıcı konular üstüne birbirleriyle yavaş yavaş sohbet eden, babası gibi adamlar görmüştü. Fakat kuzeyde olan her şey çok ilgisini çekiyordu. Çünkü şimdiye kadar kimse o tarafa gitmemişti ve kendisinin de gitmesi yasaktı. Dışarıda yapayalnız oturup ağları tamir ederken, sık sık kuzeye doğru dayanılmaz bir arzuyla bakardı. Orada, yalnızca düzgün bir sırta doğru yükselen otluk bir bayırı ve onun ötesinde de belki birkaç kuşun uçtuğu gökyüzünden başka bir şey görmek mümkün değildi. Arsheesh’in orada olduğu zamanlarda Shasta, “Baksana babacığım, şu tepenin ardında ne var?” diye sorardı. Eğer balıkçı kötü bir ruh hali içindeyse Shasta’nın kulağını çeker ve ona işine bakmasını söylerdi.


Yok, eğer sakin bir durumdaysa, “Ey oğlum, boş sorularla aklını oyalama. Şairin dediği gibi, ‘İşine sıkı yapışmak zenginliğin kaynağıdır, kendilerini ilgilendirmeyen sorular soranlar aptallardır ve gemileriyle sefalet kayalıklarına çarparlar’” derdi. Shasta’ya göre, tepenin ötesinde babasının ondan gizlemek istediği hoş bir sır vardı. Oysa balıkçının hiç oralı değilmiş gibi konuşması, kuzeyde ne olduğunu aslında kendisinin de bilmemesindendi. Merak da etmiyordu. Çok pratik bir zekâsı vardı. Bir gün güneyden Shasta’nın daha önce gördüklerine benzemeyen bir adam çıkageldi. Yelesi ve kuyruğu dalgalanan, üzengileri ve dizginleri gümüş kakmalı, güçlü, benekli bir ata binmişti. İpek sarığının ortasından miğferinin ucu görünüyordu ve zincirden örülmüş bir zırh giymişti. Belinde eğri bir kılıç, sırtında pirinç kabartmalarıyla süslü yuvarlak bir kalkan asılıydı ve sağ elinde bir mızrak vardı. Yüzü esmerdi, fakat bu Shasta’yı şaşırtmamıştı çünkü Calormen halkı böyleydi; onu şaşırtan şey, kokulu yağ sürülmüş, parlayan, kıvırcık ve kırmızıya boyanmış sakalıydı. Arsheesh, yabancının çıplak kollarına taktığı altından, onun bir Tarkaan, yani ulu bir bey olduğunu anlamıştı ve önünde diz çöküp sakalı yere değene kadar eğilmiş, Shasta’ya da eğilmesi için işaret etmişti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir