Amin Maalouf – Doğu’nun Limanları

Bu öykü bana ait değil, bir başkasının yaşamını anlaƨyor. Kendine özgü sözcükleriyle, onları sadece belirsiz veya tutarsız bulduğumda düzelƫm. Kendine özgü gerçekleriyle, bütün gerçekler birbirine eşdeğerde. Ara sıra bana yalan söylemiş midir? Bilemem. Ama herhalde kendisi hakkında, sevdiği kadın hakkında, buluşmaları, şaşkınlıkları, inançları, düş kırıklıkları hakkında söylememişƟr. Bunun kanıƨ elimde. Ama yaşamının her aşamasında kendi davranışları, hiç de alelade olmayan ailesi, manƨğının değişik dalgaları -demek isƟyorum ki delilikten bilgeliğe, bilgelikten deliliğe gidip gelen o bitmez tükenmez gelgitler- hakkında her şeyi söylememiş olması mümkündür. Yine de iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Belleğine olduğu kadar yargılamasına da güvenemediğini kabul edebilirim ama, hep iyi niyetli olmuştur. Ona 1976 Haziran’ında metroda rastladım. Kendi kendime “Bu, O!” diye mırıldandığımı anımsıyorum. Onu tanımak birkaç saniyemi almışƨ. O güne kadar ona ne rastlamışƨm ne de adını duymuştum. Sadece birkaç yıl önce, bir kitapta resmini görmüştüm. Tanınmış biri değildi.


Gerçi, resmi bir tarih dersi kitabında olduğuna göre, bir bakıma tanınmış biriydi. Ama bu, resmin alƨnda adı yazılan bir büyük adamın portresi değildi. Resim, bir rıhƨmda toplanmış bir kalabalığı gösteriyordu; arka planda, sadece küçük bir parçası dışında, bütün bir uŅu kaplayan bir gemi vardı; resmin alƨnda, Eski Dünya’dan insanların 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya gelerek Direniş saflarına katıldıklarını ve dönüşlerinde birer kahraman olarak karşılandıkları yazılıydı. Gerçekten de kalabalığın ortasında, gözleri kamaşmış genç bir adam vardı. Açık renk saçlı, biraz çocuksu çizgilere sahip, çiçekten girlandı o an takılmış gibi, boynu azıcık yana uzamış. Ne kadar zaman bu resmi seyre dalmışƨm! Okulda üst üste dört sene aynı tarih kitabından ders gördük: her yıl bir çağı öğrenmek durumundaydık. Önce şanlı AnƟk çağı; İskender’in fetheƫği Fenike kentleri; sonra Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar, Memluklar; daha sonra dört yüz yıllık Osmanlı egemenliği; nihayet iki dünya savaşı, Fransız mandası: bağımsızlık… Bana gelince ben, programın nasıl ilerlediğini bekleyemeyecek kadar sabırsızdım. Tarih tutkumdu. Daha ilk günlerde bütün kitabı gözden geçirmişƟm, tekrar tekrar okumaktan bıkmamışƨm. Sayfaların her biri kıvrık, buruşuk, köşeleri yenik, saƨrların altları çizik, kargacık burgacık yazılı, yorum yerine ünlemlerle dolu idi. Bütün bunları, o resmi iyice incelemiş olduğumu göstermek için söylüyorum. Beni ne büyülemişƟ? Kuşkusuz bir avcun içi büyüklüğündeki resimde, o yaşta ne hayal ediyorsam hepsi vardı: deniz yolculuğu, serüven, yüce bir özveri, zafer ve belki de hepsinden çok, o muzaffertanrıya bakan genç kızlar…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir