Amin Maalouf – Uzaktan Ask

XII. yüzyılda, Akitanya’da, Trablus’ta ve denizde. Perde I – Blaye Prensi Jaufré Rudel, kendi sınıfından gençlerin sürdüğü zevk ve eğlence yaşamından sıkılmıştır. Değişik, uzak bir sevdanın özlemini duymaktadır ama bu dileğinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği düşüncesine de kendini alıştırmıştır. Eski arkadaşları, koro halinde bu değişimi kınarlar ve onunla alay ederler. Şiirlerine konu ettiği kadının var olmadığını söylerler. Oysa denizler ötesinden gelen bir Gezgin, böyle bir kadının var olduğunu ve onunla karşılaştığını iddia eder. Jaufré bu kadından başka hiçbir şey düşünmeyecektir artık. Perde II – Doğu’ya geri dönen Gezgin, Trablus Kontesi’yle karşılaşır ve Batı’da bir prens-ozan’ın onu şiirlerinde yücelttiğini, ona “uzaktan aşkım” dediğini anlatır. Önce tedirgin olan kadın, daha sonra bu tuhaf ve uzak aşığı düşlemeye başlar; bir yandan da böylesine gönülden bir bağlılığı hak edip etmediğini sorar kendine. Perde III- Birinci tablo. Blaye’e geri dönen Gezgin, Jaufré’yle karşılaşır ve ona açıklamak zorunda kalır: Kontes, Jaufré’nin kendisi için şiirler söylediğini bilmektedir artık. Bunun üzerine ozan, gidip kadınla yüz yüze görüşmeye karar verir. İkinci tablo. Öte yandan Clémence, ilişkilerinin böyle uzak kalmasını yeğler gibidir.


Hep bekleyerek yaşamak istemez, acı çekmek istemez. Perde IV- Denize açılan Jaufré, hem “uzaktan aşk” ını bulmak için sabırsızlanır, hem de bu karşılaşmadan korkar. Düşünüp taşınmadan yola çıktığı için pişmanlık duymaktadır; sıkıntısı öylesine büyüktür ki bu onu hasta eder, Trablus’a yaklaştıkça hastalığı da ağırlaşır. Oraya ölüm döşeğinde ulaşır… Perde V- Gemi kıyıya yanaştığında Gezgin, Clémence’a gidip Jaufré’nin geldiğini, ama çok kötü durumda olduğunu ve kendisini görmek istediği söyler. Ozan, Trablus Kalesi’ne bir sedye üstünde ve bilinçsiz durumda taşınır. Şiirlerle yücelttiği kadının önünde yavaş yavaş kendine gelir. İki “uzaktan sevgili” karşılaşmışlardır artık ve yaklaşan felaket yüzünden tüm aşamaları hızla kat ederler. Aşklarını itiraf ederler, el ele tutuşurlar, birbirlerini sevmeye söz verirler… Jaufré kollarında öldüğünde, Clémence Tanrı’ya isyan eder, sonra da yaşanan acıklı olaydan kendini sorumlu tutup manastıra kapanmaya karar verir. Son sahne, onu dua ederken gösterir; ama sözleri çiftanlamlıdır ve diz çöküp kime dua ettiği, uzaklardaki Tanrı’ya mı, yoksa “uzaktan aşk”ına mı seslendiği pek anlaşılmaz. BİRİNCİ PERDE Fransa’nın güneybatısında küçük bir Ortaçağ şatosu. Bir sandalyede oturan Jaufré Rudel’in elinde birçalgı vardır; bir ‘viyeY ya da bir Arap lavtasıdır bu. Birşarkı bestelemektedir. Sözleri, notaları art arda sıralar. JAUFRÉ: Mutluluktan söz etmeyi öğrendim, nasıl mutlu olunur bilmedim. (Başını “hayır” anlamında sallar.

) Öğrendim mutluluktan söz etmeyi, mutluluk nedir bilmedim. (Başıyla “evet” der.) Öğrendim mutluluktan söz etmeyi, mutluluk nedir bilmedim. Bir bülbül gördüm dalında, yavuklusunu çağırıyordu sözleri. Oysa başka sözcükleri çağırıyor yalnızca, benim sözcüklerim, Ve dizelerim, başka dizeleri. Söyler misin ey bülbül… (Durur.) Bülbül, söyle bana ey bülbül… (“Evet” işareti yapar.) Bülbül, söyle bana ey bülbül… ARKADAŞLARI, KORO HALİNDE: Hiçbir şey söyleyemez sana o bülbül! JAUFRÉ: Dostlarım, bırakın bitireyim! ARKADAŞLAR: Hayır Jaufré, bırakmayız, dinle bizi. Söyleyeceklerimizi söyleyelim. Sonra gideriz. Söz! Bir daha da görmezsin yüzümüzü… JAUFRÉ: Gitmenizi isteyen kim, ey dostlar, Bırakın yalnızca şu dörtlüğü bitireyim. Bir sözcük arıyorum… ARKADAŞLAR: Bir sözcük arıyorsan eğer, Söyleyeceklerimiz arasında bulursun az sonra Dinle bizi! (Jaufré omuz silker, somurtur ve çalgısıyla aynı havayı, sözleri olmaksızın tıngırdatmaya başlar; yalnızca dudaklarını kıpırdatarak sözleri söyler gibi yapmakta, sanki kısık sesle bestelemektedir onları. Vedostları koro halinde ona vaaz vermeye başladığında,onların sözcüklerini alıp müziğe döker. Giderek kimizaman onların önüne bile geçer, aklı başında insanların yüzüne vurmak isteyeceği şeyleri o denli iyibilmektedir.) ARKADAŞLAR: Jaufré, sen değiştin, yitirdin yaşam sevincini, Aramıyor artık dudakların, ne şişelerin ağzını, Ne kadınların dudaklarını… JAUFRÉ: (Onları taklit ederek): Jaufré, sen değiştin, Jaufré, yitirdin sevincini, Oysa meyhaneleri Akitanya’nın Anımsıyor hâlâ gülüşlerini Ve bıçakla kazınmış adın, duruyor Kararmış ağacında masaların.

(Lavtasını tıngırdatmayı keser.) Unuttuğum bir şey var mı? Ha, evet… (Yeniden çalmaya başlar) Jaufré Rudel, unutma, Korkuyla bakıyordu kadınlar sana, Ve erkekler hasetle… (Tıngırdamayı keserek.) Ya da tersi miydi söylenen? (Yeniden başlar.) Korkuyla bakıyordu erkekler sana, Ve kadınlar istekle. ARKADAŞLAR: Alay et Jaufré, dilediğin kadar, Ama mutluydun her gece ve her sabah uyandığında. Şimdiden unuttun mu yoksa? JAUFRÉ: Belki mutluydum dostlarım, evet, belki Ama gençliğimin tüm o gecelerinden Ne kaldı ki elimde! Bütün içtiklerimden, Sonsuz bir susuzluk yalnızca Ve tüm sarılmalardan Beceriksiz iki kol kaldı geriye. O meyhanelerde anıran Jaufré var ya, Artık kimse duymayacak sesini. Ve her gece bir kadın bedeninin kantarında Bedenini tartan Jaufré’nin bir daha Kimse görmeyecek yüzünü… ARKADAŞLAR: Demek hiçbir kadın bedenini sarmak istemiyorsun kollarınla! JAUFRÉ: Arzuladığım kadın öyle uzak, öyle uzakta ki Hiçbir zaman sarılmaya yetmez kollarım. ARKADAŞLAR: (alaycı) Nerede peki bu kadın? JAUFRÉ (düşünceli, dalıp gitmiş): Uzakta, çok, çok uzakta. ARKADAŞLAR: Kim bu kadın? Nasıl biri? JAUFRÉ: Hem zarif, hem alçakgönüllü, hem erdemli, hem tatlı, Yürekli ve utangaç, kırılgan ve dayanıklı, Köylü yürekli bir prenses, prenses yürekli köylü kızı, Ve ateşli bir sesle söyleyecek benim şarkılarımı… (Jaufré uzaktaki kadının varsayılan niteliklerini böyle sıralarken, sahneye etkileyici görünümlü bir adam girer; uzun bir gezgin bastonuna yaslanmaktadır vesırtında uzun, kolsuz bir harmaniye vardır. Henüzonu görmeyen ve uzayıp giden şarkısını sürdürenozanı iyiliksever bir tavırla seyreder.)

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir