Henning Mankell – Riga’nın Köpekleri

Sabah saat onu biraz geçe kar yağmaya başlamıştı. Balıkçı teknesinin dümenindeki adam küfretti. Hava raporunu dinlemişti ama fırtına başlamadan önce İsveç kıyılarına ulaşabileceklerini ümit ediyordu. Bir gece önce Hiddensee’de oyalanmasaydı şimdi çoktan Ystad’da ulaşmış ve dümeni birkaç derece doğuya kırmış olacaktı. Oysa şimdi yedi deniz mili daha gitmesi gerekiyordu. Kar yoğun bir şekilde yağarsa görüş açısının düzelmesi için rüzgârı başa alarak tekneyi durdurup beklemesi gerekecekti. Bir kez daha küfretti. Cimriliğimin bedelini ödüyorum, diye geçirdi içinden. Eğer geçen sonbaharda yeni bir radar almış olsaydım bunlar başıma gelmeyecekti. Şu eski Decca artık bir işe yaramıyor. Piyasaya çıkan yeni Amerikan modellerinden birini almalıydım ama paraya kıyamadım. Doğu Alman mallarına güvenmem. Beni yarı yolda bırakırlar. Artık Doğu Almanya diye bir ülke olmadığı ve tüm ulusun varlığının sona erdiği gerçeğini anlamakta zorlanıyordu. Tarih bir gecede eski sınırları ortadan kaldırmıştı.


Şimdi yalnızca Almanya vardı ve bir zamanlar bir duvarın ayırdığı düşman kardeşlerin birlikte çalışmaya başladıklarında kimse nelerin olabileceğini kestiremiyordu. Berlin duvarı yıkıldığında kendini çok tedirgin hissetmişti. Bu olağanüstü değişiklikler ayağının altındaki halının çekilmesine neden olacak mıydı? Doğu Alman ortakları onu ikna etmeye çalışmışlardı. Hiçbir şey değişmeyecekti. Belki de bu değişiklik yeni fırsatlar yaratabilecekti. Kar hızlanmıştı ve rüzgâr güneydoğudan esiyordu. Bir sigara yakıp pusulanın yanındaki özel bölmede duran fincanına kahve koydu. Dümen köşkündeki sıcaklıktan ötürü ter içinde kalmıştı. Dizel yağının kokusu genzini yakıyordu. Bakışlarını makine odasına doğru çevirdi. Aşağıda, dar ranzada yatan Jakobson’un ayağını gördü, başparmağı delik çorabından dışarı çıkmıştı. Onu uyandırmanın bir yararı yok, diye geçirdi içinden. Tekneyi eğer durdurmak zorunda kalırsak o zaman ben birkaç saat kestiririm o da nöbeti devralır. Ilık kahvesinden bir yudum aldı ve bir gece önce olanları yemden düşünmeye koyuldu. Hiddensee’nin batısındaki kırık dökük küçük limanda malları almak için gelecek kamyonu beş saat beklemek zorunda kalmıştı.

Weber kamyon bozulduğu için geciktiklerini söylemişti ve bu aslında doğru da olabilirdi. Rus askeri araçlarından biri olan kamyon oldukça eskiydi. Hala çalışması aslında mucizeydi. Ne var ki, Weber’e güvenmiyordu. Aslında Weber, onu hiçbir şekilde aldatmamıştı ama o bir kez kararını vermiş ve Weber’in asla güvenilir biri olmadığına yürekten inanmıştı. Bu, bir önlem niteliğindeydi. Doğu Almanlardan aldığı malların değeri çok yüksekti. Her defasında yirmi ya da otuz bilgisayar, yaklâşık yüz cep telefonu ve bir o kadar da araba teybi alıyordu; bu malların değeri milyonlarca kron ederdi. Yakalanacak olursa hapse girmesi işten bile değildi. Weber’in bu konuda kendisine yardım etmeyeceğini de çok iyi biliyordu. Yaşadığı dünyada herkes önce ve her zaman kendini düşünürdü. Pusulayı bir kez daha kontrol ettikten sonra kuzeye doğru iki derece kırdı. Seyir defteri sekiz deniz mili hızla gittiklerini gösteriyordu. Kıyıyı görebilmesi ve Brantevik’e dönmesi için altı buçuk deniz mili daha yol alması gerekiyordu. Gri-mavi dalgalar hala görülebiliyordu ama kar da hızını arttırmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir