Günümüzün etik-politik tartışmalarında Immanuel Kant’tan bahsedildiğinde şüphesiz ilk çağrışım, – Hannah Arendt’den Jurgen Habermas’a; Luc Ferry ve John Ravvls gibi neoliberallerden Ulrich Beck gibi “ikinci modernité” teorisyenlerine kadar tüm farklı versiyonlarında – “Kant’a dönüş”ün post-Komünist liberal müdafaasıdır. Bununla birlikte, Lacan’ın “Sade ile Kant”mm temel iddiası, bir başka, çok daha anlaşılmaz bir Kant’ın gerçekleştirdiği etik devrimin […]