Yirminci yüzyıl sona erdiğinde iki iktisadi gerçeklik alanı keskin ve rahatsız edici bir zıtlık içindeydi. Bir yandan, mevcut kaynakların ve teknolojinin bir araya gelmesi, tarihte ilk kez, yeryüzündeki 6 milyar insanın –halihazırda ya da bir kuşak boyunca– hiç değilse yeterince beslenmesini, barınmasını, giyinmesini, eğitim almasını ve sağlıklı yaşamasını olanaklı kılıyordu. Öte yandan, aynı nüfusun yarısından […]