Fernando Pessoa – Anarşist Banker – Şeytanın Saati

1922’de Pessoa adıyla yayımlanan bu metin 1 , gerçek bir ateş gemisidir; bugün de, basıldığı zamandaki kadar tehlikeli, bir o kadar patlayıcı ve coşkundur. Eser, bir roman gibi okunabilir: hatalarıyla, tereddütleriyle ve nihayetinde muzaffer sonucuyla bir hayatın romanı. Sıfırdan başlayan Banker, bir servet kazanır: Neden ve nasıl? Acımasız bir keskinlikte ama bir o kadar da eğlenceli bir kötü niyet taşıyan bir dizi uslamlamayla bize göstermeye çalıştığı budur. Bu Banker, –katıksız ve sağlam bir anarşist olduğunu ilan eden– bize “hakikat”ini kanıtlamak için yanıltmacalara, çelişkilere ve inanılmaz çarpıtmalara başvurmakta tereddüt etmez. Ama hangi hakikati? Yapıtın gerçek boyutuna ulaştığı nokta burasıdır. Söz konusu olan aslında “burjuva toplumu”na –biz kapitalist derdik– onun ikiyüzlülüklerine ama özellikle ve daha derinlikli olarak insanı mutlak bir yabancılaşmaya götüren ve onu bu en büyük şerre, özgürlüğün yokluğuna mahkûm eden mekanizmalara karşı yapılan kışkırtıcı bir yergidir. Bu metin, “burjuva toplumu”nun en etkili ve en iyi gizlenmiş çarklarını oluşturan en karanlık ilkelerine kadar sorgulanmasıdır. Banker’in çözümlemesi amansızdır, burjuvaziyi kendi kazdığı kuyuya düşürür ve ustalığıyla Provinciales’i anımsatan şaşırtıcı bir belagat sergiler: Hakikaten de ispatlama bu metinde absürd yoluyla yapılır; dolayısıyla savuşturulması olanaksızdır. Birbirinin içine geçen savlardan, kinik olumlamalardan ve apaçık uydurmalardan oluşan bu labirent boyunca beklenmedik sona varıncaya kadar yazar, dolambaçlı bir yola davet eder bizi. Oyun, gücünü –içerden bakıldığında– son derece “görünür” olan bir ikiyüzlülüğü gözlerimizin önüne sermekten alan kurnaz bir banker tarafından maharetle yönetilmesinden alır. Ne var ki Pessoa, burjuva toplumunun yapısını yerle bir etmekle ve bize en şaşırtıcısından yeni bir “toplumsal sözleşme” önermekle yetinmez; metnin bozguncu mizahının, sonu gelmez dönekliklerinin ve süregiden “ikili söylem”inin altında zaman zaman, sanatçının, acımasız bir makinenin dişlileri arasında ezilen dâhinin gerçek acısı da uç verir, son isyanı haykırır. Yemeği bitirmiştik. Karşımda banker, tüccar ve namlı bir istifçi olan dostum, dalgın dalgın sigarasını tüttürüyordu. Sohbet can çekişerek ilerlemiş artık bir ölü gibi aramızda yatıyordu. Ben de bu sohbeti diriltme çabasıyla aklımdan tesadüfen geçiveren ilk düşünceye sarıldım.


Gülümseyerek yüzüne baktım: “Sadede gelecek olursak, geçenlerde bana, eskiden sizin anarşist olduğunuzu söylediler.” “Eskiden mi, hayır! Eskiden de anarşisttim, şimdi de anarşistim. Bu noktada değişmedim. Ben anarşistim.” 2 “Bakın hele! Siz bir anarşistsiniz, öyle mi? Hangi açıdan anarşistsiniz? Tabii eğer bu sözcüğe farklı bir anlam vermiyorsanız…” “Bildik anlamdan farklı mı kullanıyorum? Kesinlikle değil. Bu sözcüğü en sıradan anlamıyla kullanıyorum.” “Yani, şu işçi örgütlerinde görülen tipler gibi mi anarşistsiniz siz de bunu mu demek istiyorsunuz? Bombaları ve sendikalarıyla ortalıkta dolanan o tipler ile sizin aranızda gerçekte hiç fark yok mu?” “Fark var elbette… Ama sizin sandığınız noktada değil. Siz belki de benim sosyal kuramlarımın onlarınkine benzemediğini sanıyorsunuz?” “Aa, evet, anlıyorum! Siz kuramsal olarak anarşistsiniz; ama uygulamada…” “Kuramda ne kadar anarşistsem uygulamada da o kadar anarşistim. Uygulamaya gelince fazlasıyla anarşistim; hem de sizin sözünü ettiğiniz tüm o tiplerden daha fazla. Üstelik tüm yaşamım da bunun kanıtı.” “Anlamadım?” “Tüm yaşamım bunun kanıtı elbette. Sizin bu sorunu bilinçli bir biçimde incelemediğiniz ortada. İşte bu yüzden, aptalca şeyler söylediğimi ya da sizinle alay ettiğimi düşünüyorsunuz.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir