Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi… BOZKIRIN ortasında, kar yığınları arasında gömülüp kalan küçük Boranlı istasyonunu farketmek, kondüktörler için hiç de kolay bir iş değildi. Donmuş Sarı-Özek ovalarında, o Şubat gecelerinde, rüzgâr, aralıksız esiyor, karları savuruyor, boz sisleri kovalıyordu. Trenler de bunların arasında kendilerine güçlükle yol açarak giriyor çıkıyor, giriyor çıkıyordu. Korkulu bir rüyada olduğu gibi, koyu karanlık burgaçlara gömülerek, bürünerek geçiyordu bu gece trenleri. Sanki dünya, o ilk yaradılıştaki kaostan yeniden doğup çıkıyordu ortaya: Kendi böğründen çıkıp kutup soğuklarına gizlenmiş Sarı-Özek bozkırları, karanlıklarla aydınlıkların korkunç savaşından doğmuş bir sis okyanusuna benziyordu. Bu uçsuz-bucaksız bozkırın ortasında yitip gitmiş o küçük istasyonda, barakalardan birinin penceresindeki ışık sabaha kadar hiç sönmezdi. O pencerenin ardında, umutsuzluklar içinde, gözüne hiç uyku girmeyen bir kadın vardı. Abutalip Kuttubayev’in ailesi yaşıyordu o küçük barakada. Bu aile, her gün Abutalip’in dönüşünü bekliyordu. Abutalip’in karısı Zarife, geceleri birkaç kez, petrol lambası fitilinin külleşen ucunu kesiyor, bu yüzden birdenbire aydınlık artınca, gözleri, encikler gibi yumulup uyuyan soluk tenli iki çocuğuna takılıyordu. İşte o zaman içi soğuk bir ürperme ile doluyor, yumruklarını sıkıp göğsüne bastırıyor, onları rüyalarında babalarına doğru koşarken hayal ediyordu: Olanca hızlarıyla koşarak, yarışarak, kollarını açarak, ama bir türlü koştuklarına ulaşamadan… Gündüzleri, o küçük aktarma istasyonunda sadece otuz saniye duraklayan trenleri de gözden kaçırmıyorlardı. Vagonlar büyük bir gıcırtı ile durur durmaz fırlayıp koşmak için hep pencereye uzatıyorlardı başlarını. Ama günler gelip geçiyor, onlar babalarından hiçbir haber alamıyorlardı. Sanki babalarını bir çığ alıp götürmüştü ve bunun nerede, ne zaman olduğunu kimse söyleyemiyordu.
Cengiz Aytmatov – Cengiz Han’a Küsen Bulut
PDF Kitap İndir |