Güzel bir kasım sabahıydı. Doğancalı Salih, küçük sandalıyla Çernek Gölü’nde küçük sandalıyla balık avlıyordu. Deltadaki göllerde ve denizde tuttuğu balıkları köyde satarak geçimini sağlıyordu Salih. Balıkçılık babadan kalma bir meslekti. Gerçi deltada göçmen kuşlar projesi yüzünden kasım ayında balık avı yasaktı. Ancak Salih’in bu yasağa pek aldırdığı yoktu. Hiç kimse ve hiçbir proje, onun bu göllerde balık avlamasını engelleyemezdi. Kaç kuşaktır bu böyleydi. Hiç kimse, eski köye yeni adet getiremezdi. Oltasını atmış beklerken gözü suyun üzerinde çırpınan bir cisme takıldı. Cisme doğru yaklaşmaya başladı. Yaklaştıkça bunun yaralı iri bir kuş olduğunu gördü. Küreğin de yardımıyla kuşu sudan çıkardı. Bu iri bir kazdı. Onu yaralayanın ne olduğunu anlamak için sağını solunu incelemeye başladı. Sonra incelemeyi bıraktı. Olta takımlarını topladı. Yaralı kazı kıyıya çıkarmak için küreklere asıldı. Belki bir yardımı dokunabilirdi. Kasabadaki veterinerine götürmeye karar verdi. Birden sazlıklardan bir kuş sürüsü havalandı. Canhıraş bir şekilde bağırıyorlardı. Kuşları ürkütenin ne olduğunu anlamak için dikkatlice sazlıkların olduğu yere gözlerini dikti. Sazlıkların arasında hareket eden bazı karaltılar gördü. Ama ne olduğunu bir türlü seçemedi. Sanki bir şeyler ters gidiyordu. Gözetlendiği hissine kapıldı. Hızla küreklere asıldı. İki Gün Sonra, 8 Kasım Salı Kuş bilimci Arda, çadırından çıkmış dürbünüyle çevreyi gözlüyor ve birtakım notlar alıyordu. Dürbünüyle deltanın doğu tarafındaki göller bölgesinde havalanan bir kuşu takibe aldı. Kuş aniden yön değiştirdi. Yalpalıyordu. Sonra bir taş gibi Gıcı Gölü’nün batı tarafına düştü. Herhangi bir patlama sesi duymamıştı. Yani kuş bir avcı tarafından vurulmamıştı. Arda yerinden fırlayarak kuşun düştüğü yöne doğru hızla yürümeye başladı. Kuşu gördü. İri bir kuştu. Zavallı hayvanın yarısı suya batmıştı. Sazlıkların arasında hareketsiz bir şekilde yatıyordu. İyice yaklaştı. Kuşun yanına geldiğinde iri bir kaz olduğunu fark etti. Onu yavaşça sudan çıkardı. Eline aldığında vücudunun göğüs kısmına bir iğne saplı olduğunu gördü. Bunu kim yapmış olabilirdi ki. Bu bölgede bir ekibin, göçmen kuşlarla ilgili bir proje yürüttüğünü biliyordu. Belki ekipten birilerinin işiydi. Ne olursa olsun onu bu halde bırakmaya gönlü razı olmadı. Kucakladığı gibi çadırına götürdü. Kuş uyuşturulmuştu. Kazı daha dikkatle incelerken eline birşey takıldı. Eline takılan cismi inceledi. Gördüğü manzara karşısında adeta şok olmuştu. Hemen cep telefonuna sarıldı. Ancak aradığı kişiye ulaşamıyordu. Aradığı kişinin telefonuna bir mesaj bıraktı. Birden çevresinde birtakım çıtırtılar duydu. Arkasını döndüğünde dünyası karardı ve olduğu yere yığıldı. 16 Kasım Çarşamba İsmail deltada avlanıyordu. Koşu Köyü’nün birkaç yüz metre güneyinde pusuya yatmıştı. Onun da tıpkı balıkçı Salih gibi av yasağına falan aldırdığı yoktu. Burası onun köyüydü ve hiç kimse onun avlanmasını engelleyemezdi. Av onun için bir tutkuydu. Ara sıra avlanmanın kime ne zararı vardı ki? Ağaçların arasında gizlenmiş bekliyordu. Yeni havalanmış ve alçaktan uçan bir kaz grubuna doğru tüfeğin namlusunu doğrulttu. Bir el ateş etti. Saçmalar gökyüzüne doğru hızla dağılmaya başladı. Grubun arkalasında kalmış olan bir kaz sanki gökyüzünde asılı kalmıştı. Sonra hızla yere çakıldı. İsmail hedefi vurmuştu. Sevinçle havaya zıpladı. Kazın düştüğü yere doğru koşmaya başladı. Avını kimseye kaptırmak niyetinde değildi. Kaza yaklaştığı sırada birden ayağı tökezledi ve kendini yerde buldu.
Onay Yılmaz – Ölüm Deltası – Delta Neyi Gizliyordu da Sırrına Yaklaşanlar Ölüyordu?
PDF Kitap İndir |