L. Ostrover – Fırtına Kuşları

Elinizde tuttuğunuz bu kitabın yazan L. Ostrover bir Rus işçisidir. O bu kitabın dizelerinde kendi sınıf tarihini biçimlendirmektedir. Ostrover’in öykülerini ve yaşam hikâyelerini kaleme aldığı dört Fırtına Kuşu, Rus işçi sınıfı ile başlayan ve dönemimiz tarihine yeni bir yön fabrikatörler büyük ve yüksek kârlar elde ediyorlardı. Kapitalizm, işçinin kanı ve iliği üzerinden yükseliyordu. Bu durumda sömürülen ve ezilen işçiler, kendilerini insanlık dışı sömürü ve baskılara karşı savunuyorlardı ancak karşı koyuş ve başkaldırıları henüz örgütlü değildi ve kendiliğindenci bir karaktere sahipti. Lenin proletaryanın bu eylemleri üzerine şunları kaleme aldı: “Bir dönem işçilerin sermayeye karşı düşmanlığı, sadece sömürücülerine besledikleri kör nefrette, net bir şekilde kavrayamadıkları baskı-kölelik düzeni sırasında kapitalistten öç alma arzusunda ifadesini bulmuştu. Bu dönemdeki mücadeleler, sadece işçilerin tek tük yaşanan isyanlar kapsamında fabrika binalarını yakıp dökmeleri, makineleri kırmaları, fabrikanın yöneticilerini dövmeleri vb. gibi eylemler olarak yaşanıyordu.” Daha sonraları işçi hareketi, yavaş yavaş işçi sınıfının tüm kapitalist sınıfa karşı bilinçli mücadele karakterini benimsemeye başladı. İlerici işçiler arasından seçkin ve mükemmel devrimciler yetişmeye, öne çıkmaya başladı. Bu kitabın birinci hikâyesinin başkahramanı Pyotr Alekseyev bu öne çıkan ilklerden biri olmuştur. Alekseyev, işçiler arasında propaganda yapıyordu ve aktif mücadelenin bir ileri unsuru olarak tutuklandı. Mahkeme karşısında tarihe geçen bir savunma konuşması yaptı. Rusya’nın işçi sınıfı bilinciyle yeni yeni tanıştığı bu süreçte, bir devrimci sınıf önderi olan Alekseyev, kendi sınıfının, öğrenci gençliğin destek ve yardımlarına dayanarak ayağa kalkmış olduğunun altını çizdi.


Artık işçi sınıfı politik arenada üstüne düşen tarihsel misyonun bilincinde olarak üstüne düşen sorumlulukları yüklenmeye ve yerine getirmeye başlamıştı. Alekseyev savunmasını şu cümle ile tamamlıyordu: “Emekçi halkın milyonlarca kitlesi adaleli kollarım kaldıracak ve süngülerin yardımı ile konman despotizmin boyunduruğu tuz buz olacaktır.” Lenin daha sonralan Rusya’da komünist örgütlenme ve işçi sınıfı davası konusunda şunları kaleme almıştır: “Önümüzde, bütün gücüyle düşman kalesi durmakta ve üzerimize yağdırdığı kurşun ve gülleleriyle en iyi savaşçılarımızı vurmaktadır. Bu kaleyi ele geçirmek durumundayız ve bu kaleyi, eğer uyanan proletaryanın tüm güçlerini Rus devrimci güçleri ile ortak bir partide, Rusya’da diri ve dürüst olan her şeyin çekim merkezi olan bir partide birleştirebilme yeteneğini sergileyebilirsek, bu kaleyi ele geçiririz. Sadece bu durumda Rus devrimci işçisi Pyotr Alekseyev’in kehaneti hayat bulur, ete kemiğe bürünür: Emekçi halkın milyonlarca kitlesi adaleli kollarını kaldıracak ve süngülerin yardımı ile korunan despotizmin boyunduruğu tuz buz olacaktır.” Pyotr Alekseyev’in mahkeme karşısında yaptığı savunma dönemin devrimci hareketi açısından çok önemliydi. Marksizmin Rusya için halen yabancı olduğu 19. yüzyılın 60’lı ve 70’li yıllarında devrimci hareketin başını çeken Narodniklere (Popülistlere) ve onların sahip olduğu küçük burjuva dünya görüşlerine karşı, ilk olarak bu konuşma kapsamında açık bir proleter görüş geliştirildi. Popülistler, kapitalizmin Rusya’nın özgül koşullarına uyarlanamayacak yabancı bir olgu olduğunu ve köylülüğün, yani parsellenen iş ve sınırları çizilmiş toprak parçalarının mülkiyetini elinde bulunduran, köylü toplumunun sosyalizmin bel kemiğini, ana temelini oluşturduğu görüşünü savunuyorlardı. Popülistler devrimci ajitasyon çalışmaları yapmak üzere köylere gidiyordu. Bu çalışmaları da başarısız kalıyor, hezimete uğruyordu: Polis, Kulaklar ve din adamları onları yakalıyor ve mahkemelere sevk ediyorlardı. Yakalananların çoğu çok zor koşullar altında angarya cezasına çarptırılıyor ya da kendilerine sürgün cezası veriliyordu. Bu kara yenilgiler sonucu hayal kırıklığı, moral bozukluğu yaşayan popülistler, gizli komplo tugayları oluşturmaya başladı. Bu silahlı tugaylar, çarı ve yardımcılarını öldürmeyi ve bu vesileyle devrimi örgütlemeyi hedef seçmişlerdi. Terör taraftarları ‘Narodnaya Volya’ (Halkın İradesi) isimli partiyi kurdular ve 1881 yılında Çar II.

Aleksander’i öldürdüler. Bataklık kurutulmamış, tek tek sineklerle uğraşılmıştı. Ama bu da hiçbir şeyin beklendiği gibi iyileşmesine önayak olmadı. Aksine III. Aleksander babasmın tahtına geçti ve ‘Narodnaya Volya’ dağıtıldı. İlk zamanlar popülistlere katdan derici işçder, küçük burjuva bakış açısından ve alışkanlıklarından giderek kopup, onlara birbiri ardı sıra sırt çevirmeye başladdar. Giderek daha net olarak köylü toplumu yerine işçi sınıfının devrimci hareketin öncü gücü olduğunu anlamaya ve kavramaya başladdar. Rus işçderinin devrimci mücadelesi, Batı Avrupa’da Marx ve Engels tarafından önderlik edden işçi sınıfının kendi sendikalarını ve partüerini kurmaya başladığı dönemlerde başladı. İşçderin kapitalistlere karşı sürdürülen mücadeleler ölçeğinde birleşmesini sağlaya-bdmek için Marx ve Engels 1864 ydında ilk Uluslararası İşçi Birliği’ni örgütledi. Çarın siyasi takibatına uğrayıp dış ülkelere kaçmak zorunda bırakdmış olan Rus devrimcüer, Birinci Enternasyonal çatısı altında, ona bağlı bir Rus Şubesi oluşturdu. Petersburg’ta Viktor Obnorskiy marangoz Stephan Halturin de birlikte, Kuzey Rusya İşçderi Birliği’ni kurdu. Birlik programı içinde batıda bulunan sosyal demokrat partüerin önlerine koydukları görev ve ödevlere de yer verdmişti. Bu kitabın ikinci ve üçüncü hikâyelerinde Obnorskiy ve Halturin’in yaşamları ve mücadeleleri anlatdmaktadır. Polis, kısa bir zaman sonra ‘Kuzey Birliği’ni dağıtmayı başardı. Viktor Obnorskiy mahkeme tarafından zorunlu çalışma cezasına mahkûm edddi.

Halturin’in yaşamı ise Çar II. Aleksander’e karşı girişilen suikast eylemine katılması nedeniyle darağacında son buldu. Yakalandığı hastalık sonrası küçük burjuva yanılgı ve yanılsamaların girdabına kapılan Halturin buna rağmen işçi davasını bırakmamış, yeni işçi örgütlenmelerinin oluşması ve bu işçi örgütlerinin küçük burjuva alışkanlıklara karşı da direnmesi doğrultusunda çalışmalar sürdürmüş, yaşamının son saniyelerine kadar işçi davasmın önderlerinden biri kalmıştır. Lenin, Ne yapmalı eserinde yer alan “İlkellik ve Ekonomizm” başlıklı makalesinde, “Alekseyev ve Muşkin tipinde, Halturin ve Yelyabov tipinde liderler çevresi, en gerçek ve en pratik anlamıyla siyasal görevlerle baş edecek yetenektedir ve böyleleri, siyasal görevleri, ateşli propagandalarının kendiliğinden uyanan yığınlarda yankı bulmasından ötürü başarabilmektedirler” diye yazar. Lenin işçi önderlerine dikkat çekerek, “Rus işçisinin sadece bir çevrenin değil, bir kişinin enerjisinin bile devrim davası için nasıl mucizeler yaratabileceğini bildiğini ve 1870’lerin önderleri gibi önderler çıkaracağını” kaydeder. Rus işçi sınıfı, ilerici ve devrimci işçilerin etkisinde kalarak 80’li yılların başında kendi çıkarları ve taleplerini daha güçlü bir oranda savunmaya başladı. Çok sayıda büyük grevler patlak verdi. Ancak devrimci hareketin gelişmesinde özellikle 1885 yılında Morosov Tekstil Fabrikasında yaşanan grev büyük bir rol oynadı. Bu grev, işçilerin birliğine ve derin dayanışmasına tanıklık etti. Grev kendi örgütleyicilerini ve önderlerini yaratmıştı. Bu önderlerden biri de kitabın dördüncü ve son kahramanı olan dokumacı Pyotr Anisimoviç Moiseyenko idi. Morosov’da yaşanan grev, bir işçi kitle hareketinin başlangıcını oluşturuyordu. Kendiliğindenci karakterdeki grev, yerini örgütlü yönetim ve yürütmeye bıraktı. Yalvaran yakaran işçiden geriye eser kalmamış, aksine kendi tarihsel rolünü kavramaya başlayan yeni devrimci sınıfın güçlü istekleri taleplerde yer bulmuştu. Bu sınıf artık kendi tarihsel misyonunu anlamaya başlamıştı.

Ostrover’in tanıttığı dört kahraman, işçi sınıfı ve emekçi halk arasında sürdürdükleri başarılı mücadelenin sonucu, işçi sınıfının 1917 Ekim Devrimi ile elde edilen mücadelenin zaferini muştulayan ‘Fırtına Kuşlarıdır’. Dört ‘Fırtına Kuşunun yaşam ve mücadele öyküleri, bizleri Rus işçi hareketi tarihinin başlangıç dönemlerine taşımakta ve bu dönemden farklı kesitleri tekrar gözler önüne sererek canlandırmaktadır. Çar döneminin derin karanlığından, onun kolluk kuvveti polisinin kanlı terör koşullarından, karmaşa ve küçük burjuva yanılgılarından sıyrılarak, kendi yönlerini ve yollarını bulan, mücadeleye katılan ve örgütlenen bu devrimci işçiler, işçi mücadelesinde sergiledikleri özveri ve fedakârlıkları ile işçi sınıfının sosyalizm mücadelesine ışık tutan ve yolumuzu aydınlatan örneklerdir. Dört ‘Fırtına Kuşunun yaşam ve mücadele öyküsü, işçi sınıfının baskısız ve sömürüşüz bir yaşama erişmek için kararlılık ve sabırla sürdürdüğü sosyalizm mücadelesinin ilk oluşum ve gelişme dönemlerini yansıtması bakımından günümüze de ışık tutmakta, esin kaynağı olmaktadır. Tabii ki Çarlık Rusyası ve günümüz koşulları arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Ancak hiç şüphesiz sömürü ve baskı üzerine kurulu olan kapitalist sistemin özü aynı kalmıştır. Günümüzde de işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları giderek ağırlaşmakta, hak talepleri çeşitli yöntemlerle bastırılmakta, işçi ve emekçilerin örgütlenme girişimleri baskı altına alınmaktadır. Bu konuda Manisa Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde maden ocaklarında yaşanan ve 301 işçinin ölümüyle sonuçlanan işçi katliamı en son yaşanan ve en çarpıcı örneklerden birini teşkil etmektedir. İşçilerin yaşamı hiçe sayılmakta, işçiler kapitalist kâr hırsına peşkeş çekilmekte, işçi katliamları kader ve doğal olarak lanse edilmeye çalışılmaktadır. Yaşam merkezine daha fazla sömürü, daha fazla talan ve kâr elde etmeyi koyan kapitalist sistem işçi ve emekçilerin yaşam hakkına bile göz dikmiştir. İşçi yaşamı, işçi sağlığı, çalışma ve yaşama güvenliğini teminat altına alabilecek, işçilerin güvenli koşullarda çalışmasını olanaklı kılabilecek tüm önlemler ek masraf olarak görülmektedir. Buna paralel olarak işçi sınıfının örgütlenme özgürlükleri ve sürdürdükleri mücadeleler kapitalistlerce engellenmekte, ifade, haber alma özgürlükleri çoğunlukla ya hiç tanınmamakta ya da tamamıyla kısıtlanmaktadır, hak alma mücadeleleri sudan gerekçelerle engellenmekte ve bastırılmaktadır. İşçilerin mücadeleleri polis şiddetine, mahkeme engellerine, hükümet yaptırımlarına takılmaktadır. Bu bağlamda 5 bin 800 Şişecam işçisinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerin artırılması için başlatmış olduğu grevin genel sağlığı ve millî güvenliği tehdit ettiği iddiası öne sürülerek yasaklanması gibi örnekler verilebilir. Sendika, sigorta, sekiz saat iş günü, savaşsız sömürüşüz bir yaşam ve dünya yaratma uğruna, taşeron işçiliğe ve çocuk emeğinin sömürülmesine karşı, parasız eğitim ve parasız sağlık, ücretlerin ve sosyal hakların artırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi vd gibi haklar için işçi sınıfının sürdürdüğü mücadelelerle bu romanda yer alan anlatımlar arasında kolaylıkla bağ kurulacaktır.

Belirleyici olan, işçi sınıfının emek sömürüsü üzerine kurulan kapitalist sistemin yıkılabilmesi için, toplumda yaşayan tüm namuslu, dürüst ve ileri unsurları bünyesinde toplayabilen örgütlenmelerin ve partinin kurulması ve işçinin sınıf mücadelesi içinde partisini ilerletip güçlü kılabilmesidir. Bu bakımdan roman Çarlık Rusyası dönemini anlatmasına rağmen, Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir başka ülkesinde herhangi bir işçi eylemi, yürüyüş, toplantı, patlak veren grev anında işçilerin yaşadıkları coşku, Fırtına Kuşları’mn kendi zor ve çetin mücadele süreçlerinde yaşadıkları coşku, sevinç ve kıvançtan farklı değildir, daha değişik yaşanmamıştır. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, işçi ve emekçilerin haksızlıklara karşı sürdürdüğü mücadeleler kendi içlerinde kültürel, tarihsel bileşim vs gibi nedenlerle farklılıklar taşısa da, bir o kadar da ortak özellikleri bulunmakta ve birbirlerini anımsatmaktadır. İşçi sınıfı sosyalist devletini koruyamamıştır ve kapitalist sistem kısmen baskın çıkmış, kazanmış gibi görünmektedir. Yaşanan ekonomik krizler, savaşlar, haksızlıklar, işçi sınıfının üzerinde estirilen baskı ve sömürü sistemi aynı kalmış, hatta hayatı günden güne çekilmez kılmıştır. Buna karşın işçi ve emekçiler geçmiş deneyim ve tecrübelerden de yararlanarak yeniden ve yeniden örgütleniyor, geçmiş deneyimlerinden sonuçlar çıkararak daha ileri mevzilere doğru yöneliyor, sosyalizm mücadelesine yeniden, bıkmadan usanmadan ve daha kararlı ve daha güçlü bir biçimde sarılıyor. İşçi smıfı zorlu emekleme aşamasını aşmış, ayağa kalkmış, sosyalizme doğru yol almaya ve yürümeye başlamıştır. Bu yürüyüş hiç de kolay bir yürüyüş olmayacaktır, karanlık patikalardan, yollardan, yoluna dizilen tuzaklardan geçmekte, zorlukları bünyesinde barındırmaktadır. Ancak mücadele artık son hızıyla sürüyor. Fırtına Kuşları’nın mücadeleleri bu açıdan da sosyalizm mücadelesine esin kaynağı olmaya devam ediyor, sınıf mücadelesinin bir tarihsel kesiti olarak yolumuzu aydınlatan özellikleriyle güncelliğini koruyor. ‘İşçilerin kurtuluşu kendi eseri olacaktır.’

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir