Knut Hamsun – Dünya Nimeti 2

Sellanraa ıssız bir yer olmaktan çıkmıştı, orada büyüklü küçüklü yedi kişi yaşıyordu. Sonra kısa süren ot biçme Ümitler boşa gitmişti. İhtiyar Sivert’in hesapları Eleseus’un kontrolünden sonra eh o kadar karışık çıkmamıştı, ama küçük çiftlikle inek, kayıkhane ile büyük ağ, kasa açığını zar zor kapatıyordu. Hem sonra durumun böyle bir sonuç, yani oldukça iyi bir sonuç vermesini az çok Oline’ye borçluydular: Oline kendisine de bir şeyler artsın diye yırtınmış, bunun için de o çenesi düşük cadılığıyla hesaplarda unutulmuş kısımları yahut kontrol edicinin köyün ileri gelenlerini zarara sokmamak maksadıyla bile bile görmezden geldiği hesapları ortaya döküvermişti. Ah bu yere batası Oline! İhtiyar Sivert’e toz kondurduğu da yoktu hani; Sivert Dayı, olanca iyi niyetiyle vasiyetnamesini yapmıştı, bu muhakkak, sonra bolca bir para da bırakıyordu, bu da doğru; hayır, Oline’yi atlatanlar kaymakamlığın hesapları temizlemekle görevli iki memuru olmuştu, Oline’yi onlar atlatmıştılar. Tehdit yerinde: “Ama Rabbime her şey malûmdur, bu da ona gizli kalmaz!” diyordu Oline. Gariptir; vasiyetnamede adı geçmesini hiç de gülünç bulmuyor, ne olursa olsun bunu bir şeref sayıyordu; ailesinden, başka bir kimsenin adı anılmamıştı çünkü. Sellanraa’lılar felâketi tevekkülle karşıladılar, önceden bütün bütün hazırlıksız değillerdi ki. Ama lnger bu işe bir türlü akıl erdiremiyor: “Sivert Dayı ömrü boyunca bu kadar zengin olsun da.” diyordu. — “Özü sözüne uygun, varlıklı bir adamdı, Kuzu’nun huzuruna çıkabilirdi o!” dedi Oline, — Isak kalkıp gitmeye yeltendi, Oline: “Bırakıp gitmek isteyişin ne fena, Isak!” dedi.”Sen gidersen ot biçme makinesini göremem ben. Bir makine almışsın, öyle değil mi?” , “Öyle.” “Ya, herkes bundan bahsediyor.


Yüz tırpandan daha çabuk iş görüyormuş. Senin de almadığın şey yok, Isak; paranla, servetinle her şeyi alıyorsun! Bizim rahibin de iki demirli yeni bir pulluğu var, ama senin yanında rahibin lâfı mı olur?” Bunu dobra dobra onun yüzüne de söylerim.” Isak: “Makinenin otları nasıl biçtiğini Sivert sana gösterir, o bu işi benden iyi yapıyor!” dedi, bıraktı, gitti. Isak çekip gitti. Öğle vakti Breidablick’te arttırma ile satış vardı, tam zamanında oraya varmış olacaktı. Isak bu satışta, çiftliği satın almayı tasarladığı için değil, o havalide yapılan ilk arttırma oluşu dolayısıyla bulunmak istiyordu. Maaneland’a gelip de Barbro ile karşılaşınca selâm verip geçmek istedi, ama Barbro onu lâfa tuttu: “Aşağıya mı gidiyorsun?” diye sordu. Isak, evet, cevabını verip yoluna devam etmek istedi. Arttırmaya konan yer, Barbro’nun çocukluk yurdu olduğu içindir ki, kısa bir cevapla işi kapatmayı düşünmüştü. “Arttırmaya mı gidiyorsun?” diye sordu Barbro. “Arttırmaya mı? Eh, şöyle bir gideyim de bakayım demiştim. Axel nerde?” “Axel mi? Nerde, ne bileyim. Arttırmada bulunmaya gitti, anlaşılan yok pahasına öteberi düşürmek istiyor.” Barbro’nun karnı amma da şişmişti ha, ne de zehir gibi bir dili vardı; dağlara, taşlara! Satışa başlanmışı. Isak, Lensmann’ın seslenişlerini işitti, birçok kimselerin toplanmış olduğunu, yaklaşınca bunlardan bir kısmını tanımadığını gördü. Dışarlıklı adamlar da gelmişlerdi; Brede en iyi elbisesini giymiş, ortada dolaşıyordu; canlanmış, çenesi açılmıştı: “Merhaba, Isak!” dedi.

“Bak hele, arttırmaya sen de geliyor, bana şeref veriyorsun. Teşekkür ederim! Senelerce komşuluk, ahbaplık ettik, birbirimizin kalbini hiç kırmadık.” Brede duygulanmıştı: “İnsan uğruna kul köle olduğu, çalışıp ettiği ve sevdiği bir yerden ayrılacağını düşündükçe içi bir tuhaf oluyor. Ama kaderde yazılıysa ne çare!” Isak: “Belki bundan sonrası hakkında hayırlı olur!” diye teselli etti. Brede hemen kendini topladı: “Evet, biliyor musun, ben de hayırlı olur diye umuyorum!” dedi. “Üzülmüyorum, hiç üzülmüyorum. Buradan, bu çiftlikten bir kârım olmadı, böylesi daha iyi, çocuklar büyüyor, elimden uçup gidiyorlar. Eh, bizim hanım tekrar çaresine bakıyor, ama yine de öyle işte!” Brede birdenbire: “Telgraf işini bırakıyorum!” dedi, kesti attı. “Ne?” diye sordu Isak. “Telgraf işini bırakıyorum.” “Bırakıyor musun?” “Evet, yılbaşında. Bu iş benim neyime? Hizmete girip de Lensmann’ın yahut rahibin arabacılığını yapacağım sırada, ikide bir telgraf derdi çıkacak başıma. Bu iş boş vakti olan kimsenin harcı; hat boyunca dere tepe demeyip ha babam taban tep; ufak, devede kulak bir ücret alacağım diye ha, yoo, bu iş bana göre değil! Hem sonra âmirim olan çavuşla da bozuştum.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir